Sonbahar yavaş yavaş yüzünü göstermeye başlamış, yağmurlar aman vermez şekilde yağıyor, tatil bitmek üzere ve siz bi türlü siyaset ve ticaret kulislerinden uzaklaşamamışsınız…
Misal A. Babacan, A. Gül, A. Davutoğlu gibi eski siyasetçilerin kimi konuşarak, kimi susarak, kimi start vererek, kimi daha yeri ve zamanı değil havasına girerek ısınma turlarına başlamalarına ilgisiz kalamıyorsunuz.
Yine demek istediğini tam diyemeyen, lafı alıp kıyıdan köşeden dolandıran iç siyasetteki egemen aktörlerin ya da bu işe soyunanların ne demek istediğine kafa yorup duruyorsunuz.
Örneğin CB eski yol ve dava arkadaşları için; “Bizi sırtımızdan hançerlediler, ümmeti parçalamaya hakkınız yok, dava terk edilmez” dese de, kulislere göre bu işe sevinen, mutlu olan, alkış tutanların çok olduğunu duyunca, yüksek tepelerden nasıl bir açıklama gelecek diye merakla bekliyorsunuz.
AKP’nin ileri gelenlerinden; “Artık eski Türkiye yok. AKP ömrünü tamamladı. Yeni bir rota belirlenmeli. Yenilenmiş bir AK partiye değil, yeni bir AK partiye acilen ihtiyaç var” sözlerini duyuyorsunuz.
En çok da elin Kanadalı CEO’sunun; “Türkler taş taşımada çok iyiler” şeklindeki sözünü yutmakta zorlanıyorsunuz.
Duyduk duymadık demeyin!
Bu arada dünyanın en büyük 8. plastik çöp alıcısı olduğumuz haberine inanmak istemiyor, ayrıntılarına girince kala kalıyorsunuz.
İngiltere’den Belçika’ya, ABD’den Hollanda’ya, İspanya’dan İtalya’ya, Slovenya’dan Fransa ve Japonya’ya plastik ihraç edenlerin atıklarını alıp, 436 bin tonla dünyanın en büyük çöp alıcılarından biri unvanını kazanmışız! Yani gelişmiş batının çöp deposu olmuşuz bundan büyük gurur olur mu? Plastik çöp ithalatını aylık 4 bin tondan 42 bin tona çıkarırken, üstelik bu çöpün yüzde 60’ını dönüştüremediğimiz için zehirli ve tehlikeli atıklar çevreye yayılırken sesi soluğu çıkmayan yetkili kişi ve kurumlara üzülerek şaşırarak bakıyorsunuz.
Yanan adalara, İŞKUR önündeki uzayan kuyruklara, kaderine terk edilen sulak arazilere, 6 yılda 107 bin konut alan yabancıların ilk tercihlerinin İstanbul oluşuna, Irak’tan Ürdün’e, Yemen’den Katar’a, Kuveyt’ten Afganistan’a yeni komşulara alışmaya çalışıyorsunuz.
“Eskiden devletimiz ormanı korumak için bize ağır cezalar uygulardı. Şimdi biz ormanı devletimizden korumak için direniyoruz” diyen köylü kadının bu sözlerinin ne çok şey anlattığını düşünürken; Eskiden keçisi ormana kaçana ağır ceza kesen devletten, yurttaşın ağaç kesmesin diye nöbet tuttuğu devlete, ormanı devletten koruyan halka nasıl gelindi sorusuna yanıt arıyorsunuz!
Özetle 17 yılda olup bitene bakınca artan borç yüküne, aşınan hukuk devletine, yerlerde sürünen mutluluk arayışına ve gece gündüz elde fener aranan huzura dalıp gidiyorsunuz. (Ulusal gelir adaletsizliğine girersem çıkamam diye düşünüyorsunuz!)
Kısaca gerçek işsiz sayısı Lübnan nüfusunu geçmişse, 78 üniversitenin 273 bölümünde profesör, doçent ve doktor unvanlı öğretim üyesi yoksa hiç profesörü olmayan tıp fakültesi varsa, “Ben açarım olur” demekle olmuyor. Her ne kadar CB yardımcısı Fuat Oktay; “Türkiye bir şahlanış döneminin başında. Güzel günlerden geçiyoruz.” diyerek bizi şaşırtsa da!
Binbir yetenek sahibi olan, tarihi kendileriyle başlatan, Cumhuriyetin birikimini reddeden ve Osmanlı hayallerinden vazgeçmeyenleri görünce derin ahlar çekerek dalıp dalıp gidiyorsunuz...