Yılmaz Özdil: Nutuk'ta aslında tam olarak bunu anlatıyordu…

Abone ol

Sözcü yazarı Yılmaz Özdil, Çamlıyayla İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü'nün Nutuk'u yasaklama skandalını köşesine taşıdı.

Mersin'de Çamlıyayla İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Nutuk adlı eserinin okullarda dağıtılmasına izin vermedi. Türkiye'nin gündemine oturan olay sonrası Çamlıyayla İlçe Milli Eğitim Müdürü, görevden alındı.

Sözcü yazarı Yılmaz Özdil, Çamlıyayla İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü'nün Nutuk'u yasaklama skandalını köşesine taşıdı.

Özdil, "Değerli ebeveynler… Yarın 23 Nisan. Hediye için güzel bir vesile. Lütfen bugün kitabevine gidin, birer Nutuk alın. Kapağının içine kendi elyazınızla not düşün… 'Ey Türk istikbalinin evladı, birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.' Sonra da çocuğunuzun, torununuzun kütüphanesinde başköşeye yerleştirin." ifadelerini kullandı.

Özdil'in bugünkü yazısı şöyle:

1927 yılıydı.

Nutuk'u yazdı.

Kurtuluş Savaşı'nın başından itibaren Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş belgeselini bizzat kaleme aldı, tamamlaması üç ay sürdü.

19 Mayıs 1919'la 20 Ekim 1927 arasını kapsıyordu.

Yazı bölümü 534 sayfa tutuyordu.

Ayrıca 308 sayfa mektup-telgraf gibi belgeler bulunuyordu.

Hem yazarı, hem hatibiydi.

TBMM kürsüsünden bizzat okudu.

Okuması, günde altışar saatten altı gün sürdü.

Toplam 36 saat 31 dakikada bitti.

Dünyada eşi benzeri görülmemiş hadiseydi.

Literatüre “maraton nutuk” deyimiyle girdi.

Hem milli mücadeleyi resmi olarak kayda geçirmek, hem de halka hesap vermek duygusuyla yazmıştı.

TBMM kürsüsüne çıktı, “senelerden beri devam eden yükümlülük ve icraatımız hakkında milletimize hesap vermenin, vazifem olduğu kanaaatindeyim” dedi, başladı…

“1919 senesi Mayısının 19'uncu günü Samsun'a çıktım, vaziyet ve görünüm şöyleydi.

Osmanlı devletinin içinde bulunduğu grup, Birinci Dünya Savaşı'nda yenilmişti.

Millet yorgun ve fakirdi.

Milleti dünya savaşına sürükleyenler, kendi hayatlarını kurtarma kaygısına düşerek memleketten kaçmışlardı.

Saltanat ve hilafet makamında oturan Vahdettin soysuzlaşmış, şahsını ve tahtını koruyabileceğini hayal ederek alçakça tedbirler araştırıyordu.

Damat Ferit başkanlığındaki hükümet aciz, haysiyetsiz ve korkaktı, padişahın iradesine boyun eğerek, onunla birlikte kendilerini koruyabilecekleri herhangi bir duruma razıydı.

Ordunun elinden silahlı ve cephanesi alınmıştı.

İtilaf donanmaları ve askerleri İstanbul'daydı.

Adana Fransızlar, Urfa Maraş Antep İngilizler tarafından işgal edilmişti. Antalya ve Konya'da İtalyan birlikleri, Merzifon ve Samsun'da İngiliz askerleri bulunuyordu.

Yabancı subaylar, yabancı memurlar, casuslar her tarafta faaliyetteydi.

Yunan ordusu İzmir'e çıkarılmıştı.

İstanbul Rum Patrikhanesi'nde kurulan Mavri Mira heyeti, çeşitli şehirlerde çeteler kuruyor, propagandalar yaptırıyordu.

Ermeni patriği, Mavri Mira heyetiyle birlikte çalışıyordu.

Karadeniz'de örgütlenmiş olan Rum Pontus cemiyeti hiçbir engelle karşılaşmıyordu.

Doğu şehirlerinin Ermenistan'a verilmesi ihtimali vardı.

İstanbul'dan idare edilen Kürt Teali cemiyeti, yabancı devletlerin himayesinde Kürt devleti kurmayı amaçlıyordu.

İstanbul'dan yönetilen Teali-i İslam cemiyeti, Konya ve çevresinde örgütleniyordu.

İngiliz Muhipleri Cemiyeti kurulmuştu, bu cemiyete girenlerin başında Osmanlı padişahı ve halife unvanı taşıyan Vahdettin, Damat Ferit, dahiliye nazırı Ali Kemal ve Sait Molla vardı, cemiyetin başkanı İngiliz rahip Frew'ydu.

İstanbul'da erkekli kadınlı ileri gelen bazı kimseler Amerikan mandası istiyordu.

Millet, karanlıklar ve belirsizlikler içinde olup bitecekleri bekliyordu.

Osmanlı devletinin temelleri çökmüştü, ömrü tamamlanmıştı.

Ortada bir avuç Türk'ün barındığı ata yurdu kalmıştı.

Bu durumda ciddi ve gerçek karar ne olabilirdi?

Milli hakimiyete dayanan, kayıtsız şartsız, bağımsız Türk Devleti kurmak… Kararım buydu.

Ya istiklal ya ölüm'dü!”

Böyle başladı.

Şöyle bitirdi.

“Saygıdeğer efendiler, sizi günlerce işgal eden uzun ve teferruatlı nutkum, nihayet geçmişe karışmış bir devrin hikayesidir.

Bunda milletim için ve gelecekteki evlatlarımız için dikkat ve uyanıklık sağlayabilecek bazı noktaları belirtebilmiş isem, kendimi bahtiyar sayacağım.

Efendiler, bu nutkumla, milli varlığı sona ermiş sayılan büyük bir milletin, istiklalini nasıl kazandığını, ilim ve tekniğin en son esaslarına dayanan milli ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu anlatmaya çalıştım.

Bugün ulaştığımız sonuç, asırlardan beri çekilen milli felaketlerin yarattığı uyanıklığın eseri ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir.

Bu sonucu, Türk gençliğine emanet ediyorum.”

“Ey Türk gençliği!

Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegane temeli budur.

Bu temel, senin en kıymetli hazinendir.

İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahili ve harici bedhahların olacaktır.

Bir gün, istiklal ve Cumhuriyet'i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkan ve şeraitini düşünmeyeceksin!

Bu imkan ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir.

İstiklal ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler.

Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.

Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler.

Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler.

Millet, fakr-ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evladı!

İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve Cumhuriyetini kurtarmaktır!

Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!”

O sırada TBMM'de bulunan yerli ve yabancı izleyicilerin tamamının hatıralarında aynı gözlem yeralıyor…

Gençliğe Hitabe'yi okurken Mustafa Kemal'in gözlerinden yaşlar süzülüyordu.

Nutuk'un orijinal elyazması notları, Mustafa Kemal vefat ettiğinde Ziraat Bankası'nda kasaya konuldu. Vasiyetname işlemlerinin tamamlanmasından sonra, Genelkurmay arşivine alındı.

1927'de Osmanlıca basılmıştı.

1934'ten itibaren Türkçe yayınlandı.

Nutuk, milli mücadeleye dair sonradan türetilen pekçok tevatürün doğru olup olmadığını teyit etmenin en pratik yoludur.

Zihinlerde soru işareti yaratan yalanların, bizzat Mustafa Kemal'in ağzından, bizzat Mustafa Kemal tarafından çürütüldüğü, resmi turnusol kağıdıdır.

Milli mücadele tarihine dair tüm gerçekler yok sayılsa bile, alternatif tarih yazma çabalarıyla somut gerçekler bulandırılsa bile, daima en sağlıklı bilgiyi alacağımız kaynak, Nutuk'tur.

Ve şimdi bakıyoruz…

Tarikat-cemaat-karşıdevrim koalisyonu 100 yıl sonra yine vargücüyle saldırıyor, Lozan'ı zedelemeye gayret ediyorlar, Montrö'de gedik açmaya çalışıyorlar, Andımız'ı yasaklıyorlar, vatan haini İskilipli Atıf'a anma töreni düzenliyorlar, en son görüyoruz ki, Nutuk'u yasaklamaya kalkışan milli eğitim müdürleri bile var.

Nutuk'ta aslında tam olarak bunu anlatıyordu…

“İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahili ve harici bedhahların olacaktır.”

Değerli ebeveynler…

Yarın 23 Nisan.

Hediye için güzel bir vesile.

Lütfen bugün kitabevine gidin, birer Nutuk alın.

Kapağının içine kendi elyazınızla not düşün…

“Ey Türk istikbalinin evladı, birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.”

Sonra da çocuğunuzun, torununuzun kütüphanesinde başköşeye yerleştirin.

Bıçaklı tehdide polisten 'Akşamın bu saatinde...' yanıtı Güncel Sağlık müdürlüğü yalanlamıştı... Aslı Özkısırlar'ın yatak beklerken yaşamını yitirdiği belgelendi Güncel TESUD yönetiminin görevden alınmasını değerlendiren Solmaztürk: Arka planda başka unsurlar var Güncel Ege Denizi'nde 4,1 büyüklüğünde deprem Güncel