Ünlü ekonomistten korkutan teşhis: Kontrolden çıktı
Merkez Bankası'nın faiz kararının ardından gözler hükümetin atacağı adımlara çevrildi.
Bilkent Üniversitesi İktisat Bölüm Başkanı Prof. Refet Gürkaynak'a göre, yüksek enflasyon ve kurla birlikte resesyona (durgunluk) giren Türkiye ekonomisinin krizi en az hasarla atlatmasının yolu Merkez Bankası’nın sıkı para politikası uygulaması ve özel sektör borç sorununun çözümü için doğru bir maliye politikasının devreye girmesi. "Merkez Bankası, dövizle borç alıp dağ başına konut yapan şirketlerin sorununu çözemez" diyen Gürkaynak, bunun maliye politikasının görev alanı olduğunu söyledi. Prof. Gürkaynak DW Türkçe’nin sorularını yanıtladı:
DW Türkçe: İlk iki çeyrekte büyüyen ekonomi için 3.çeyrekte resesyon (durgunluk) beklentisi var. Sizce Türkiye resesyona girdi mi?
Prof. Refet Gürkaynak: Ben girdiğini düşünüyorum. Resesyonu bir sabah uyandığımızda görmeyiz, dönüp geriye baktığımızda o zaman olmuş dediğimiz bir olgudur. Muhtemelen 3. çeyreğin başları için bunu söyleyeceğiz. Sanayi üretimi ve işsizlik rakamlarından zaten durgunluğu görüyoruz. Türkiye bir iktisatçının bakıp söyleyeceği şekilde bir durgunluğa giriyor. Ortalama büyüme hızınız, yüzde 5’lerde ise ve sonrasında yüzde 2 büyüyorsanız, buna bakıp, biz durgunluğa girdik demek zorundasınız. Bizim gibi ülkeler durgunluğun işsizlik, iflas ve insanların hayat kalitesi üzerine sonuçlarını negatif büyüme hiç görmeden yaşayabiliyorlar. Durgunluğun iyi tanımı, üretim potansiyelinin altına düşmektir. Biz çok açık bir şekilde şu anda bu potansiyelin altına düşüyoruz.
Durgunluğun aşılması için para politikasına mı, maliye politikasına mı odaklanmak gerekir?
On yıldır çok genişlemeci bir maliye politikasıyla ve bunun yarattığı talep artışını kontrol etmesine izin verilmeyen bir para politikasıyla yaşıyoruz. Bu ülkenin iktisadi temelleri o talebi karşılamaya elverişli değil. Talebi çok artırırsanız ve üretim koşullarınız o talebi karşılamaya elverişli değilse bunun iki sonucu olur, patlayan ithalat ve fiyatlar. Bu iki sonucu da görüyoruz. Her sorunu faiz indirmekle çözmeye çalışan bir iktisat politikası var. Türkiye'deki sorunun temelinde üretim potansiyeli eksikliği olduğunu, bunun da kaynağında kadınların işgücüne katılım eksikliği, beşeri sermayenin eğitim sistemi eliyle kösteklenmesi gibi yapısal sorunların yattığını görüyorsanız, Merkez Bankası’nın bunları çözemeyeceğini bilirsiniz. Sorunun büyük bir kısmı iktisat politikasını merkez bankacılığına indirgemiş olmaktan geliyor. Ama yatırıma geldiği zaman Merkez Bankası faiz indirsin, insanlar da yatırım yapsın deniyor. İnsanlar, fonlama maliyetinin yüksekliği yüzünden yatırımdan kaçmıyorlar. Yabancı ve yerli yatırımcının yatırımdan kaçmasının temel nedeni adalet sistemi. Yabancı yatırımcı, Türk mahkemelerine güvenmediği için gelmediğini açıkça ifade ediyor.
Merkez Bankası'ndan beklendiği gibi yüksek montanlı bir faiz artışı geldi. Bu karar ekonomiyi nasıl etkiler?
Resesyonun içindeyiz ve bu daha kötüye gidecek. Merkez Bankası burada yapabileceği en iyi şey "burada bir Merkez Bankası var” demekti ve bu yapıldı. Banka, 625 baz puan gibi kuvvetli, sert, bir faiz artışı yaptı ve enflasyon sorununu anladığını da gösteren bir metin yayımladı. Bu karar elbette TL’ye değer kazandırdı. Bu, sorunumuzun bir kısmını hafifletir ama çözmez. Sorunumuz, büyük bir borç sorunu ve bu dolar 4 lira olduğunda patlamıştı. Bir daha o fiyatları görmeyeceğiz. Dolayısıyla bunun ardından maliye politikasının gelmesi gerekiyor.
Türkiye, sıkı para ve maliye politikaları ve yakında açıklanacak Orta Vadeli Programla (OVP)durgunluğu aşabilir mi?
Kur ve enflasyon kontrolden çıktı. Merkez Bankası'nın buna yapabileceği bir şey, bir miktar var. Fakat bunların hepsinin temelinde olan büyük bir özel sektör döviz borcu sorunu var. Merkez’in buna çözümü yok. Banka, dövizle borç alıp dağ başına konut yapan şirketlerin sorununu çözemez. Bu maliye politikasının görev alanı. Maliye politikası idaresinin ağzından, "reel ve mali sektör ile devlet bütçesinin son derece sağlıklı olduğunu ama dengelenme olacağını" duyuyoruz. Bu tespitler, arka arkaya söylenebilecek cümleler değil. Bu alanların üçü de son derece sağlıklı ise, ekonomide dengelenmeye ihtiyaç yoktur. Bu yaklaşımdan, maliye politikasının sorunun ne olduğunu dahi anlamadığı sonucu çıkıyor.
Türkiye, durgunluktan çıkış için nasıl bir ekonomi program ya da yol haritası uygulamalı?
Maliye sorunu doğru teşhis etmeli. OVP, bunun için önemli. Acil olarak çözülmesi gereken bir tane büyük sorun var, o da borç sorunu. Bu sorun herkesin çünkü herkese yayılıyor. Bu şirketlerde çalışanlar var. Bunların işsiz kalmasına aldırmalıyız. Bu şirketlerin kredi aldıkları bankalar zarar edecek ve kredi veremeyecek. Türkiye’de banka batmasını beklemiyorum ama bankaların geri dönmeyen kredileri arttığında herkesin canı yanmaya başlayacak. Batmasına gerek olmayan şirketler de borçlarını döndüremedikleri için batmaya başlayacaklar. Bunun olmasını istemiyorsak bir noktada bu zinciri kırmak gerekiyor. Bunu kırmak için maliye politikası devreye girmeli. Batacakları ve yaşayacakları ayıramazsak, hepsi batacak. Şimdiki maliye politikasına korkunç dememin nedeni bu. Burada elzem olan birinci şey düzenli olarak, batıkların ve diğerlerinin ayrılmasıdır.
"IMF ile anlaşmak daha hayırlı"
Bu nasıl yapılacak?
Herkesi yüzdüreceğim derseniz, kimseye bir şey yapamazsınız. Batması gereken şirketlerin düzenli bir şekilde batması sağlanmalı. Bu, işçi alacaklarının ve sonraki alacakların düzenli bir şekilde ödenmesi demek. İflas süreci hızlı işleyecek ve kimin ne alacağı belli olacak. Batması gerekenleri batırıyorsan, işini doğru düzgün yapıyorsun demektir. Geriye kalan likidite sorunu olan şirketlere bankalar üzerinden, makul faizli kredi verilmesi için destek olunmalı. Bunun için maliye buraya bir miktar para aktarmak zorunda. Ortaya çıkan maliye politikasının yükü, programın son ayağı olacak. Orada, kamu tasarruf yapacak ki, borçlanabilsin. Devletin aldığı borç, bankalar üzerinden reel sektöre aktarılacak. OVP’den bu anlayış çıkmazsa, devlet de, bu faizlerle borçlanamaz ve mali piyasalara dikiş tutturmak mümkün olmaz. İflaslar da kontrolsüz bir şekilde başlar.
Türk hükümeti IMF'yi bir seçenek olarak görmüyor. IMF dışında alternatif nedir?
Tasarruf açığı çok olan bir ülkeyiz. Ekonomimiz yavaşlarken, üretimimiz ve gelirimiz azalırken, bir yandan da devlet eliyle büyük harcama yapmamız gerekecek. Bu aradaki farkı bir yerden bulmalıyız. Bu fark için IMF ile anlaşma yaparsak, muhtemelen IMF tarihinin en büyük anlaşmasını yapmamız gerekecek. IMF ile yapmazsak, başka biriyle anlaşma yapmamız gerekecek. Bu başka birinin kim olduğunu bilmiyorum. Bu anlaşmanın IMF ile yapılması, tek bir ülke ile yapılmasından çok daha hayırlı olur çünkü hiç kimse bu borcu memleketimizin güzel gözleri için vermez. IMF ile imzalayacağımız niyet mektubunda, bu ülkenin vatandaşları olarak ne istendiğini bileceğiz. Katar, Çin’den 100 milyar dolar alındığında, neyin karşılığı olarak alındığından haberimiz olmayacak.
Türkiye'de gayrimenkul, menkul ve leasing ile ilgili kira sözleşmelerinin, döviz ile yapılması yasaklandı. Bu kararı yorumlar mısınız?
Almanya'da insanlar niye euro ile kontrat imzalıyorlar da, dolarla imzalamıyor? Burada niye kira sözleşmeleri TL ile değil de dolar ile oluyor? Politikalarımız insanları buna itiyor. Altta yatan nedeni düzeltmeden, sopayla insanları lira kontratlarına iterseniz, iyi bir şey yapmamış olursunuz. Türkiye’de bu enflasyon ve güvenilmez iktisat politikası varken, insanlar ABD Merkez Bankası’nın yaptığı işe çok daha fazla güveniyorlar. En azından enflasyon riskini bertaraf etmek için dövizle iş yapıyor. Bu düzenlemeyi çıkarmak, sorunu çözmek yerine sorunun görünmesini engelleyecek, sopayla iş yapma iradesini gösteriyor. Gördüğümüz sorunlara yol açan siyasi ve iktisat politikası yanlışlarınızı düzeltmek yerine yasak getirirseniz, doğru dürüst iş yapmaya niyetiniz olmadığını gösterirsiniz. Bu sadece korku yaratır.