16 Aralık 2021 Türkiye ekonomi tarihinde dönüm noktası sayılabilecek kararların alındığı gün olarak tarihe geçti. Merkez Bankası faizleri 100 puan daha indirirken dolar 15 TL’yi aştı. Erdoğan Merkez Bankası kararından 1 saat sonra asgari ücretin %50 artırıldığını duyurdu.
Erdoğan önümüzdeki yıl hiperenflasyon ve işsizliği tetikleyebilecek bu riskli hamlelerini üretim ve ihracatın artması ve ekonominin hız kesmeden büyümesi için yapıyor. Erdoğan refah getirmese de büyümenin başlı başına iktidarın devamı için anahtar rol oynadığını düşünüyor.
Büyüme bugüne kadar tüketici güven endeksi ve AK Parti oyu paralel gittiği için Erdoğan bildiği stratejiden vazgeçmiyor. Büyüme, istihdam ve ihracatı artırıp seçmen konsolidasyonunu sağlama ve kararsızları kendine yaklaştırmayı amaçlıyor. Kredilerle üretici ve tüketicinin gücünü artırmak için faizi düşürüyor. Ancak bu kez durum farklı, büyüme refah üretmiyor, pek üreteceğe de benzemiyor. Kaygı toplumsal bir ruh haline dönüşmüş durumda.
Mevcut durumda halkın %69'unun psikolojisi bozulmuş ve kaygı içinde yaşıyor[1].
Ancak bu şartlarda Cumhur İttifakı’nın oyunun %40’tan aşağıya düşmemesi muhalif kamuoyunda ümitsizlik yaratıyor. Cumhur seçmeninde çözülmenin gerçekleşmeyişinin arkasında 3 sebep var:
1) Erdoğan’ın büyüme stratejisinin kısa vadede enflasyon ve hayat pahalılığına rağmen istihdamı koruyabilmesi
2) Pandemiyle birlikte ekonomik krizin sadece Türkiye’ye has olmadığı ve bu krizin iktidarın beceriksizliğinden çok küresel şartlar ve dış güçler nedeniyle ortaya çıktığı algısı.
3) İktidarın devlet ve medya gücüyle fiyat artışında marketleri stokçulukla ve döviz alım-satım yapanları fırsatçılıkla suçlayıp sorumlu tutması.
İstihdam ve İşsizlik
Türkiye’de düzen ve istikrar, refahtan önce geliyor. Büyük çoğunluk işini ve düzenini kaybedip sosyal statü kaybı yaşamadıkça oy tercihini değiştirmiyor. Bu nedenle AK Parti’nin en büyük rakibi işsizlik.
Grafik: AK Parti oyu, İşsizlik, Enflasyon[2]
AK Parti’nin başarısız olduğu 2009 ve 2019 yerel seçimlerinde işsizlik tavandı (%13.6 ve %13.7). 2021’de işsizliğin bu seviyede olmadığı görülüyor (%11.2). TÜFE ve ÜFE’nin ortalaması alındığında enflasyonun %38’e çıkmış olmasına rağmen AK Parti bu sayede %30’un üstünde kalmayı başarıyor.
Ülke Yönetimi Algısı
Ekonomik krizlerde iktidar seçmeninin iktidardan kopabilmesi için krizden etkilenmesi ve krizin dışsal koşullardan değil iktidarın ülkeyi kötü/başarısız yönetmesinden kaynaklandığını düşünmesi gerekli. Aksi takdirde, eğer krizin diğer ülkelerde de yaşandığını düşünür ve iktidarı sorumlu tutmazsa oy tercihini değiştirme ihtiyacı duymaz.
Yöneylem Araştırma’nın bulgularına göre Türkiye’nin kötü yönetildiğini düşünenler Türkiye genelinde %68.9’a ulaşsa da AK Parti ve MHP seçmenleri arasında bu görüşte olanlar azınlıkta (AK Parti’de %14.2, MHP’de %39.2). Bu tablo Cumhur İttifakı seçmenleri arasında çoğunluğun gidişatı olumsuz görmediğini gösteriyor.
Öte yandan seçmenlerle yüz yüze yapılan mülakatlarda, “kur artışı küresel bir sorun ve dolar çoğu ülkede değer kazandı” argümanının Cumhur seçmeni arasında çok yaygın olduğu anlaşılıyor.
Ülke Yönetimi Algısı
İktidar market ve esnaflara “stokçuluk” suçlamasında bulunarak fiyat artışlarından özel sektörü sorumlu tutuyor. Bunun yanında döviz alım-satım işlemleri yapan kişileri bankerlik ve tefecilikle stereotipleştiriyor. Toplumsal bellekte ticaret ve finans dünyasının algısı çok olumsuz olduğu için bu taktik karşılık buluyor. Dolayısıyla iktidar ve medyası bu kesimlere düşmanlığı pompalıyor.
Erdoğan'ın iktidardan düşmesini istemeyen ve finansal okuryazarlığı kısıtlı geniş kitleler bu düşmanlığı şimdilik satın alıyor. Ancak iktidarın bu stratejisinin ömrü çok uzun süreli durmuyor. Peki neden?
2022’de İktidarı Ne Bekliyor?
Faizleri düşürmeye devam edip kur artışının kontrolden çıkmasına neden olan Erdoğan “Çin modeli” sayesinde rekabetçi kur ile üretimin önünün açıldığını iddia ediyor. Düşen alım gücüne karşı büyüme ve istihdamı tercih eden Erdoğan, refahı yükseltmek için hem üreticiye hem tüketiciye düşük faizle kamu kaynaklarını kullandırmak istiyor. Böylece Erdoğan’ın 2010’larda Türkiye’yi bağımlı hale getirdiği seçim ekonomisini sürdürmeye de niyetli olduğunu anlıyoruz. Bu doğrultuda asgari ücreti de %50 artırarak bir zar daha atmış oldu.
Fakat asgari ücretin 4250 TL’ye yükselmesi alım gücündeki düşüşü karşılayamadı. Tüketimin ithalata aşırı bağlı olduğu Türkiye’de sadece son 1 yılda dolar/TL %100’den fazla artış gösterdi.
16 Aralık 2020-2021 arasında dolar kuru 7,79’dan 15,64’e fırladı. 1 yılda 7.85 artan dolar TL karşısında %101 değerlenmiş oldu. Türk Lirası değer kaybı yaşadığı için Euro ve Sterlin kurlarında da benzer artışlar yaşandı.
Doların artışıyla birlikte Türkiye’de asgari ücret son 4 yılda 427 dolardan 270 dolara geriledi. DİSK raporuna göre 2020 yılında çalışanların %78’inin asgari ücretin 2 katı (4650 TL) veya 2 katından daha az maaş aldığı Türkiye’de orta sınıf erirken varlık sahibi olmak artık hayal oldu[3].
Böylece uygulanan modelin planlamacı ve kalkınmacı Çin modeli değil, ucuz emek sömürüsüne ve refahsız büyümeye dayalı Bangladeş-Vietnam modeli olduğu ortaya çıktı. Ancak seçimli bir rejimde seçmen rızasını koruyup %50+1’e ulaşmak için alım gücünü korumak gerekiyor. %50 artırılan asgari ücret örneğinde görüldüğü gibi kamu kaynakları en üst düzeyde kullanıldığı halde bu amaç için tek başına yeterli değil
Öte yandan asgari ücrete gelen artış piyasada ertelenen zamların fiyatlara yansıtılmasına da zemin hazırlamış oldu. Bu şartlarda 2022’de enflasyonun hiperenflasyona dönüşme riski var. AK Parti döneminde hiperenflasyon hiç tecrübe edilmedi. Son 3 yılda enflasyona alışmış olan iktidar seçmeni hiperenflasyona reaksiyon gösterebilir.
İktidarı bekleyen bir diğer risk ise işsizlik. Asgari ücrete gelen yüksek artış ilk adımda işe alımları durma noktasına getirebilir. Bunun üzerine hiperenflasyon gerçekleşirse, işverenler maliyet artışını karşılamak için işçi çıkarmaya başlayabilir. İktidarın işsizliğe karşı direnci ise çok düşük. Ekonomik buhran ve hiperenflasyonla birleşen işsizlik artışı seçimlerde iktidarın sonunu getirebilir. Bu senaryoda muhalefete seçim güvenliğini sağlama ve yumuşak geçiş senaryolarına hazırlıklı olma görevleri düşüyor.
[2] 2021 yılı için TÜFE ve ÜFE’nin ortalaması alındı
[3] https://twitter.com/derya__komurcu/status/1469959278773608449
Koç Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünde doktora araştırmalarını sürdürüyor. Kabataş Erkek Lisesi ve Galatasaray Üniversitesi Siyaset Bilimi bölümünden mezun olduktan sonra ODTÜ’de Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi yüksek lisans programını tamamladı.
Karşılaştırmalı siyaset, seçimler, siyasal partiler, oy verme davranışı, siyasal psikoloji, dindarlık-muhafazakarlık-milliyetçilik ve göçmenlere yönelik tutumlar konularında araştırmalarına devam ediyor.
Yazı ve yorumları BBC Türkçe, Euronews, Die Welt, Independent Türkçe, Medyascope, Gazete Duvar, Evrensel, Karar, Politikyol, Daktilo1984 gibi platformlarda yayımlanıyor.