Arda Gülerse...

Alpaslan Akkuş Yazar aakkus@hotmail.com

Çok da güzel bir adı var aslında.
İçinde hem hasret, hem umut hem yol barındırır Arda.
Zamanında balkanlara göç edenler, dönüp de oraları özleyenler koyar çoğunlukla.
Bir de nehir gibi akıp gitsin isteyenler.
Öyledir nehirler, ne olursa olsun yollarına bakarlar, denize varana kadar.
Kimi zaman ayırır, kimi zaman kavuştururlar.
Nehirden ötürü değildir ama bu, insandan ötürüdür. Nehir yoluna bakar.
Arda'nın göbek adına Cemre deseler olurmuş ama.
Dokunduğu yere bahar getiriyor, adım attığı yerde ne düşmanlık bırakıyor ne nefret.
Bıraktım en zor deplasmanlarda alkışlanıp adına tezahürat yapılmasını,
tribünden gelen amatör kamera çekimlerinde bile bir hayranlık bir sahiplenme var.
Tek başına bir takımın kimyasını, bir camianın havasını değiştirdi çocuk.
Koca bir ülkenin futbol iklimini de değiştirebilir bir gün.
Tek başına değilse de, Emirhanlarla, Keremlerle.
Sahaya ayak bastığı anda iklimi Akdeniz'e çeviriyor Arda.
Sol ayağını mükemmel kullandığı için yapmıyor bunu.
Pas ortalaması yüksek olduğu için de olmuyor iklim değişimi.
Cüsseninin ve yaşının çok ötesinde bir akılla giriyor sahaya Arda.
Maçtan önce ve sonra abi abi diye peşinden dolandığı tüm takımı çekip çeviriyor.
Topu aldığında değil almadan başlıyor aslında fark.
Hep doğru yere gidiyor. Köprüler kuruyor gelip geçmeye.
Bazen bir derenin üstüne yetecek kadar küçük, bazen boğaz geçecek kadar uzun köprüler.
Bir orkestra şefi gibi dolaşıyor enstrümanların arasında.
Kimin ne zaman hangi notaya basacağını önceden hesaplayarak.
Bir kuryeye dönüşüyor sonra aniden.
Gönderiyi adrese en ideal zamanda ulaştıran kurye.
Top ayağına gelmeden atacağı yere çoktan karar vermiş oluyor.
İşte bu bir adım değil üç adım öteye taşıyor onu ve oyunu.
İşte bu yüzden Berisha ve Valencia hiç olmadığı kadar rahat kafa golü atabiliyor.
Ama tüm bunlar olurken üzerinde yeteneğinden daha büyük bir baskı var aslında.
Herkes sürekli sihirbazlık bekliyor ondan, hem de sürekli yenilenen numaralarla.
Ne acayip ki bu konuda da hepimizden olgun.
Ne zaman oyuna girerse girsin, kaç dakika oynarsa oynasın aklı hep oyunda,
Hep bir adım, iki adım, üç adım sonrasını kuruyor kafasında.
Belli ki sahada olduğu gibi hayatta da gelecek adımlarını çoktan planlamış.
Biz bir sonraki hamlesini merakla beklerken o yıllar sonrasına paslarını attığı için sakin muhtemelen.
11 mi başlamalı, kimle yan yana oynamalı, kanatta mı forvet arkasında mı yükseliyor diye dönelerken biz,
o keyfini sürüyor sahada olduğu her dakikanın.
Attıkça da keyifleniyor, attırdıkça da.
Sonra 50 metre deparla defansa kadar rakip kovalıyor.
Güçlü çünkü. Çok çalışıyor çünkü. Solum iyi deyip yatmıyor çünkü.
En büyük sermayenin emek olduğunu dizilişlerden setlerden çok önce öğrenmiş belli ki.
Belli ki evin salonunda, koridorunda plastik topla yeteneğini geliştiren babası karakterine de dokunmuş ince ince.
Belli ki babadan evlada miras kalan sadece çubuklu sevgi değil iş ahlakı ve daha fazlasıymış.
Hep merak ettiğim bir yere gitmiş gibi izliyorum Arda'yı.
Ne kadar kalacağımı, bir daha gidip gidemeyeceğimi bilmeden.
Ne kadar süreceğini bilmediğim çok iyi bir film gibi.
Her saniyesini yaşayarak, daha çok oynamasını isteyerek ama oynadığı her anı bunu dert etmeden zihnime yazarak.
Tıpkı Obradoviç gibi, mazeretler yerine çalışmayı, yapmayı, daha iyi kovalamayı şiar edinmiş bir yeteneği,
ne zaman gideceğini bilmediğim bir dehayı, var olan her an içime çekerek.
Şimdi sadece rahat bırakalım istiyorum onu.
Kimden ne alacağını bizden çok daha iyi biliyor çünkü.
Bir pasında Alex, bir kaostan çıkarken Messi, bir ara topunda Oğuz oluveriyor.
Her geçen gün üstüne koyarak gidiyor.
Bir futbol iklimini değiştirsin diye bekliyorum şimdi.
Tek başına değil elbette.
Çubukluyu onunla giyecek, Muhammedlerle, Melihlerle, Ertuğrullarla.
Başka renk formaların Ardalarıyla.
Federasyonuna, hakem komitesine, çalan düdüklere güvenin çoktan bittiği bir ülkede,
siyasi hesapların, oyun taktiklerinin çok önünde gezdiği topraklarda,
tartışmalı pozisyonlardaki kamera açılarının şut açılarından daha çok konuşulduğu bir ortamda,
cemre gibi düşsün istiyorum Arda.
Sahaya, tribüne, vicdanımıza, umudumuza, ahlakımıza düşsün.
Biliyorum çok şey istiyorum.
Ama kendime değil ona güveniyorum.
Haydi Arda, vakit tamam...

Tüm yazılarını göster