Uzmanlar uyardı! 'Çökmeler yaşanacak, tarım bitecek, yeraltı suları kuruyacak'
Rapor hazırlayan 7 bilirkişi, bölgede araştırma yapılmadığını ortaya çıkardı.
Muğla'nın Yatağan ilçesinde yeraltı kömür işletmesi projesi hakkında rapor hazırlayan yedi bilirkişi, bölgede radyoaktif araştırması yapılmadığına dikkat çekti.
Uzun yıllardır kömürlü termik santrallerin doğayı tahrip ettiği ve insan sağlığına zarar verdiği Yatağan’da yeni bir proje daha hayata geçirilme isteniyor. Yatağan’ın Hacıbayramlar Mahallesi mevkiinde Yatağan Termik Enerji Üretim A.Ş. tarafından yapılması planlanan “yeraltı kömür işletmesi” projesi için Muğla Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nce 20 Haziran 2018 tarihinde “ÇED gerekli değildir” kararı verildi.
Muğla Çevre Platformu üyesi avukat Bora Sarıca bu kararı yargıya taşıdı. Konusunda uzman toprak bilimci, maden, inşaat, jeoloji ve çevre mühendisi ile şehir plancısı ve temel tıp bilimcisinin yer aldığı 7 bilirkişi tarafından Muğla 2. İdare Mahkemesi’ne sunulan 68 sayfalık raporda dikkat çekici tespitler yer aldı.
KIZILÇAM ÜZERİNDEKİ KÜKÜRT DEĞERİ KABUL EDİLEBİLİR DEĞERİN ÇOK ÜZERİNDE
Raporda Yatağan termik santralinin Muğla-Yatağan yöresinde orman toprağı ve ağaçları üzerine etkisinin araştırılması sonucu yöre topraklarında ve bu topraklar üzerinde yetişen kızılçam yapraklarından belirlenen toplam kükürt değerlerinin kabul edilebilir değerlerin çok üstünde olduğu tespit edildiği kaydedildi.
MADENCİLİĞİN EKOLOJİK SİSTEMLER ÜZERİNDEKİ ETKİSİ KALICI OLUYOR
Uzmanlar raporlarında “Genellikle madenciliğin ekolojik sistemler üzerine olan etkisi kalıcı olmaktadır” değerlendirmesinde bulunarak şu örneği verdi:
“Örneğin Almanya’da linyit çıkartmada bin 600 kmlik bir ekolojik alanın kalıcı bir şekilde zarar gördüğü belirtilerek Berlin gibi bir şehrin alanıyla (892 km) karşılaştırıldığında bunun önemli bir rakam olduğu vurgulanmaktadır.”
KÖMÜR TOZU YÜZÜNDEN SOLUNUM YOLU PROBLEMİ YAŞANIYOR
Artı Gerçek'ten Rıfat Doğan'ın haberine göre, raporda “kömür madenciliği sırasında köylerin ve şehirlerin boşaltılmasının sosyal problemlere yol açtığına" dikkat çekilerek “Madencilik sırasında arazi örtüsüne yapılan müdahaleler toprak erozyonu ve sel basması ihtimalini de artırmaktadır. Yüzeyin kaldırılması sırasında oluşan toz yüzünden çevrede yaşayanların solunum problemi de yaşadığı belirtilmiştir” ifadeleri yer aldı.
Uzmanlar “Dava konusu bölgede doğal ekosistemin tahrip edilmesi demek; istilacı türlerin ortaya çıkarak doğal ekosistemi de bozmasına neden olacaktır” dedi.
YERALTI SUYU AZALARAK YAŞAMSAL FAALİYETLERE ZARAR VERECEK
Yeraltı kömür işletmesi projesinin olumsuz etkilerini sıralayan uzmanlar, yeraltı suları içinde şu uyarıyı yaptı:
“Jeolojik haritalar ve akarsu yataklarının konumu birlikte değerlendirildiğinde yeraltı işletmesine alt galerilerden yüksek miktarda su atımı gerçekleşeceği öngörülmektedir. Bu durum yeraltı suyu seviyesinde ciddi oranda azalma meydana getirecektir. Yapılan teorik hesaplamalar sonucunda proje alanını da kapsayan yaklaşık 1200 hektar bölgede yüzeysel kuyuların kuruyabileceği ve yine yaklaşık 2 bin 600 hektar alanda derin kuyularda büyük verim düşüşleri yaşanacağı öngörülmektedir. Su atımı ile azalan toprak nemi ve yüzeysel zemin suyunun ağaçlarda susuzluk baş göstermesine neden olacağı değerlendirilmektedir. Dava konusu kapalı kömür işletmesinden gerçekleştirilecek su atımı sonucunda yeraltı suyu seviyesinin azalarak ve yaşamsal faaliyetlere zarar vereceği, proje sahası ve çevresindeki yüzeysel kuyuların kuruyacağı, Yatağan Çayındaki su kalitesinin kötüleşeceği değerlendirilmektedir.”
RADYOAKTİF ELEMENT ARAŞTIRMASI YAPILMAMIŞ
“Projede asit maden drenajı oluşturması halinde ne şekilde bertaraf edileceği/depolanacağı hususundaki planlamalar yönünde eksiklikler içermektedir” ifadelerinin yer aldığı raporda, proje dosyasındaki eksikliklere şöyle vurgu yapıldı:
“Proje tanıtım dosyasında kömür, kömürlü formasyonlar ile yeraltı sularının yakınındaki kumaşları ve karbonatlı tortul kayalarda ağır metal ve radyoaktif element araştırmalarının yapılmadığı, bu konuda yapılmış araştırma ve analizlerin de göz ardı edildiği belirlenmiştir.”
RADYOKATİF MADDELERİN SUYA KARIŞMASININ NASIL ÖNLENECEĞİNE İLİŞKİN BİLGİ YOK
Raporda dikkat çeken tespitlerden biri de radyoaktif maddelerin suya karışmasıyla ilgili dosyada bilgiye yer verilmemiş olmasıyla ilgili:
“Malzemenin içerebileceği ağır metal ve radyoaktif elementlerin yeraltı suyuna sızmalarını önlemek açısından proje tanıtım dosyasında konuya ait bilgi yoktur.”
ÇÖKMELER OLACAK VE TARIM YAPILAMAYACAK
Uzmanlar, tarım alanlarında çökmelere yaşanacağını belirterek şu tehlikelere işaret etti:
“Projedeki kömür damarları ve üzerindeki jeolojik formasyonların özellikleri dikkate alındığında öngörülen üretim yöntemi sonucu yeryüzünde 2 ila 6 metre arasında çökmelerin meydana geleceği görülmektedir. Bu çökmeler sonucunda tarımsal alanlarda oluşacak deformasyonlar ve mevcut özel mülkiyetli taşınmazlar tarımsal amaçlı olarak kullanılamaz hale gelecek. Bu çökmelerin ruhsat alanı dışına çıkması mümkün.”
YATAĞAN HAVZASI AĞIR METAL VE RADYOAKTİF ELEMENT İÇERİYOR
Raporda şu tespitlere yer verildi:
-Yatağan havzasındaki kömürlü tortul kayalar ile yan kayaların ağır metal ve radyoaktif element içerdiği,
-Havzadaki yeraltı su kaynaklarından alınan su örneklerinin ve kömürlü tortul ve yan kaya örneklerinin tarafsız bir laboratuarda yapılmış analiz sonuçlarının proje tanıtım dosyasında bulunmadığı,
-Yeraltındaki kapalı işletmek sürecinde çıkarılacak kömür ve pasa malzemenin depo sahası zeminin yalıtım konusunda bilgi verilmediği,
-Bu malzemenin çevreye karışmasını önleyecek çalışmaların neler olduğu konusunda dosyada bilgiye rastlanmadığı belirtildi.
Uzmanlar açıklanan gerekçelerle “ÇED gerekli değildir” kararının uygun olmadığına kanaat getirdi.