New York’taki Atatürk Okulu’nun anılarımda çok özel bir yeri var. Tabi ki adından ötürü. Tabii ki işlevinden ötürü. Tabii ki yaptıklarından ötürü. Tabii ki okula emek veren, arka çıkan, el uzatan dostlarımın varlığından ve çokluğundan ötürü…
Hele de ülkemizden kilometrelerce ötedeki o güzel okulda yaptığım konuşmalarda akıtılan ve akıttığım gözyaşlarından, kazandığım köklü dostluklardan, yazılarıma -kitaplarıma konu ve konuk olan anılarımdan ötürü…
Bu duygusal girişi neden mi yaptım?
Atatürk Okulu yine tarihe not düşerek, Yılmaz Özdil’in kaleme aldığı 10 kitaptan oluşan Mustafa Kemal Atatürk serisini Türkiye’den getirtip ABD’de çocuklara dağıttı.
Projenin her adımından haberim ve biraz da katkım olduğu için gururluyum.
Projeyi hayata geçirenlerin çoğu dostum ve arkadaşım olduğu için şanslıyım.
Böyle bir kitabı okura kazandıran Kırmızı Kedi Yayınevi’den benim de bir kitabım çıktığı için mutluyum.
Kitap piyasaya çıktığı andan itibaren, yüzlerce alıp, Atatürk Okulu’nun tüm öğrencilerine hediye etmek isteyenlerin; özverisinin, yazışmalarının, döktüğü terin, verdiği emeğin, zorluklarla nasıl mücadele ettiğinin, sponsor bulmak için nasıl uğraştıklarının canlı tanığıyım.
Kitaplar ellerine geçince, Atatürk Okulu öğrencilerinin kitaplara sımsıkı sarılırken çekilen ve bakışlarındaki mutluluk ve gururu yansıtan fotoğrafları görünce; bir kez daha insanın kendi resmini kendisinin çektiğini, büyük liderin ölümsüz resminin yüreklere nasıl kazındığının şahidiyim.
Bir çıkar gözetmeden, bir rütbe beklemeden, bir unvan istemeden, kendini bir amaca adamanın ne demek olduğunun yanıtının yıllardır net ve kanıtlanmış olduğunun, adının da Atatürk olduğunun farkındayım.
Hayvanların dostu, çocukların hamisi, doğanın aşığı, milletinin sevdalısının kim olduğunun bilincindeyim.
Gelelim teşekkürlere!
Ülkemizden binlerce kilometre uzakta olmalarına rağmen, yüreklerinde taşıdıkları memleket özlemi ve Atatürk sevgisiyle yola çıkarak, çocukları bu kitaplarla buluşturanlara teşekkür edilmez mi? “Edilir” diyerek tek tek adlarını yazıyor, onları yüreğimden kalemime dökülen sözlerle ve ana vatandan özlem dolu sımsıcak duygularla selamlıyorum.
Başta arkadaşlarım - dostlarım Bahar Yücel, Hüseyin Şefik Yücel ve Feray Girgin olmak üzere, Semra Uygur Köktürk, Erden Alkan, Nezahat Neziroğlu, Türkan Suvak, Dr. Ayla Ünsal, Selen Ünsal Jacoby, Dr. Pınar Atakent, Selma Arıkan, Dr. Tulga Köktürk, Hayriye Alev! Ve Kırmızı Kedi Yayınevi’nden Salih Yavuz ve Hande Aydın! İyi ki varsınız, iyi ki böyle bir projede yer aldınız, iyi ki öğrencilere böyle bir coşkuyu tattırdınız…
Kitap daha piyasaya çıkmadan defalarca ve aynı heyecanla beni arayan can dostum Bahar Yücel’le bu süreçte kaç kez konuşup, yazıştığımızın sayısını bilmiyorum! Bildiğim o ki; 9 bin 600 kilometre öteden gelen bu yürekli ses ve uzatılan bu cömert el; her 10 Kasım’da sokakları, caddeleri, sahilleri, kültür merkezlerini, hele de Anıtkabir’i dolduranların yurtdışındaki uzantısı değil mi?
Bunun adı, daveti, provası zorlaması, yaslanması olmayan bir vefa duygusunun dışa vurumu değil mi?
Bunun adı gurbette doğan, doğal ve kendiliğinden oluşan sivil bir dayanışma değil mi?
Bunun adı siren seslerinin duyulduğu saat 9’u 5 geçe; Oltasını yere indiren balıkçının, denizde selam duran motorcunun, kıyıda bebeğini gezdiren annenin, seyir halindeki aracından inerek elini klaksona dayayan sürücünün, sahada- potada ter döken sporcunun gözlerine yansıyan minnet, sevgi, saygı ve özlemin ABD’deki yansıması değil mi?
Bunun adı; hayatın her sayfasında ve her safhasında yer alan Büyük Atatürk’e çoluk çocuk, yaşlı genç, hasta sağlam, erkek kadın yüzbinlerin ister ülkede, ister yaban ellerde sergiledikleri minnet göstergesi değil mi?
Yanıtınız EVET değil mi?