Yılmaz Özdil, 'sen kimsin' klibindeki detaya dikkat çekti: Klibin özü aslında orası

Abone ol

Sözcü yazarı Yılmaz Özdil, AKP Gençlik Kolları'nın hazırladığı ve sosyal medyada çokça tartışılan 'sen kimsin' klibine yönelik bir yazı kaleme aldı.

Sözcü yazarı Yılmaz Özdil, AKP Gençlik Kolları'nın hazırladığı ve sosyal medyada çokça tartışılan 'sen kimsin' klibine yönelik bir yazı kaleme aldı.

Özdil, "'Beşinci devrenin kapısında dimdik bekleyen sensin' deniyor. 'Anadolu kıtası büyüklüğündeki dava taşını, gediğine sen koyacaksın' deniyor. Klibin bütün mesajları sadece dış ses tarafından okunurken, bu iki cümleden oluşan mesajlar hem sesli, hem yazılı olarak veriliyor. Bu cümleler kelime kelime ekrana yazılıyor. Sadece kulağa değil, göze de algılatılıyor. Çünkü, klibin özü aslında orası" ifadelerini kullandı.

Yılmaz Özdil'in Sözcü'deki yazısı şöyle:

Gençler artık Akp'ye oy vermiyor.

Son yerel seçimde bu açıkça görüldü.

Şu an yapılan her kamuoyu anketi de, aynı sonucu ortaya koyuyor.

Gençleri hamasetle kafalamak isteyen Akp “sen kimsin” adıyla klip hazırladı, sosyal medyaya servis etti.

Sen Fatih'sin, sen Selahaddin Eyyübi'sin, sen Şeyh Şamil'sin, sen şusun sen busun filan diyerek, damardan goygoy yapıyorlar.

Lafı evirip çevirip sen Tayyip Erdoğan'sına bağlıyorlar.

Klibin bir yerinde “sen Necip Fazılsın” demeden, Necip Fazıl Kısakürek gösteriliyor.

“Beşinci devrenin kapısında dimdik bekleyen sensin” deniyor.

“Anadolu kıtası büyüklüğündeki dava taşını, gediğine sen koyacaksın” deniyor.

Klibin bütün mesajları sadece dış ses tarafından okunurken, bu iki cümleden oluşan mesajlar hem sesli, hem yazılı olarak veriliyor.

Bu cümleler kelime kelime ekrana yazılıyor.

Sadece kulağa değil, göze de algılatılıyor.

Çünkü, klibin özü aslında orası.

“Beşinci devre” ve “dava taşı” bilinçaltına gönderiliyor.

Peki nedir bu “beşinci devre” ve “dava taşı” derseniz?

Bu iki mesaj…

Necip Fazıl'ın 1975 yılında yazdığı “gençliğe hitabe”de yeralıyor.

Aklınca, Atatürk'ün Gençliğe Hitabe'sine alternatif olarak kaleme aldığı bu hitabede… Osmanlı'yı üç devreye ayırıyor, 1923'te kurulan Türkiye Cumhuriyeti'ni “dördüncü devre” olarak nitelendiriyor.

Bu dördüncü devreyi, “işgal ordularının bile yapamayacağı bir cinayet, öldürücü küfür, çürük, süründürücü, taklitçi, helak edici” diye tarif ediyor!

“Beşinci devrenin kapısı önünde dimdik bekleyen bir gençlik” istediğini söylüyor.

Peki bu gençlik nasıl bir gençlik?

Onu da tarif ediyor…

“Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, öcünün davacısı bir gençlik” diyor.

Evet…

“Kindar nesil” istediğini söylüyor.

Başka ne diyor?

“Halka değil, hakka inanan, meclisin duvarında ‘hakimiyet hakkındır' düsturuna hasret çeken bir gençlik” istediğini söylüyor.

Türkçe'yi “kurbağa dili”ne benzetiyor.

Dikey halden yatay hale getirmek, yani “yıkmak” gerektiğini söylüyor.

İşdünyasına “viski çeken devrimbaz kodamanlar” diyor.

Açıkça tehdit ediyor.

“Allah buyruğunu kasanın kapısına kazımadıkça, serbest nefes bile alamazsın” diyor.

İşdünyasına bunu zorla dayatacak bir gençlik istediğini söylüyor.

Laik eğitim sistemine “komik üniversite, hokkabaz profesör, yalancı ders kitabı” diyor.

Gençleri laik eğitim sistemiyle eğiten kurumlara “zehirli tesir” diyor.

Laik Türkiye'yi savunan gazetelere “fuhuş albümü” diyor.

Cumhuriyet'e bağlı aileleri “temeli yıkık” diye nitelendiriyor.

“Annenizi, babanızı, ninenizi, dedenizi bile beğenmeyin, kendinizden büyük nesillere ‘gerçek müslüman olsaydınız bunlar başımıza gelmezdi' diye hesap sorun” diye yönlendiriyor.

Tee 1975 yılında “bu gençliğin ilk filizlerini görüyorum” diyor.

Bu kindar gençliğin “maya tutması için 30 yıldır kalemime ciğerimden kan çekerek yırtındım” diyor.

Ve, nihayetinde lafı “dava taşı”na getiriyor.

“Genç adam! Senden beklediğim, manevi babanın tabutunu musalla taşına, Anadolu kıtası büyüklüğündeki dava taşını gediğine koymandır. Surda bir gedik açtık, mukaddes mi mukaddes, ey kahpe rüzgar, artık ne yandan esersen es” diyor.

Türkçe mealiyle özetlersek…

Necip Fazıl'ın istediği gençlik, “kindar, demokrasiye inanmayan, egemenlik kayıtsız şartsız milletindir kavramını reddeden, devlet yönetiminde şeriat isteyen, Cumhuriyet'i dinsizlik, devrimcileri ayyaş, devrimleri kahpe rüzgar olarak nitelendiren, Türkçe'yi aşağılayan, kendisi gibi düşünmeyen işdünyasını tehdit eden, laik eğitimi zehirli gören, yandaş olmayan medyaya fuhuşçu damgası yapıştıran… Ve tüm bunları ‘dava' olarak görüp, ‘bu davanın taşını gediğine koyana kadar mücadele edecek bir gençlik'ti.”

Akp'nin “sen kimsin” klibi, işte bu.

Hazreti Ali, Fatih Sultan Mehmet, Şeyh Şamil, Kara Fatma, Aziz Sancar, Naim Süleymanoğlu, Aybüke öğretmen gibi örnek insanları vitrin olarak kullanıp, alttan alta bu örtülü mesajı veriyorlar.

Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür gençler yerine, yaşadığı toplumdan nefret eden, “öc almak” isteyen “kindar” gençler olmalarını istiyorlar!

Halbuki zaten… Akp'li ailelerde büyümüş gençlerimizin bile artık Akp'ye oy vermeme sebebi, tam olarak bu.

Gençlerimiz kin, nefret gibi insanlık dışı kavramlara teslim olmak istemiyor, bu ilkel duyguları yüreklerinde barındırmak istemiyor.

Gençlerimiz, uygar dünyadaki tüm yaşıtları gibi, gençliklerini yaşayarak mutlu olmak, geleceğe umutla bakmak istiyor, hepsi bu.

Selvi'den çok çarpıcı iddia: Ali Babacan’ın buna yeşil ışık yakması Abdullah Gül ile aralarını açmış Siyaset Ahmet Hakan: Ümit Özdağ’ın bakış açısı bu, olaya böyle bakıyor; bilinsin istedim Siyaset 'İYİ Parti operasyonunda amaç böl ve yönet taktiği ile hizaya getirmek' Siyaset Muharrem İnce ve Mustafa Sarıgül hakkında yeni gelişme Siyaset