'Ya Erdoğan hastaysa?' Foreign Policy'den Türkiye'nin geleceği hakkında çarpıcı senaryo

Abone ol

Foreign Policy'de yer alan makalede AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sağlık durumu hakkında iddialar ve Erdoğan'ın yerine gelebilecek isimler hakkında senaryolar yer buldu.

GERÇEK GÜNDEM - ÇEVİRİ / ABD'de yayımlanan ve küresel politika analizlerinin yer aldığı dünya genelinde takp edilen Foreign Policy'de AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın hasta olduğu iddiaları, Erdoğan'sız bir Türkiye ve AKP'de gerçekleşmesi mümkün senaryolar Steven A. Cook ve Eni Enrico Mattei imzasıyla yer aldı.

"Erdoğan Türkiye'yi yönetmeye devam edemeyecek kadar hasta olabilir" başlıklı makale şöyle oldu:

2019 yılından bu yana 2023 yılında yapılması planlanan seçimler; uzmanlar, gazeteciler ve anketörler tarafından değerlendiriliyor. Bunun nedeni 2019 yerel seçimlerinde iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi'nin İstanbul'da ve Türkiye'deki büyük nüfuslu kentlerde belediye başkan adaylarının ezici bir yenilgiye uğramış olması.

Seçimlerden bu yana yapılan düzenli anketler, Akp'nin popülerliğinin Türkiye'nin siyasi kurumları ve medyası üzerinde etkili olmasına rağmen yumuşak olduğunu ortaya koyuyor.

Anekdot olarak, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın özellikle gençler arasında karşılanmasını yıprattığı görülüyor. Bu seçimlerden bu yana yapılan düzenli anketler, AKP'nin popülerliğinin Türkiye'nin siyasi kurumları ve medyası üzerinde etkili olmasına rağmen azaldığını gösteriyor. Anekdot olarak, durum Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın özellikle gençler arasındaki bulduğu karşılık ile yıprandığını gösteriyor.

Erdoğan, 2023 öncesinde gerçekten çoğu insanın düşündüğü şekilden farklı olarak savunmasız olabilir: İşaretler yeniden seçilmek için çalışmalarının kötü yönde olduğunu gösteriyor. Son aylarda Türk liderin iyi görünmediği çok sayıda video ortaya çıktı. Kimileri net olmasada videolar Erdoğan'ın sağlığı hakkında sorulara neden oluyor.

Örneğin bir klipte cumhurbaşkanının merdivenleri kullanırken karısının yardımına ihtiyacı var gibi görünüyor. Bir diğerinde ise Erdoğan'ın Türkiye'nin kurucu lideri Mustafa Kemal Atatürk'ün anıt mezarı Anıtkabir'in mozolesinde yürümekte güçlük çektiği anlaşılıyor. Geçtiğimiz Temmuz'da büyük ilgi gören görüntüde ise Erdoğan televizyonda bayram tebriği için AKP üyelerine hitap ederken soluklaşıyor ve sözlerini karıştırıyor gibi görülüyor.

Erdoğan zaman zaman oldukça zayıf görünüyordu. Bu görüntülerle birlikte Erdoğan'ın sağlığı hakkında; artan unutkanlık, nefes alma problemleri, kafa karışıklığı, kusma ve dahili bir defibrilatörün implantasyonu gibi söylentiler var. Erdoğan'ın etrafındaki doktor sayısını artırdığı, medya ile karşılaşmasını azalttığı ve halka açık etkinliklerden önce ağrı kesici pompalanması ile desteklendiği de söylentiler arasında.

Elbette bu iddialar yurt dışındaki insanlar ve Erdoğan'ın yakın çevresindeki halkadan birkaç adım uzaklaştırılan insanlar tarafından tekrarlanıyor. Bu nedenle Erdoğan'ın yaklaşan ölümü hakkındaki iddialar boş konuşmalardan ibaret olabilir. Sonuçta diğer videolarda tamamen iyi görünüyordu. Sonuçta, 26 Eylül'de Face the Nation'da (haber programı) bir zamanlar olduğu kadar güçlü görünmese de 67 yaşında, -yaşlı olmasa da genç de değil-, 18 yıldan fazla süredir iktidarda ve bunun bir bedeli olmak zorunda.

Bir doktor değilseniz uzaktan tıbbi kararlar vermek hiç doğru bir fikir değil. Ama bir an için durumu askıya alalım ve düşünce deneyi yapalım. Ya Erdoğan hastaysa? Hastalık ya da ölümle 2023'te seçilemezse ne olacak? Türkiye Anayasası'nın 106. Maddesine göre, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, 45 gün içinde seçim yapılana ve yeni cumhurbaşkanı yemin edinceye kadar kadar Erdoğan'ın sahip olduğu sorumluluk ve yetkileri üstlenecek. Bu basit bir standart.

Türk uzmanlara göre, Erdoğan sonrası bir Türkiye'de AKP, Türkiye'nin en büyük muhalif siyasetçilerinden herhangi birinin kazanabileceği rekabetçi bir seçime giden yolu açacak biçimde bölüneceği uzun zamandır varsaydılar. Belki bu da AKP'li eski başbakanı iki defa mağlup ederek İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Ekrem İmamoğlu olabilir. Ankara'daki mevkidaşı Mansur Yavaş da zorlu bir siyasetçi. Bir de çivi kadar sert olmasıyla ün yapmış İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener var.

İmamoğlu, Yavaş ya da Akşener'in Türkiye'nin bir sonraki cumhurbaşkanı olacağı yönünde kabul edilebilir senaryolar var. Fakat, zaferin altında Erdoğan'dan sonra sözde normal siyasete dönüş varsayımı yatıyor. Bu mümkün olsa da şüphe yaratacak gerekçeler var:

Birincisi, Erdoğan'ın şimdiye kadar AKP aracılığıyla Türkiye'nin siyasi kurumlarını oyduğu ya da isteğine göre eğdiği açıkça görülmeli. Bu çerçevede, 45 gün içinde düzenlenen bir seçimin özgür ve adil olabileceğini hayal etmek zor.

İkincisi ve daha da önemlisi, Erdoğan'ın iki on yıllık görev süresi boyunca, AKP'nin yakın çevresi içindeki insanların, çoğu zaman şüpheli araç ve yöntemlerle zengin ve güçlü hale gelmiş olmaları. Bürokratların, iş insanlarının, medyada yer alan kişilerin ve diğerlerinin kendilerini daha demokratik siyasetin oluşturacağı belirsizliğe teslim ederek kazanımlarını bu kadar kolay riske atmaları pek mümkün görünmüyor.

Bu şartlar altında başka bir otoriter liderin, belki de olağanüstü hal altında Erdoğan sonrası bir Türkiye'ye hükmetme ihtimali düşünmeye değer. Erdoğan'ın yanı sıra Türkiye'deki en güçlü figürler arasında istihbarat şefi Hakan Fidan, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da yer alıyor. Üç kişiden Akar liderliği üstlenebilecek pozisyonda görünüyor. Fidan Türkler tarafından iyi bilinse de faaliyetlerini çoğunlukla Milli İstihbarat Teşkilatı'nın kapalı kapıları arkasında gösteriyor. Soylu, geçtiğimiz aylarda Türk mafyası Sedat Peker'in yayınlanan bir dizi Youtube videosunda İçişleri Bakanı'nın yolsuzluk yaptığı ve organize suçlara yardım ettiği iddiaları nedeniyle zarar gördü.

Hulusi Akar'ın Fidan ya da Soylu'nun ulaşamayacağı bir avantajı var: Silahlı Kuvvetler. Analistler, 2003 ve 2004 yılındaki reformlar ile silahlı kuvvetlerin sivil idarenin kontrolü altına girmesinden bu yana ordunun siyasetteki rolünü küçümseme eğilimindeydiler.

2016'daki başarısız darbe, komutanların siyasette rol sahibi olma isteğini kırmış gibiydi - Subayların tasfiye edildiği dönemde çok sayıda Türk ordunun vesayetine girmeyi reddetti.- Yine de darbe girişimi sırasında Genel Kurmay Başkanı ve daha sonra Milli Savunma Bakanı olan Hulusi Akar, Temmuz 2016'dan sonra silahlı kuvvetlerin yeniden şekillenmesinde merkezi bir rol oynadı. Bu durumda orduyu tekrar Akar'ı destekleyerek pozisyonda olacak bir konuma getirebilir.

Geçen 5 yıl içinde bakan, yüzlerce general ve daha da yüksek oranda astsubay da dahil olmak üzere subay kolordularının yüzde 65'inin atanmasından sorumlu oldu. Türk ordusunun kendisini siyasetin üstünde konumlandırdığı ve Kemalist sistemi korumak için müdahale etme sistemini sürdürdüğü günlerde bu durum önemli olmayabilirdi. Ordu, AKP'nin iktidarında yaptığı düzenlemeler ve kararnameler ile sivillere tabii olsaydı Akar'ın etkisi sorun oluşturmayabilirdi. Görünen o ki subayların sivillerin emrine tabi olması siyasi kurumlar değil sadakat aracılığıyla gerçekleşiyor. Rütbelerini ve nüfuzlarını iki isme borçlular. Erdoğan ve Akar. Cumhurbaşkanı aciz durumda kalır ya da ölürse Akar'a çok güçlü bir pozisyon bırakır.

Washington'daki bazı kişiler Milli Savunma Bakanı'na bakıp: “O kadar da kötü görünmüyor. Bizim için faydalı. Onunla çalışabiliriz.” diyebilir.

Bu mantıksız bir tutum değil ama Akar'ın ABD'ye dost olmasını kimse bekleyemez. Akar, ideolojik olarak Erdoğan gibi benzer bir yerden geliyor. Ayrıca bakan aşırı milliyetçi, batı karşıtı bir subay grubuyla ortak bir davada. Bunların yanı sıra NATO komutanlıklarında güçlerini kıran, ABD'de ve Avrupa'da önemli zaman geçiren subayları hapse atarak (tartışmalı din adamı Fethullah Gülen'le bağlantısı olduğu iddiasıyla) ya da konumlarından uzaklaştırarak cezalandırmak için gizlice işbirliği yaparak komplo kurdular. Akar, Türkiye'nin 2020 yazında Akdeniz'de Ankara'yı kendi NATO müttefikleri Yunanistan ve Fransa'ya karşı Türkiye'nin saldırgan duruşundan doğrudan sorumluydu. Savunma bakanının Erdoğan'ın siyasi karizmasına ve becerisine yaklaşması zor olsa da suby birliklerinin büyük bölümünün sadakati ile en azından başlangıç için buna ihtiyacı bulunmayacaktı.

Elbette Erdoğan'ın sağlığı hakkında gerçek durumu veya onun yerine kimin geçebileceğini bilmenin hiçbir yolu yok. Ancak analistler ve hükümet yetkilileri, Erdoğan'ın 2023 seçimlerine gireceğini varsayarak kendilerine hizmet etmiyorlar. Eğer seçimlere girmezse Türk siyaseti statükoya benzeyen bir şeye geri dönebilir, AKP'deki çatlaklar muhalefete fırsatlar sunabilir, ülke daha istikrarsız hale gelebilir ya da başka bir şey olabilir.

Dış politika uzmanları yıllarca Mısırın Hüsnü Mübarek'ten oğlu Cemal Mübarek'e ya da istihbarat başkanı Ömer Süleyman'a geçeceğini düşündü. İkisinin de olmadığı görüldü. Türkiye cumburbaşkanının durumunun kötüye gidebileceği yönündeki işaretleri görmezden gelmek ve işlerin yoluna gideceğini ummak daha büyük bir hata olur.

(ÇEVİRİ: GERÇEK GÜNDEM - MERVE ÇOBAN)

Gültekin Uysal: Çok şükür köylünün, çiftçinin partisiyiz Siyaset Muharrem İnce'den zeybekli ilçe binası açılışı Siyaset AKP'de seçilemeyen isme belediyelerden ihale yağıyor Siyaset Ezilenlerin Sosyalist Partisi'nin acı günü Siyaset