Bir kışı daha atlatabilecek mi? Büyükada Rum Yetimhanesi’nin restorasyonu finansal yetersizlikler nedeniyle gerçekleşemiyor
1964 yılında kapısına kilit vurulan, son 5 yıldır restorasyon çalışmalarının başlatıldığı Büyükada Rum Yetimhanesi, finansal yetersizliklerle karşı karşıya. Tarihi yapının her geçen gün dayanma gücü zayıflıyor.
Büyükada Rum Yetimhanesi’nin restorasyon projesi kapsamında dün bir etkinlik düzenlendi. Etkinlikte, yetimhanenin son 5 yılda katettiği yol, korumaya yönelik önlemler ve restorasyon projesinin geldiği aşamalar anlatıldı.
Fener Rum Lisesi’nde düzenlenen etkinliğe; Ekümenik Patrik Bartholomeos, Yunanistan İstanbul Başkonsolosu Konstantinos Koutras, Europa Nostra Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Nuran Zeren, Europa Nostra Türkiye Başkan Yardımcısı Burçin Altınsay, Avrupa Yatırım Bankası Entitüsü’nden Mario Aymerich, BİMTAŞ Kültürel Miras Müdürlüğü’nden Füsun Doğanyılmaz, projenin sorumlu mimarı Drç Apostol Poridis, bilim kurulu üyeleri Atina Teknik Üniversitesi’nden Elefteria Tsakanaki ve Timoleon Kouimtzoglu katıldı.
Etkinliğin açılış konuşmasını Patrik Bartholomeos yaptı. Patrik Bartholomeos, Rum toplumuna ait anıtsal bir mekan olan Fener Rum Lisesi’nde, Büyükada Rum Yetimhanesi izleme toplantısının yapılmasından dolayı büyük onur duyduklarını ifade etti. Patrik, Büyükada’da yer alan şaheser ahşap yapının otel olarak inşa edildiğini hatırlatarak 1903 yılında Madam Eleni Zarifi’nin desteğiyle İstanbul Rum Patrikhanesi’ne bağışlandığını söyledi.
“MALİ ENGELLERLE KARŞI KARŞIYA KALIYORUZ”
Yetimhanenin, 1964 yılında haksız yere kapatılana kadar 5 bin 800 yetim çocuğa yuva olduğunu söyleyen Patrik Bartholomeos, “Patrikhane, pek çok sıkıntı ve talihsizliğe rağmen birçok yetime yuva, umut ve eğitim sunan yapının koruyucusu oldu. 1964 yılında siyasi sebepler nedeniyle haksız bir şekilde kapatılmasının ardından 1980 yılındaki yangın ve 1999 depreminde aldığı hasarla daha da kötüleşen ve bakıma muhtaç duruma düşmüştür” dedi.
2012 yılında Patrikhanenin tarihi yetimhanenin mülkiyetini geri aldıklarını hatırlatan Patrik Bartholomeos, restorasyon çalışmalarında birçok hukuki engelin ardından mali engellerle karşı karşıya kaldıklarını dile getirdi.
Tarihi yapının çevre araştırmaları ve dinlerarası diyalog merkezi olarak hizmet verebileceğini de söyleyen Patrik Bartholomeos, “Bu mimari harikanın restorasyonu, şehrimizin zengin çok kültürlü, çok dinli geçmişinin ve Patrikhanemizin topluma katkıda bulunduğu sosyal ve çevresel çalışmaların bir kanıtı olmasının yanı sıra buradaki geniş ve çeşitli kültürel mirasın korunmasının önemine de vurgu yapmaktadır” diye konuştu.
“YAPILACAK BAĞIŞ İPTAL EDİLDİ”
Proje koordinatörü Laki Vingas ise, 2018 yılında Europa Nostra tarafından “Tehlike Altındaki 7 Kültürel Miras” ilan edilen yapının bugünkü sürecinde çok önemli bir aşamaya geldiklerini vurguladı.
Vingas, “Proje süreçleri geliştirilirken finansal tedariğin kolay olmayacağının farkındaydık. Binanın ahşap olması, adadaki inşaatın ek maaliyeti, iklim şartları, çalışanların kalacağı mekanlar, güvenlik sorunu gibi konular bütçeye yükler oluştururken günümüzün kırılgan ekonomik koşullarında burada yapılacak yatırımın geri dönüşünün de uzun süreli olacağının da farkındaydık. Bunun içindir ki projenin ilk aşamasını sınırlandırarak eski okul binasını ve ana binanın kısmi askıya alınmasını hedefledik” dedi.
Okul binasının restorasyonu ve ana binanın kısmi askılama süreçleri için Anıtlar Kurulu’ndan gelen onayın ardından ihale süreçlerini başlattıklarını söyleyen Vingas, yapılacak bir bağışın vazgeçilmesinin ardından okul binasının restorasyonunun yapılamadığını anlattı.
“FİNANSAL YETERSİZLİKLER NEDENİYLE HAREKETE GEÇEMİYORUZ”
Tarihi yapının ömrünün her geçen biraz daha azaldığına dikkati çeken Vingas, öncelikli hedefin sağlam kısımların korunması olduğunu ifade etti. Yetimhanenin siyasi spekülasyonlara ve ilgisizliğe maruz kaldığını söyleyen Vingas, yapının geçmişten bu yana önemli insani ihtiyaçlarda başrolde görev aldığından bahsetti.
Finansal yetersizliklerin harekete geçme konusunda güç durumda bıraktığının altını çizen Vingas, “El birliğiyle kadim kentimizin kıymetli bir mirası olan bu yapının sırtından ‘yetim’ kelimesini atacağız. Yetimhane binası insanlığa hizmet etmiş bir köktür. Şehrimizi ve insanlarını bu kökten mahrum etmeyeceğimize ve yeni fonksiyonlarla kazandıracağımıza inanıyorum” dedi.
“YETİMHANE, RUM TOPLUMUNUN İZDÜŞÜMÜ GİBİ ADETA”
Vingas şöyle devam etti:
“Büyükada Yetimhanesi, bugünkü haliyle toplumumuzun izdüşümü gibidir adeta. İlk günden beri bu duygunun karşısında olan biri olarak geçmişimizi sırtımızda bir kambur gibi değil, dönüşümün getireceği heyecanla ardımızda dimdik taşıyarak yürümemiz gerektiğine inanıyorum. Ancak bizi bu ruh halinden, yetimhaneyi de bu yıkıntıdan kurtaracak olan büyük toplumun oluşturacağı dayanışmadır. Büyükada Rum Yetimhanesi’nin yeniden ayağa kaldırılması, kente kazandırılması, beraber yaşama kültürünün bir anıt sembolü olacaktır.”
YETİMHANENİN YANLIŞ BİLİNEN HİKAYESİ
Proje uygulama teknik sorumlusu, mimar Dr. Damla Acar, yetimhanenin hikayesine yönelik doğru bilinen bir yanlışı düzeltti. Vagon Lit. Şirketi tarafından inşa ettirildiği bilinen yetimhanenin aslında Osmanlı Bankası’nın direktörü Edgar Vincet’ın kurdurduğu altı ortaklı General Enterprise şirketi tarafından 1895 yılında inşa edilmeye başlandığını açıklayan Acar, dönemin Servet-i Fünun gazetesinde yer alan konuya ilişkin ilanı da kaynak olarak sundu.
Acar, “Yapının inşaatına apar topar başlanır ve çok buhranlı bir dönemde inşaat sürdürülür. Edgar Vincent, İstanbul Borsası’nda General Enterprise Şirketinin hisselerini satar ve Pringipos Palas oteli de bu şirketin değerini arttırmak için inşa edilmeye başlanır. Tarabya Summer Palas otelinden daha büyük ve daha güzel bir otel olacağı ilan edilir. Nitekim yapı o dönemin tüm otellerinden iki, iki buçuk kat daha büyüktür. Ancak 2 Kasım 1895 yılında Borsa spekülasyonları nedeniyle İstanbul Borsası’nda moratoryum ilan edilir ve General Enterprise şirketinin hisseleri değer kaybeder” diye anlattı.
ABDÜLHAMİD’DEN OTELİN RUM TEBAAYA SATIŞINA ONAY
Bu koşullarda bile yapının inşaatının devam ettiğini anlatan Acar, “Edgar Vincent durumu düzelteceğine inanır. Ancak 1895 yılı sonbaharında Bab-ı Ali’de kanlı bastırılan Ermeni ayaklanması gerçekleşir. Bu sırada da İngiliz donanması Limni adasındadır ve donanmanın İstanbul’a geleceği gazetelerde yazmaktadır. Sultan II. Abdülhamid gergindir. Ruhsatsız başlayan otel inşaatına göz yumulur, ancak donanmanın Kasım 1895’te Limni’den ayrılmasıyla otele ruhsat verilmez. 1896 yılının Haziran ayında otelin bittiği ancak iç mekan dekorasyonunun tamamlanmadığı anlaşılıyor. Bu devasa yapı çok çalkantılı bir politik ortamda, çok stratejik bir tepede 10 ayda hızlıca tamamlanıyor. Bu hız nedeniyle yapının taşıyıcı sistemi ve dekoratif kaplamalar çok detaylara dikkat edilmeden elde olan malzemelerle şekillenmiştir” dedi.
Otel ruhsatı alamayan yapının 5 yıl kadar daha hissedarların elinde kaldığını söyleyen Acar, “Saray yabancıların (İngiliz ve İtalyanların) ortak olduğu bir şirketin stratejik bir tepede kalmasını istemiyor. Şirketin hissedarları apartman olarak da kullanmak istiyorlar ancak buna talebe de Saray’dan izin çıkmıyor. Osmanlı Bankası'na geçen yapı Abdülhamid'in de onayıyla 1901’de Eleni Zarifi'ye satılıyor” diye kaydetti.
SONUÇ NİYETİNE
O dönem yetim çocuklar için yuva arayan Patrik Yuakim, Banker Zarifi ailesinin kapısını çalar, otel binası Zarifi ailesinin yardımıyla satın alınır. Eleni Zarifi satın aldığı yapıyı Patrikhane’ye bağışlar. 1964 yılına kadar, yetimler, mülteciler, Kuleli Askeri öğrencileri gibi çeşit çeşit misafiri ağırlayan yetimhane kapısına kilit vurulduğu an itibariyle kimsesizliğe terk edildi. Son 5 yıldır restorasyon çalışmalarının başlatıldığı yetimhane, finansal yetersizliklerle karşı karşıya. Tarihi yapının her geçen gün dayanma gücü zayıflıyor.