İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen Cemal Kaşıkçı davasında, savcılık makamı 31 Mart tarihli duruşmada yargılamanın durdurulması ve dosyanın Suudi Arabistan mahkemelerine devredilmesi talebinde bulundu.
The Washington Post gazetesinde hem Suudi Arabistan hükümetini hem de Trump’ı çok sert bir şekilde eleştiren muhalif gazeteci Kaşıkçı, özellikle Prens Salman’a yönelik olumsuz yazılarıyla tanınıyordu. Cemal Kaşıkçı, 2 Ekim 2018 tarihinde girdiği Suudi Arabistan İstanbul Konsolosluğu’nda katledildi. Kaşıkçı, konsolosluğa önceki evliliğine ilişkin boşandı belgelerini almak ve böylece Türkiye vatandaşı olan nişanlısı Hatice Cengiz ile evlenmek için gitmişti, konsolosluğa girmeden önce de nişanlısına “Binadan çıkmazsam, yetkilileri ara” uyarısında bulunmuştu.
Suudi yetkililer, cinayeti önce reddettiler, sonrasında olağan bir arbede sonucunda hayatını kaybettiğini belirtti. Dünya kamuoyundan tepkiler yükselince uzun bir aradan sonra sorumlu oldukları belirtilen beş kişi yargılanıp idam cezasına çarptırıldı, ardından Cemal Kaşıkçı’nın oğlunun af açıklamasıyla idam cezası hapis cezasına çevrildi.
Kaşıkçı’nın nişanlısı Hatice Cengiz ve dünya çapında faaliyet gösteren insan hakları avukatları ise Suudi yetkililerin açıklamalarından ve yargılama sürecinden doğal olarak tatmin olmadı. Böylece hem ABD’de hem de Türkiye’de uzun bir süreç başladı, bu sürecin amacı bu korkunç cinayetin Prens Salman’ın emriyle gerçekleştirildiğini ispat etmek ve en üst yetkililerin dahi sorumluluğunu ortaya çıkarmaktı. Fakat siyasi çıkarlar ve bölgesel gelişmeler hukuku geri plana itecek, dosyaların, raporların rafa kaldırılmasına sebep olacaktı.
Kaşıkçı cinayeti, ABD’de büyük yankı uyandırdı. The Washington Post gazetesinin ve uluslararası hukuk uzmanı olan insan hakları avukatlarının çabalarıyla gündem düşürülmemeye, özellikle Prens Salman ile arası oldukça iyi olan Trump yönetimine karşı baskı oluşturulmaya çalışıldı. Donald Trump, Kaşıkçı cinayetinin emrinin Prens Salman tarafından verildiğinin kesin olmadığını belirtti, oğlu ise Kaşıkçı’nın “cihatçı” olduğunu açıkladı, Kaşıkçı hakkında olumsuz açıklamalarda bulunarak saygınlığını zedeledi. Trump’ın bu tavrı üzerine CIA yetkilileri Kaşıkçı cinayeti hakkında yazılan istihbarat raporunu medyaya sızdırdı, medyaya göre raporda çok net bir şekilde Prens Salman’ın bilgisi ve emri neticesinde cinayetin işlendiği belirtiliyordu.
Trump her ne kadar rapordaki çıkarımlara katılmadığını belirtse ve raporun içeriğini yalanlasa da CIA’den bilgilendirme alan Kongre üyeleri Trump’ın Kaşıkçı konusunda dürüst olmadığını kamuoyuna açıkladı. Trump yönetiminin istihbarat raporunu açıklamaması üzerine yönetime dava açıldı ve raporun açıklanması talebinde bulunuldu. Demokratlar özellikle 2020 seçimlerinde bu konuyu gündeme getirerek Biden iktidarında bu raporun açıklanabileceğini belirtti, Trump’ın Prens Salman ile yakınlığı nedeniyle objektif hareket edemediğini ileri sürdü.
Biden göreve başladıktan bir ay sonra 25 Şubat 2021, Beyaz Saray’a bağlı Ulusal İstihbarat Direktörlüğü Kaşıkçı cinayeti hakkında raporunu kamuoyuna açıkladı. Raporda çok net bir şekilde ABD istihbaratının elde ettiği bilgiler sonucunda cinayetin Prens Salman tarafından onaylandığı belirtiliyor ve cinayette görev alan kişilerin isimleri sıralanıyordu. ABD raporda yer alan Salman dışındaki isimlere yaptırım uygulama kararı alıp ABD’deki malvarlıklarını dondurup, girişlerini yasaklarken, ek olarak olayla ilgili 76 kişiye vize yasağı koydu, fakat Prens Salman’a herhangi bir yaptırım uygulanmadı. İnsan hakları dernekleri, sivil toplum ve medya çok sert bir şekilde Prens Salman’ın cinayetteki rolünün belirtilmesine rağmen yaptırımlar dışında kalmasını kınadı, çıkarlar uğruna bu sorumluluk zincirinin göz ardı edildiğini belirtti.
Türkiye ve Suudi Arabistan arasında olası bir normalleşme sürecine girildiği bir dönemde Kaşıkçı dosyasının görüldüğü mahkemede savcılık makamı dosyanın Suudi Arabistan’a devredilmesi talebinde bulundu. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ise mahkemenin bu talebine bakanlığın olumlu bir şekilde yanıt vereceğini iletti. Gerekçe şüphelilerin Türkiye’de yargı süreçlerine katılmalarının sağlanamayacağıydı. Bu talep, Batı medyasında geniş yer buldu. New York Times, Washington Post, BBC gibi medya organları ana sayfadan haberi verdi, insan hakları örgütleri tepkilerini dile getirdi ve Türkiye’nin insan hakları rejimi kapsamında pozitif sorumluluklarını yerine getirerek yargılama sürecine devam etmesi çağrısında bulundu. ABD Temsilciler Meclisi üyesi ve Temsilciler Meclisi İstihbarat Komitesi Başkanı Demokrat Adam Schiff ise karara karşı tepki gösteren bir tweet attı. Schiff, Trump ve Biden yönetiminin Kaşıkçı raporunu açıklaması için en çok çaba gösteren siyasetçilerden biriydi.
Rusya’nın Ukrayna işgaliyle petrol fiyatlarının arttığı, Ortadoğu’da normalleşme rüzgarlarının estiği bir dönemde Suudi Arabistan’ın önemli bir rol oynadığı aşikar. ABD için kaybetmeyi göze alamayacağı bir partner. Biden her ne kadar Yemen Savaşı, Kaşıkçı cinayeti gibi konularda Suudi Arabistan’a karşı sitemli olsa da Suudi yönetimle petrol krizine yönelik bir telefon konuşması yapmak için olağanüstü çaba gösterecek kadar ikili ilişkilere önem veriyor. Türkiye için de Birleşik Arap Emirlikleri, İsrail ile başlayan normalleşme sürecinin bir ayağı da Suudi Arabistan. Kaşıkçı davasında yaşanan gelişmeler bu resmin bir parçası. Bölgesel çıkarların, uluslararası gelişmelerin hukukun üstünlüğüne gölge düşürmesi şaşırtıcı olmasa da, oldukça rahatsız edici. Cemal Kaşıkçı’nın vahşi bir şekilde katledilmesinin ardındaki sorumluların hesap verdiği ideal bir dünya düzeni çok uzak, fakat gerçek sorumluların somut bir kınamadan, basit bir yaptırımdan veya bir mahkeme dosyasında şüpheli olarak isminin geçmesinden bile kaçınıldığı bir dünya düzeni de temel insan hakları ve özgürlüklerinin, evrensel hukuk normlarının “sözde” korunduğu bir dünya için asla kabul edilemez.