Yeşil Parti’nin başkan adayı Hawkins: Demokrasi değil seçim sanrısı

Abone ol

ABD’de 3 Kasım’da yapılacak Başkanlık Seçimi öncesi Yeşil Parti’nin Adayı Howie Hawkins BirGün’e konuştu. Hawkins ABD’deki iki partili sistemin demokratik olmadığını ifade ediyor.

ABD Başkanlık Seçimi’ne üç haftadan az bir süre kaldı. Pandemi gölgesinde yapılan seçimlerin en önemli gündem maddelerinden biri Cumhuriyetçilerin Adayı ve şu anki ABD Başkanı Donald Trump’ın seçimi kaybetmesi halinde nasıl bir strateji izleyeceğine dair spekülasyonlar. ABD işçi sınıfının gündeminde; virüs kapma riski altında çalışmak zorunda olması, kaparsa doktora nasıl gideceği, bir sonraki öğünde sofraya ne koyacağı, evinin kirasını nasıl ödeyeceği gibi meseleler var.

Birgün'den Ömür Şahin Keyif'in haberine göre, ABD’de anaakım medyaya bakıldığında, Bütün bu meselelere dair tartışma, Trump’la, Demokratların Adayı, Obama döneminin Başkan Yardımcısı olan Joe Biden arasında geçiyor ve ABD sermaye sınıfının kontrolündeki iki parti de bu meselelere doğaları gereği yapısal bir çözüm öneremiyor. Mesele dış politika olduğunda ise bu iki parti politikalarının benzerliği daha da açığa çıkıyor. Siyasi sistem iki parti dışından birinin başkan olmasını imkânsız hale getirmiş olsa da aslında 2020 başkanlık seçimlerinin bir çok adayı daha var.

Bunlardan biri Yeşil Parti’nin adayı Howie Hawkins. Demokratik Sosyalistler’in bazı yerel örgütlerinin yanı sıra Sosyalist Parti ve Sosyalist Alternatif’in de içinde bulunduğu sekiz sosyalist grup Hawkins’i destekliyor.

Bir sosyalist olan Hawkins 1984’ten beri Yeşil Parti’de. Emekli kargo şirketi çalışanı. Bu güne kadar üç kere New York valilik seçiminde yarıştı. Bugün Demokratik Parti’nin ilericilerinin sahiplendiği Yeşil Yeni Düzen projesini ABD siyaset sahnesinde ilk kez 2010’da girdiği seçimde savundu.

ÜÇ ACİL SORUN

Hawkins’in seçime girme nedenlerinden biri “bu ülkede konuşulmayan sorunlar.” Ona göre büyük partilerin dile getirmediği en acil sorunlar arasında eşitsizlik geliyor. “İşçi sınıfının ortalama yaşam süresi düşüyor” diyen Hawkins, sağlık hizmetlerinin ve barınma imkânının erişilebilir olmadığını anlatıyor. “İnsanlar daha genç ölüyorlar ve kiralarını ödemekle doktora gitmek arasında seçim yapmak zorunda kalıyorlar.” Hawkins’e göre, ABD’nin en zengin ilçesiyle en yoksul ilçesindeki ortalama yaşam süreleri arasında 20 yıl var. Hawkins, “ekonomik insan hakları” çağrısı yaptıklarını belirtiyor ve taleplerini politikalarını herkes için ücretsiz sağlık hizmeti, kamusal barınma imkânı, ücretsiz devlet okulları ve yaşlıların yoksulluk sınırının alında yaşamaması için sosyal sigorta pirimlerinin yükseltilmesi olarak sıralıyor.

İklim krizinin diğer bir acil sorun olduğunu belirten Hawkins sözlerini şöyle sürdürüyor: “Ben ülkede Yeşil Yeni Düzen için kampanya yapan ilk adayım. Daha sonra ise Demokratlar bunu aldı, içeriği sulandırdı sonra da gömdü… İçinden hidrolik kırılma ve yeni fosil yakıt altyapısı yapma yasağı çıkartıldı, nükleer güçle ilgili kısmı çıkardılar, askeri harcamaların azaltılıp Yeşil Yeni Düzen’in fonlanması çıktı, sıfır emisyon tarihini 2030’dan 2050’ye çektiler ki bu iklim bilimcilere göre çok geç.” Hawkins’in planı “zenginlere vergi koyup, kamu sektörünü fonlamak ve temiz enerjiye büyük yatırım yapmak.”

“Nükleer silah yarışı da hiç dile getirilmeyen konulardan biri” diyor Hawkins ve bilim insanlarının nükleer konusunda kıyamete yakın olduğumuzu söylediğini hatırlatıyor. Kampanyasında ‘nükleer silahsızlanma’ çağrısı yapan Hawkins sözlerini şöyle sürdürüyor: “Silah kontrol anlaşmalarından çıktık, stratejik nükleer silahları modernizasyon programı içindeyiz, onları hipersonik hale getirdik daha öncekilerden altı kat hızlılar. Bütün bunları yatıştırmak için tırmandırmak gibi akılsız bir fikirle yapıyoruz.”

Dış politikasını barış inisiyatifleri temelinde açıklayan Hawkins, ABD’nin 1 trilyon doları bulan askeri bütçesinde yüzde 75 kesinti yapılması, sonu gelmeyen savaşların durdurulması ve askerlerin ülkeye geri çekilmesi çağrısı yaptıklarını söylüyor. “Şu anda dünya üzerinde 14 farklı çatışmada, askerlerimiz var. Tüm dünyada 804 askeri üssümüz var. Her yerde deniz kuvvetlerimiz var. Ve bunlar okyanusta gezmiyor, insanları tehdit ediyorlar. Bütün seçenekler masada dediğimiz zaman, bizim nükleerimiz var, istediklerimizi yapmak zorundasınız, demiş oluyoruz. Dünyanın küresel askeri imparatorluğu olmak yerine insani yardım süper gücü olmalıyız ve dünyayı ABD merkezli dev şirketlerin ve bankaların sömrüsünden korumalıyız. Küresel düzeyde bir Yeşil Yeni Düzen kurmalıyız. Küresel Güney’in 19’uncu yüzyıl fosil yakıt çağından 21’inci yüzyıl güneş enerjisi çağına geçmesine çalışalım. Zenginliğimizi her çocuğun eğitim alması, aşılarını olması, koruyucu sağlık hizmetlerine ve gıdaya erişmesi için kullanalım…” Hawkins, ABD’nin emperyalist politikalarının sonuçlarına 2009’daki Honduras darbesini örnek vererek değiniyor: “Zelaya asgari ücreti yükseltti. ABD bundan hoşlanmadı. Bir darbe yapıldı. Zelaya pijamalarıyla ülkeden sürgün edildi. Şimdi Honduras bir uyuşturucu devleti ve halkı insanlık dışı muamele gördüğü ABD’ye kaçıyor. ABD demokrasi ve insan haklarından bahsediyor, fakat bunu ülkede uygulamaya başlayana kadar bu konuda bir güvenilirliği olmayacak.”.

BAŞARISIZ DEVLET

“Dünya nüfusunun yüzde 4’ünü oluşturuyoruz ama Covid-19 ölümlerinin yüzde 25’i bizden” diyen Hawkins, ABD’yi “Başarısız bir devlet” şeklinde niteliyor. Hawkins’e göre, “Daha organize olan devletler; test, temas takibi ve karantina uygulamalarını yerine getirdi ve şimdi insanlar okula ve işe gidebiliyor. ABD’de şu anda okula ya da işe geri gitmek güvenli değil. Pandemi hâlâ şiddetle devam ediyor.”

ANAAKIM NEDEN KAPALI?

Demokratlar ve Cumhuriyetçilerin dışındaki başkan adaylarını ABD anaakım medyada görmek neredeyse imkânsız. Her seçimden önce televizyonlardan canlı yayınlanan başkan adaylarının kapıştığı tartışma programlarında da bu iki parti dışında bir aday yer almıyor. Hawkins anaakım medyanın kapılarının bu fikirlere kapalı olmasını ise şu sözlerle anlatıyor: “Kapitalist sınıfın bu ülkeyi yönetme şekli iki partili sistem. Her iki parti de şirketlerin çıkarlarının kontrolünde. Yani bu sistem tek partili devletlerden daha çok demokratik değil. Seçim sanrısı yaratılıyor fakat ekonomi, dış politika, çevre politikaları gibi konularda aynı fikirdeler. Öte yandan tekelleşmiş bir medya sektörümüz var. Televizyon, basılı medya, eğlence, sporu elinde tutan beş büyük holding var. Kendilerine reklam veren şirketlerin çıkarlarını besliyorlar… Aynı zamanda seçim döneminde politik reklamların da gelir yükseltici rolü var. Yani bu çok kökleşmiş bir şey. Üçüncü parti kuramazsın diye bir kural yok ama, oy pusulasına girmek çok zor. Örneğin pusulada yeri olmayan bir bağımsızsınız, Kongre’ye girebilmek için bin ila 10 bin arasında eyaletlere göre değişen imzaya ihtiyacınız var. Burada oy pusulasına girmek çoğu ülkeden çok daha zor.”

YERELDE PARTİ İNŞAASI

Bu şartlar altında seçmene ulaşmanın yollarını şöyle anlatıyor Hawkins: “İnsanların kişisel olarak bizi tanıdığı ve güvendiği topluluklar içinde yerel kolları ve örgütlenmeleriyle gerçek bir parti inşa etmeliyiz.” Eylem çağrısı yapanların pek çoğunun “kâr amacı gütmeyen kuruluşlardan” olduğunu belirten Hawkins, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bu kuruluşların arkasında sistemin değişmesini istemeyen çok zengin insanlar var, Demokratik Parti’nin ilerici kısmıyla hizalanmaya eğilimliler. Yani taban kendi kendine liderlik yapmıyor, bir sonraki adımın ne olacağının online olarak kendilerine söylenmesini bekliyorlar. Bizim tabanın birbiriyle etkileşim geçtiği, konuşmacılar, düşünürler, yazarlarla, birbirlerini daha kuvvetli hale getirdikleri bir politik kültür inşa etmemiz lazım. Eğer sistemi değiştireceksek bu tabandan olmalı.”

NEDEN OY VERSİNLER?

2016 seçimlerinde Yeşil Parti’nin adayı Jill Stein, Hillary Clinton’un Trump karşısındaki yenilgisinden kilit eyaletlerde oyları böldüğü iddiasıyla sorumlu tutulmuştu. Hawkins’e soruyoruz, seçilemeyecek olmasına rağmen seçmen neden size oy versin? “Gündemimizi geliştirmemiz için. Örneğin 2014’te New York’ta valilik seçimleri için Andrew Cuomo’ya karşı yarıştım. Cuomo bir önceki seçimde aldığından daha fazla oy almak istiyordu fakat daha az oy aldı ve ben oyların yüzde beşini aldım. Benim destekçilerimin de oyunu almak için benim kampanyamdan politikalar benimsedi. Hidrolik kırılma yönteminin yasaklanması, saatlik asgari ücretin 15 dolara çıkması, işçilere aile izni verilmesi gibi… Tartışmayı ilerletmek için seçimi kazanmamız gerekmez. İklim, sağlık hizmetleri, bitmeyen savaşlar konusunda çoğunluğun istediği şeyi temsil ediyoruz. Yani bu insanların istedikleri şey için oy atmaları ve politikacıların onlara gelmeleri için bir fırsat.” Hawkins’e göre, ülke çapında yapılmak istenen değişime örnek olabilecek alanlar yaratma imkânı açısından yerellerde kazanılan seçim başarısı çok önemli.

SOLUN GELECEĞİ BURADA

2016 Başkanlık seçimlerinde seçime katılım oranı yüzde 55’ti. ABD’de seçimlere katılımın düşük olmasında iki partili sistemin yarattığı çaresizlik hissinin de etkisi var. Hawkins, oy vermeyen bu kitlenin orantısız şekilde toplumun ezilen kesimlerinden olduğunu belirtiyor ve ekliyor: “Bu ülkede solun geleceği 2016 seçiminde oy vermeyen 100 milyon kişide. Bu kişiler orantısız şekilde işi sınıfından, beyaz olmayanlara ve gençlerden oluşuyor. Solun örgütlemesi gereken bu kişiler.”

Sosyalist Başkan'ın ilk hedefi açlıkla mücadele: Yoksulluğu bitireceğiz Dünya Melania Trump, eşi Donald Trump’ın seçim mitingine katılamayacak Dünya Dünya genelinde koronavirüs bilançosu: Can kaybı 1 milyon 129 bin 591 Dünya Fransız bakan: Helal gıda ürünleri reyonlarından rahatsız oluyorum Dünya