Bir zamanlar Denizli Belediye Başkanlığı daha sonra da bakanlık yapan Nihat Zeybekçi, partisi tarafından, pardon AKP genel başkanı tarafından İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday gösterilince; “Türkiye’de devrimcilik, özgürlük, liberallik, hoşgörü anlamında yaklaşımlara bakacak olursak gerçek sosyal demokrat, özgürlükçü parti olarak AKP’yi rakipsiz görüyorum!” demiş.
Reis adayı Zeybekçi nerede yaşıyor, neyi hayal ediyor, partisini görmek istediği yer neresidir? Bu açıklamadan bunu çıkarmak zor, bu sözlere bakınca partisini koyduğu yer öyle böyle değil yani!
Ancak kolay olan şu ki başkan adayı biraz çevresine baksa, biraz yazılıp çizileni okusa, biraz Denizli lokanta esnafının dediklerine kulak verse, biraz halkın arasına karışsa, biraz sosyal medyayı takip etse en azından şunları duyacaktır! “Eskiden geçim kaynaklarımız tarım ve hayvancılık idi. Şimdi bedelli askerlik, trafik cezası, imar barışı ve vergiler oldu.”
Yine halkın büyük kısmının kasaptan 5 liralık, ya da 100 gram ancak et alabildiğini görse bu sözlerinin havada kaldığını anlayacaktır.
Şimdi yazarçizer takımı seçimlere az kala bu ve benzeri acı gerçekleri başkan adaylarına, ekiplerine, beyin takımlarına, danışmanlarına yazmalı, anlatmalı, hatırlatmalı mı acep?
Yine yazılıp çizildi ama hatırlatalım. Fransa’da enflasyon yılda yüzde 2.5 seviyesinde seyrederken neler oluyor! Bizde enflasyon yüzde 22’ye yaklaşıyorken neler olmuyor derseniz, yanıtı hazırdır sorunun. İlgili bakan yaptıkları ve başardıklarıyla gece gündüz övünüp duruyor yetmez mi?
Nüfusuna oranla mapus damlarında en çok mahkûm sayısıyla dünya ikincisi, Avrupa şampiyonu oluşumuz karşısında bu alanın ilgili bakanından çıt çıkmıyor yetmez mi?
Demem o ki; genel ve yerel yönetimlerin dünyanın geleceğine ayak uydurma gibi bir dertleri yok. Geçmişte daha doğrusu Osmanlıda yaşadıkları için yarınlara yönelik düşünceleri, projeleri, tasarıları, planları, programları, tasaları da yok.
Halk umudunu, enerjisini yitirmiş, uygar dünyayla giriştiği yarıştan kopmuş, bilimle arasına ciddi mesafe koymuş umurlarında değil. Özlemi çekilen, sorunların üzerine giden, tevazu sahibi, ölçülü, hoşgörülü yönetici tipi mumla aranır hale gelmiş kime ne? Varsa yoksa çağdaş değerlere duyulan hınç ve öfke!
Sahi neydi o türkünün sözleri? “Sorma ne haldeyim” miydi?
Yoksa “Ben yoruldum hayat” mıydı?
Hoş ikisi de uyar ya…