Rize’de doğan, İstanbul’da hukuk okuyan, Refah partisi, Fazilet partisi ve AKP’ de siyaset yapan, milletvekilli olarak meclise giren, TBMM Başkanı seçilen, RTE Üniversitesi Geliştirme Vakfı Kurucular Kurulu Üyesi ve Mütevelli Heyeti başkanlığının yanı sıra YİK (yüksek istişare kurulu) üyesi de yapılan, özetle eski yeni pek çok sıfata sahip olan İsmail Kahraman şöyle buyurmuş;
“Şehirlerin kurtuluş yıldönümleri kutlanmasına karşıyım. Kölelikten kurtulduğumuz tarihe niye bayram diyeceğiz? Şehirlerin düşman işgalinden kurtuluşu dolayısıyla kutlama yapılmaz. Bu küçüklük kompleksi verir. Bu yanlıştır, böyle şey olmaz. Çarpışmadık, dövüşmedik, vuruşmadık. 2 Mart’ta Rize kurtulmuş, kim diyor? İstanbul’un kurtuluşu 6 Ekim, kim demiş? Ne münasebet. Tarihi doğru dürüst bilmiyoruz!”
Yapılan bu açıklamanın neresinden tutsanız elinizde kalıyor. Bunca sıfatı taşıyan biri, bunca makamı işgal eden biri, bu yaşa gelmiş biri ülke tarihini doğru dürüst bilmiyorsa, yapacak bir şey yok ya da çok…
Aslında niyet belli iken, amaç ortada iken, kahramanları yok saymanın hangi kapıları açacağı çok netken, gündemi değiştirmek moda iken, tarihi silerek göze girmek yaygınken hiç yazmamak en doğrusu ama! Aması şu! Tarih bilmeyenlere tarih dersi ve tarihi bir ders vermek de eğitimcilerin işi olmalı!
Misal! Kahraman Maraş, Gazi Kars, Şanlı Urfa illerimize bu sanlar niye verilmiş acep? 12 Şubat Kahraman Maraş’ın kurtuluş günüyse! 30 Ekim memleketim Gazi Kars’ın kurtuluş günüyse! 11 Nisan Şanlı Urfa’nın kurtuluş günüyse! Kim mi demiş? Tarihler ve tarihe düşülen notlar olmasın…
Gelelim açıklamalarıyla ülkede huzur ve güven bırakmayanlara!
Sözleriyle yeri göğü inletenler karşısında susacaksınız.
Kadınları hedef alan açıklamalar karşısında çıt çıkarmayacaksınız.
Çocuklara yönelik manşetlere sessiz kalacaksınız.
Tehditler karşısında hiçbir şey yapmayacaksınız.
Tarihe ve kahramanlara yönelik hakaretleri kınamayacaksınız.
Toplumsal değerlere yönelik hakaretamiz sözlere tek laf etmeyeceksiniz.
En yüksek perdeden en ağır sözler edilirken aldırmayacaksınız.
Millete dayatılmak istenen kalıba girmeyenleri hedef göstereceksiniz.
Genelde halkın, özelde gençlerin nefes alacağı kültür, sanat, müzik festivallerini, konserleri iptal edeceksiniz.
Açlık sınırının 7 bin liraya dayanmasını, yoksulluk sınırının 23 bin liraya çıkmasını yok sayacaksanız.
Aklınızdan geçenleri, dilinize gelenleri gururla cümle âleme açıklayacaksınız.
Veeee! Sizler istediğinizi söylerken bizlerden tepkisiz kalmayı bekleyeceksiniz.
Yok, öyle bir dünya!
Çünkü niyet ve hedef belli iken söylem başka, gerçekler bambaşkadır. “Olmasaydın olmazdık” sözü her daim geçerlidir. Büyük Atatürk 1930’lu yıllardan bir kez daha büyük, bin kez daha büyüktür. İşin arka yüzü, ön planı, satır araları işin uzmanları tarafından kayıt altına alınmıştır. Ülkemizin geldiği ve getirildiği bu kırılma noktasında yapılanlar ve atılan adımlar bellidir! Atamalarda başarının ve liyakatin değil referansın geçerli olduğu bilinmektedir.
Dolayısıyla! Çok cepheli, çok boyutlu askeri ve siyasi destanların ardındaki imza, emek, öngörü inkâr edilemez! O’nun yetenek, kapasite, ikna kabiliyeti, müthiş bir özgüven, doğru strateji ve doğru uygulamasının getirdiği başarıları görmezden gelinemez.
Silahın yanında çarık gerekirken; Mehmetçiğin yüzde 30’unun çıplak ayakla katıldığı riski çok, isabeti tam, özgüveni yüksek bir planlamanın eseri olan bu savaşın diplomatik bir dehanın eseri olduğu unutturulamaz. Tarihin derslerle dolu olduğu yadsınamaz.
Özetle! Tarihi yazan yazmış, bize ise sadece okuyup anlamak kalmıştır. O halde bir kez daha; Kurtuluşun mührünü, kuruluşun anahtarını sağlayanlara! Destansı başarıyı armağan edenlere! Zaferlerin en değerlisini kazanarak Cumhuriyete giden yolu açanlara saygı ve minnetle…