Yılmaz Özdil: Montrö'nün asla değişmemesi gerektiğini anlatan ibret öyküsü...
Yılmaz Özdil, "O gün, Ukrayna'nın dubasını boğazlardan sakın geçirme diye talimat veren, sıkı sıkıya Montrö'yü tembihleyen ABD, bugün, Ukrayna'ya yardım etmek için boğazlardan savaş gemilerini geçirmek istiyor." ifadelerini kullandı.
Sözcü gazetesi yazarı Yılmaz Özdil, 1985 yılında, Soyvetler Birliği tarafından Karadeniz'deki Nikolayev tersanesinde inşa edilmeye başlanan Varyag gemisinin hikayesini yazdı.
Yılmaz Özdil, "İbret öyküsüdür Varyag. İdeolojik şartların nasıl değişebileceğini, dostların nasıl düşmana dönüşebileceğini, omuz omuza saf tutanların nasıl yer değiştirebileceğini anlatan… İşte bu sebeplerle, Montrö'nün asla değişmemesi gerektiğini anlatan, ibret öyküsüdür." ifadelerini kullandı.
Yılmaz Özdil'in "İbret öyküsü" başlıklı yazısı şöyle oldu:
Varyag.
1985 yılında, Karadeniz'deki Nikolayev tersanesinde, Sovyetler Birliği'nin ikinci uçak gemisi olarak inşa edilmeye başlandı.
304 metre uzunluğunda, 75 metre genişliğindeydi.
Ama… 1991 yılında Sovyetler Birliği çöktü, dağıldı.
Rus ekonomisi de çökünce, Varyag öylece bırakıldı, motoru yoktu, dümeni yoktu, silahları yoktu, elektronik aksamı yoktu, henüz prizi bile yoktu, halk arasındaki tabirle sadece “kaporta”dan ibaretti, 50 bin ton ağırlığında, duba gibi, su üstünde duran kütleydi.
İskelesine bağlı olduğu Nikolayev tersanesi, Sovyetler Birliği dağılınca Ukrayna sınırları içinde kalmıştı.
Rusya'nın o ekonomik sıkıntıda harcayacak tek kuruşu bile yoktu, bekletseler çürüyecekti, düşündüler taşındılar, Ukrayna'ya hibe ettiler.
Ukrayna ekonomisi Rusya'dan beterdi, memur maaşlarını bile ödeyemez durumdaydılar, Varyag'ı hurda fiyatına satışa çıkardılar.
Rüşvet pazarlıkları altı yıl sürdü.
İngiltere ve Avustralya talipti.
İngiltere 1996'da satın aldı, ama her ne olduysa sözleşme iptal edildi.
İki yıl daha geçti, 1998 yılında, Hong Konglu bir işadamı tarafından sadece 20 milyon dolara satın alındı.
Varyag'ı ölmüş eşek fiyatına kapatan Hong Konglu işadamı güya turizm şirketi sahibiydi, “dünyanın en büyük yüzen kumarhanesi yapacağım” diyordu.
Elbette palavraydı, kumarhane meselesine inanmak için öküz olmak gerekiyordu, Çin devleti adına hareket ettiğini, turizmci işadamı kimliğinin paravan olduğunu herkes biliyordu. Ama… Kesenin ağzını açmıştı, Ukrayna yöneticilerine şakır şakır avanta vermiş, votka banyoları yaptırmış, yöneticilerin sevgililerine pahalı çantalar, marka ayakkabılar dağıtmış, Varyag'ı tereyağından kıl çeker gibi almıştı.
İyi de…
Çin'e nasıl götürecekti?
Onun da hesabını yapmıştı, Hollandalı uzman bir şirketle anlaşmıştı, çekici ve itici römorkörlerle sürükleye sürükleye götürecekti.
Kabak bizim başımıza patladı…
Washington “sakın geçirme” dedi.
Niye?
ABD yönetimi bize Montrö'yü hatırlattı, “Montrö'ye göre bu ebatta bir savaş gemisi boğazlardan geçemez, Türkiye buna izin verirse, Montrö Boğazlar Sözleşmesi'ne aykırı davranmış olur” diyordu.
ABD bangır bangır itiraz ederken, Rusya hiç sesini çıkarmıyordu.
Varyag'ın Çin'e gitmesi, Moskova'yı hiç rahatsız etmiyordu.
Hatta memnun oluyorlardı.
Hadi bakalım, Hong Konglu işadamı bu defa Ankara'yla pazarlık etmeye başladı.
İki yıl sürdü.
Varyag bu iki yıl boyunca römorkörlerin yedeğinde Karadeniz kıyılarında döndü dolaştı.
2000 yılında…
Çin devlet başkanı Türkiye'ye geldi.
“Köklü ortak tarihimiz var” filan diyerek yıkama yağlama yaptı, “küresel aktörsünüz” filan diyerek pohpohladı, neticede bitirici vuruşu yaptı, “Çin'den size akın akın turist gelecek” dedi.
Gayet açıktı…
Varyag'ın geçişine izin verin, Çinli turistleri göndereyim diyordu.
E tabii, Ankara anında yelkenleri suya indirdi.
O güne kadar sert ifadelerle “uçak gemisi geçemez” diyen devlet büyüklerimiz, aniden “uçak gemisi değil ki, motoru bile yok, silahı yok” demeye başladı.
Hong Konglu işadamı muhtemelen uygun ayaklara uygun ayakkabı kutularını dağıtmıştı.
Yalaka basınımız o zamanlar da yalakaydı, manşetlerden havayi fişekler fırlatıldı, “Çin'den 2.5 milyon turist gelecek, yaşasın” haberleri yapıldı.
Sayın ahalimiz pek sevindi.
Varyag'ın geçişine izin verildi.
Fotoğraf makinesini kapan Boğaz'a koştu, herkes sevinçle “bize 2.5 milyon turist gönderecek olan Varyag'ın fotoğrafı”nı çekti.
Çin'den turist bekleyenler elbette babayı alacaktı ama, Varyag olanca heybetiyle yaklaştı, çelik halatlarla bağlı altı römorkör tarafından çekilerek, İstanbul Boğazı'ndan ağır ağır geçti.
5 saat 55 dakika sürdü.
Marmara'yı katetti.
Çanakkale Boğazı'ndan geçti.
Ege'ye açıldı.
Yunanistan'ın Eğriboz adası açıklarında fırtınaya yakalandı.
Halatları koptu, başıboş sürüklenmeye başladı.
Hong Konglu işadamı güvertede görev yapmaları için Filipinli denizciler tutmuştu, onları kurtarmak için Yunanistan'dan yardım istedi, Yunan askeri helikopteri Varyag'a indi, Filipinlileri kurtardı.
Halatlar yeniden römorkörlere bağlanmaya çalışılırken, Hollandalı bir gemici denize düştü, öldü.
Gümbür gümbür hava, anca altı saat sonra duruldu, Varyag kontrol altına alındı, yoluna devam etti.
Mısır bizim kadar kolay lokma değildi.
Hong Konglu alttan girdi, üstten çıktı, beceremedi.
Süveyş Kanalı'ndan geçişine izin verilmedi.
Mecburen rotayı değiştirdi.
Çekile çekile Akdeniz'i boydan boya katetti, Cebelitarık'tan geçti, Atlas okyanusuna çıktı, Afrika kıtasını yukardan aşağıya kadar indi, Ümit Burnu'ndan dolaştı, Hint okyanusuna açıldı, Malakka boğazını geçip, Çin'e ulaştı.
Üç ay sürmüştü.
28 bin kilometre yol yapmış, beş milyon dolar harcamıştı.
2002 yılı olmuştu.
Dalian tersanesine yanaştırıldı, üzerinde dokuz yıl çalışıldı.
2011'de tamamlandı.
Adı değiştirildi, Liaoning yapıldı.
2012…
Çin'in ilk uçak gemisi olarak denize açıldı.
1960 personel, 24 helikopter, 26 savaş uçağı taşıyor.
★
Ve şimdi bakıyoruz…
★
O gün, uçak gemisini Ukrayna'ya hibe eden, boğazlardan geçmesine hiç sesini çıkarmayan, hatta memnun olan Rusya, bugün, Ukrayna'ya denizden yardım edilmesin diye, sıkı sıkıya Montrö'yü tembihliyor.
★
O gün, Ukrayna'nın dubasını boğazlardan sakın geçirme diye talimat veren, sıkı sıkıya Montrö'yü tembihleyen ABD, bugün, Ukrayna'ya yardım etmek için boğazlardan savaş gemilerini geçirmek istiyor.
★
İbret öyküsüdür Varyag.
★
İdeolojik şartların nasıl değişebileceğini, dostların nasıl düşmana dönüşebileceğini, omuz omuza saf tutanların nasıl yer değiştirebileceğini anlatan… İşte bu sebeplerle, Montrö'nün asla değişmemesi gerektiğini anlatan, ibret öyküsüdür.