Yılmaz Ateş'ten kurultay yorumu

Abone ol

CHP eski Genel Başkan Yardımcısı Yılmaz Ateş, kurultay tartışmalarıyla ilgili değerlendirmede bulundu.

Ateş'in değerlendirmeleri şöyle:

Türkiye önemli bir süreçten geçiyor. Cumhurbaşkanlığı sistemine göre yeniden yapılandırılıyor; 2002’den bu yana bilime ve teknolojiye dayalı üretimi dışlayan rant öncelikli “beton ekonomi” politikası, ülkeyi iflas noktasına getirdi.
İzlenen yanlış dış politika, Türkiye’yi bölgeden ve dünyadan “tecrit” etti, güven duyulmayan bir konuma soktu. Demokratik dünyada, demokrasinin budandığı, insan haklarının ihlal edildiği bir ülke olduk. Millettin iktidarı denetleme
görevi verdiği muhalefet ise kendi içinde partisini halkın gözünde itibarsızlaştırma mücadelesi vermektedir.

İktidar ne yaptığını biliyor. İzlediği politikaların içeride, dışarıda ve ekonomi de ülkeyi duvara toslatacağını gördüğü için 2019’un Kasım ayında yapılacak milletvekili ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerini 18 ay öne almaya kalktığında muhalefet “hodri meydan” diyerek destek verdi, sonuç ortada. Tıpkı 2015’teki “istikşafi” görüşmelerde olduğu gibi; tıpkı milletvekilliği dokunulmazlığının kaldırılmasına destek verip, sonra da yürüyüp ağladığı gibi.

Anamuhalefet ya ne yaptığını bilmiyor, ya da kendisine yanlış rota çiziliyor.
Türkiye, 12 yıldır “orta üretim girdabı”ndan kurtulamıyor. Halk giderek borç batağına saplanmaktadır. Eğitim çöktü.

Eğitim kalitesi giderek düşmekte; ana dilde okuma - anlama, matematik ve Fen’de 2002 yılında 72 ülke arasında ilk 30’da iken şimdi ilk 50’nin arasına dahi giremedik. Güney Kore’de kişi başı eğitime harcanan para 1.300 dolar iken,
biz 260 doların üzerine çıkamıyoruz. 2002’de işsizlik %8’lerde iken, şimdi %12’nin altına düşürülemiyor. Katma değeri yüksek üretime dayalı sanayileşmeye geçilemiyor. İktidar yanlılarının göstermelik olarak telefonlarını ayaklar altına aldığı Apple firmasının borsa ederi tek başına Bir Trilyon Dolar’ı aşarken, 81 milyonluk Türkiye’nin Milli Geliri 800 milyar doların altına düştü. Dev özel sektör kuruluşları bir biri ardına iflas ederken, kapılarına kilit vuran KOBİ’lerin sayısı her geçen gün katlanarak devam etmektedir. Küçük esnaf bitmek üzeredir. Tarım ve hayvancılık öldü, üreticiler, çalışanlar
perişan halde. 16 yıl önce 130 milyar dolar olan dış borç, bugün 470 milyar doların üzerine çıktı.

Dış sorunlarımız iç sorunlarımızdan da ağırdır. Ege ve Kıbrıs’taki haklarımızı kaybetmek üzereyiz. Ortadoğu, Türkiye dikkate alınmadan yeniden yapılandırılıyor. Kavga etmediğimiz ülke yok gibi. Belli başlı şehirlerimiz mülteci işgali altındadır. Dünyanın da bir numaralı sorunu olan “Güvenlik” konusunda güven veremiyor, terör örgütleri hamiliği suçlaması halk nezdinde kabul görüyor.
Muhalefet gündemine bu sorunları alıp, çözüm üretmek yerine iktidar partisi lideri yani kişi odaklı eleştiri girdabından çıkamıyor.

İktidar, yarattığı bu sorunların konuşulmasını, tartışılmasını önlemek için gölge oyunu oynuyor. Peki muhalefetin bu sorunların çözümüne ilişkin ciddi, halka güven veren önerilerini duyan var mı? Yok. Öneri diye sunduklarına güven
duyan, tartışan var mı? Yok. Seçim kampanyası boyunca muhalefetten ne duyduk:

“Apoletlerini sökerim. Recep ben sana bakamam, sana devlet bakıyor.” Daha da acı olan partisinin bayrağını gizleyen, saklayan, örgütlerini, ideolojisini öteleyen bir kampanya yürütenler, ertesi gün partinin başına üşüştü. Seçim sonrası daha vahim: Erdoğan’ın açık ara farkla birinci turda kazandığını AKP sözcülerinden önce açıklamak için genel merkez ile aday, bir birleriyle yarıştı. Etik kurallar ayaklar altına alındı. Seçim gecesi avukatları YSK önüne davet edenler, gece kararmadan sırra kadem bastı. YSK Pazar günü yapılan seçim sonuçlarını kesinleştirmeden aday, Pazartesi öğlen genel başkan ve 5 yıl sonraki Cumhurbaşkanlığı adaylığını da ilan etti. On gün önceki “Bu genel başkanın
karşısına aday olarak çıkmam.” Sözü hatırlatılınca da “Ama O da Baykal’a yapmıştı.” Şeklinde kendisini savundu. Eşlerle yenen özel yemekteki konuşmalar basına servis edildi. Parti organlarının yetkisinde olan makamlar, masaya “izzet- ikram” olarak sunuldu. Olmadı. “O halde seçimli olağanüstü kurultay, olmadı olağanüstü tüzük kurultayı isterim.” Görünen O ki, kampanya genel iktidarı almak için değil, parti içi iktidar için yapılmış. Mutlak mağlubiyet alanlar şimdi bilek güreşine tutuşturularak bir galip çıkarılıp hesap vermeleri önlenmek isteniyor. Bu bilek güreşinden galip çıkmaz, çıkacak olan güven kaybıdır.

Söyler misiniz; siyasi rakipleri bu partiyi toplumun gözünde bu kadar itibar kaybına uğratabilirler miydi? İki ayı aşkın bir süredir, koca muhalefet partisi daha seçim sonuçlarını analiz edemedi. Yerel Seçim hazırlıklarını gündemine almadan, yandaşlara güvenli ilçe-il belediye başkanlıkları tahsis etme gayretine girildi. Muhalefeti zor günler bekliyor. Kökeni Ulusal Kurtuluş Savaşı’na dayanan Ana Muhalefet Partisi’nin geleceğini örgütleri mi, parti dışı güçler ile Medyanın “Tak-şak paşa” ları mı belirleyecek göreceğiz. Tanıdığım örgütler, bu partinin de, ülkenin de geleceğini belirleyecektir.

Gürer: 30 Ağustos bir varoluş destanıdır Siyaset Camiye CHP'li eski vekilin annesinin ismi verildi Siyaset Demirtaş'ın tutukluluğunun devamına karar verildi Siyaset 3 kişiden biri icralık bir şekilde yaşıyor! Siyaset