Bir yanda Türkiye’yi yasa boğan İdlib’de verdiğimiz 34 şehit, diğer yanda anaların, babaların, kardeşlerin, eşlerin, evlatların yüreğine düşen şehit ateşi! Bir yanda yanlışta ısrar ederek, bir inat uğruna sönen ocaklar, yanan canlar, yıkılan evler, genç yaşta toprağa düşenlerin onulmaz acısı! Diğer yanda evlere düşen korla yaralı, acılı, yaslı ülkemizde kan ağlayan yürekler, tutulamayan gözyaşları, uykusuz ve kaygılı geceler…
Bir yanda halk refah içinde mi, elde üretim yapan kaç fabrika kaldı, nüfusun kaçta kaçı aç, kaçta kaçı tok diye asla düşünmeyen iktidar bloku! Diğer yanda CB’nın; “Şehitler tepesi boş kalmayacak!” şeklindeki sözleri ve TRT’de katıldığı bir programda İdlib şehitleri için; “Ne kaybı yahu? Kayıp falan yok. Yer değiştirdiler. Nasıl olsa herkes gidecek. Onlar dünyadan ahirete, kabir hayatına geçti. Hepsi bu. Nasıl olsa gideceğiz, herkes gidecek. Bu büyük bir nimettir!” diye konuşan bir yazar!
Gel de ağzımızın tadının olmadığı bugünlerde eskiyi anma, arama, anlatma!
Şimdi o günlere, 3 Mart 1924 yılına, o zorlu koşullara dönerek, kısa ve ana başlıklarla DEVRİM YASALARINI anlatma ve açma zamanıdır…
Henüz Kurtuluş Savaşı başlamadan; “Ben cumhuriyeti vicdanımda milli bir sır gibi sakladım!” diyen O dev ve devrimci liderin, o aşılmaz ve aşınmaz önderin, Cumhuriyetin ilanından kısa süre sonra, kendisine ve sofrasına çok yakışan yol ve dava arkadaşlarıyla üzerinde çok düşünülen ve konuşulan üç devrim yasasını hayata nasıl geçirdiğine bakalım.
Hilafetin İlgası. Şeriye ve Evkaf Vekâletinin kaldırılması Tevhid-i Tedrisat Kanunu…
Bu üç atılımın arkasında iki anahtar sözcük vardır: “Savaş ve Devrim” Bu üç önemli adımın ardında bize dünyanın kapılarını açan çok güçlü bir lider vardır…
Bu yasaların ilki olan hilafetin ilgasıyla başlarsak! Egemenlik şahıstan alınıp millete verildi. Egemenlik gökten alınıp yere indirildi. İlahi olmaktan çıkarılıp laik hale getirildi. Böylece savaşta, cephede, kan ve gözyaşı akıtan halk milletleşerek aydınlanma devrimi hayata geçirildi…
Bu hareketin arkasında kimler vardı dersek! Yüzde 90’ı kırsalda, köyde yaşayan, okuryazar oranı yüzde 10’u ancak bulan bir halk vardı. Aç Anadolu insanı, yoksul Anadolu halkı, çıplak Anadolu köylüsü vardı. Trablusgarp’ta şehit düşenler, Yemen’de kolunu, bacağını kaybedenler, Sarıkamış’ta donarak ölenler vardı. Ülke kan ve barut kokuları içinde kurtuluş mücadelesi verirken; savaşta, cephede, kavgada, kanını - canını ortaya koyanlar vardı. Birinci Dünya Savaşı’nda; yitip giden, göçüp giden, kayıp giden, kopup giden, kaçıp giden, çıkıp giden, ölüp giden Anadolu insanı vardı…
Bu kadarla da sınırlı değil kuşkusuz! Balkanlardan sürülüp gelenler, 1.dünya savaşında cepheye gidenler, Çanakkale’de göçüp gidenler, Conkbayırı’nda ölüp gidenler ve başlarında da 7 düveli yenen başkomutan Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK vardı.
O’nun arkasında ve yanında da; “Biz olmasaydık, O bu işi yine başarırdı. Ama O olmasaydı, biz bu işi başaramazdık!” diyen yol ve dava arkadaşları vardı.
Gelelim devrim yasalarının ikincisine! Şeriye ve evkaf vekâletinin kaldırılmasıyla dini işlerle ilgili kurumun devlet işlerine karışması engellendi. Onun yerine Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) kuruldu!
Devrim yasalarının üçüncüsü! Tevhidi tedrisat kanunuyla tüm okullar MEB’e bağlandı, mahalle mektepleri, medreseler kapatılarak, mektepli- medreseli ayrımına son verilerek Anadolu insanına fırsat eşitliği sunuldu.
Eğitim; ulusal, laik, bilimsel, halkçı, karma, eşitlikçi ve aydınlanmacı bir yapıya kavuşturuldu. (Şimdi yerinde yeller esen!) Bu devrimlerin olağanüstü fikri hazırlığını çok önceden yapan Gazi’nin amacı; teslimiyetçilikten uzak, kadere razı olmayan, soran- sorgulayan, araştıran, eleştiren boyun eğmeyen, yetinmeyen bir kuşak yetiştirmektir.
O nedenledir ki devrim yasaları; siyasal, toplumsal, kültürel yapıda köklü değişiklikler yapmıştır. O nedenledir ki Gazi; adının önünde MİLLİ yazan MEB’in başına; Vasıf Çınar, Mustafa Necati, Reşit Galip, Saffet Arıkan, Hasan Ali Yücel gibi en seçkin devlet adamlarını getirmiştir…
Böylece halkımız; adına Halkevleri, Halk odaları, Millet Mektepleri denilen ve eğitim dünyasına “Türk buluşu eğitim kurumları” diye geçen, UNESCO tarafından gelişmekte olan ülkelere örnek gösterilen Köy Enstitüleriyle aydınlanmış ve aydınlatmıştır.
Yine ulus; Devrim kanunları ile kulluktan, eğitim atılımı ile cehaletten, sağlık reformuyla veremden, cüzzamdan, tifüsten kurtulurken, bir yandan da yurdumuz demir ağlarla örülmüştür. Etibanklar, Sümerbanklar kurulurken insanımız Nazilli’nin dokumasını, Kayseri’nin basmasını, Beykoz’un kundurasını giymeye başlayarak, kendi bezini, tuzunu, ununu, şekerini, sigarasını üretmenin tadına, bilincine varmıştır.
Henüz öğrencilik yıllarında iken Cumhuriyetin ve devrimlerin fikri alt yapısını oluşturmaya, olgunlaştırmaya başlayan, eline geçen iki kuruşun yarısını kitaplara harcayan, o yıllarda ve o koşullarda 4 bin kitap okuyan, sadece altını çizdiği bölümler 12 bin sayfayı bulan bir liderden söz ediyoruz.
Daha Kurtuluş Savaşı sürerken Muallimler Kongresini toplayarak öğretmenlere; “Yalnız ve ancak siz öğretmenler! Ölen ve öldüren birinci orduya niçin ölüp, neden öldürdüğünü anlatan ikinci bir ordunun mensuplarısınız!” diyen bir başöğretmenden söz ediyoruz.
Tam da burada aklıma geldi paylaşmadan geçemem. Düşman yurdumuzun bağrına hançerini saplamışken, ülkemiz işgale uğramışken Millet meclisinin başkanlık kürsüsünün arkasına; “Hâkimiyet milletindir!” yazısını astıran bir liderden söz ediyoruz…
Yine; “Cumhuriyet bilhassa kimsesizlerin kimsesidir” derken, Cumhuriyetin toplumsal, sınıfsal, halkçı boyutuna vurgu yapan, yurtdışına eğitim için yollanan gençlere; “Sizleri birer kıvılcım olarak gönderiyorum, alev olarak geri dönmelisiniz” diye öğütler veren bir öncü ve önderden söz ediyoruz.
DEVRİM YASALARININ AMACI: Güçlü bir cumhuriyet, saygın- yetkin- üretken yurttaşları yetiştirmektir. Bağımsız- özgür- onurlu bir yaşam sağlamaktır. Yurttaş olmanın bilincine varmaktır. Refah toplumu yaratmaktır, köylünün adam yerine konmasıdır. Köylere; ebe, hemşire, okul, öğretmen götürülmesidir. Anadolu’ya yatırım yapılmasıdır. Yoksul köy çocuklarından; öğretmen, mühendis, doktor, avukat, bilim insanı, sanatçı, komutan, bakan, başbakan yetiştirmektir…
Şimdi, kilit taşı gibi bu çok önemli yasaların izlerinde dolaşarak, 3 Mart’ın izinden hayata geçirilen birkaç konunun daha altını çizelim. 17 Şubat 1926. Medeni Kanunun kabulü! Bize ne getirdi, ya da ne sağladı?
Ailede kadın- erkek eşitliği sağlandı. Evlilikte resmi nikâh zorunluluğu getirildi. Erkeklere tek eşle evlilik getirildi. Kadınlara istedikleri mesleğe girebilme hakkı tanındı. Mahkemelerde tanıklık yapma, miras ve boşanma konularında kadın-erkek eşit hale getirildi. 1930’da da! Belediye, 1933‘te Muhtarlık seçimlerine katılma hakkı, 1934’te milletvekili seçme ve seçilme hakkı verildi.
Tam da burada 9 Eylül 1922’ye- İzmir’e gitme zamanıdır! 10 Eylül günü yıkıntılar içindeki şehre bakarken arkadaşlarına Gazi der ki; “Düşmandan kurtulduk. Bakalım şimdi öteki düşmandan nasıl kurtulacağız?” Öteki düşmandan kasıt; bağnazlıktır, yobazlıktır, cehalettir. Gazi bu sorunun yanıtını düşünürken, Ankara’daki kimi milletvekillerinin kafasında şu soru vardır; “Düşmandan kurtulduk. Bakalım Mustafa Kemal’den nasıl kurtulacağız?”
Yedi düveli yenmiş milli Mücadeleyi zaferle taçlandırmış, kararlı, tutarlı, yürekli hazırlıklı, planlı, programlı bir liderden söz ediyoruz. Asıl büyük savaşın yokluğa, yoksulluğa, cehalete, bağnazlığa karşı vereceğinin bilincinde olan bir önderden söz ediyoruz. O önder ki; bu savaşın düşmana karşı verdiği savaştan daha zorlu, daha çetin olacağını ve çok daha büyük ihanetlerle karşılaşacağını bilen bir liderdir.
Önemli Not: Victor Hugo der ki; “Çocuğunu yitiren bir anne için her gün ilk gündür. O acı hiç yaşlanmaz.” Umutlarını, hayallerini, sevdiklerini, hedeflerini yarım, ailelerini yaşam boyu yaslı bırakarak giden şehitlerimize rahmet, geride kalanlara sabır, yaralı Mehmetçiklerimize acil şifalar diliyorum.
Davet Notu: 3 Mart Salı günü saat 14.00’de Kadıköy Barış Manço Kültür Merkezi’nde Cumhuriyet Kadınları Kadıköy Şubesi’nin (CKD) düzenlediği etkinlikte; “Laik ve Çağdaş Cumhuriyetimiz Açısından Devrim Yasaları” konusunu anlatacağım. Yolu o tarafa düşenleri beklerim…