Siz bu satırları okurken seçime tam bir hafta kalmış olacak. Önümüzde altın değerinde 7 gün var, başka bir deyişle son düzlüğe girerken, yüksek gerilim hattından çıkmak için tamı tamına 168 saatimiz kaldı…
Madem ortalık markajdan geçilmiyor! Bari bizde marka değerimizi(!) koruyarak okurlarımızı sıkı bir markaja alıp, bıktırırcasına da olsa konuları ve sorunları 1 hafta boyunca her gün yineleyelim…
Bu özlü girişten sonra bu öyle bir yazı ki, insan neyi, nasıl yazacağına karar veremiyor, söze nerden gireceğini bilemiyor. Biliyorum sevgili okur, sen de milyonlar gibi memleketimizdeki seçimlere kilitlenmiş durumdasın. Bi yanda makul ve doğruyu isteyenler ve tarihin doğru tarafında yer alanlar, bi yanda sessiz çoğunluk ve her yandan akın akın gelen dip dalgası. Bir yanda ele avuca sığmayan, yerinde duramayan kitleleri coşturan adaylar! Diğer yanda nüfusun yüzde 50’sini, seçmenlerin yüzde 51’ini oluşturan kadınların aday listelerinde sadece yüzde 22 oranında yer bulabildiği bir gerçeklik.(dışlama ve yok sayma dememek için zorlandım!)
Tablo şu! Bugünlerde daha doğrusu 16 yıldan beri STÖ’ler, kamuda çalışanlar, aklıselim sahibi olanlar, ülkemizin nereden gelip nereye savrulduğunu iyi okuyup analiz edenler duyan olmasa da sorup duruyor. Beni neden görmüyorsun? Durmadan eleştiriyor, bağırıp çağırıyor, esip gürlüyor, çıraklıktan çıkıp kalfalıktan dönüp, ustalıkta dinlenip, baş ustalıktan vaz geçip büyük ustalıkta karar kılıyor da beni neden yok sayıyorsun?
Bu koşullarda ve bu durumda kafamız nasıl karışmasın! Hem reis, hem büyük usta, hem Cumhurbaşkanı, hem Cumhurbaşkanı adayı, hem AKP genel başkanı, hem de başkan olacak bir ustayla karşı karşıya iken hangi şapkasını, nerede takacağını nasıl tahmin edelim?
İnsan acı veren yazılar yazmaktan, içini acıtan konulara değinmekten inanın yoruluyor ve bıkıyor. Ama buna neden olanlar da en ufak bir geri adım yok. O nedenle eleştiri de alsak bu tür yazılar yazmaya hakkımız olduğunu düşünüyor, hamam aynı, tas aynı, tellak aynı oldukça devam diyoruz. Gözlerine sinen öfke ve kederi saklayamayan anneler, yüreklerine erken yaşta çöken umutsuzlukla baş edemeyen gençler, evine ekmek götüremeyen babaların yüzlerine sinen keder var oldukça nasıl yazmayız?
Bu arada yazılarımızı okuyan, ya da hiç okumayan olmuştur. Beğenenler olmuştur, beğenmeyenler olmuştur. Savunduğumuz değerlere katılanlar olmuştur, katılmayanlar olmuştur. Dünden bugüne değişmeyen çizgimize değer biçenler olmuştur ya da olmamıştır, Olabilir…
Ancak okullardaki saati çok azaltılan beden eğitimi dersleri için; “Beden eğitimi değil, bedeni şeytana hazırlama eğitimi” diyen öğretmenler hala görevi başında ise, “kız öğrencilerin giydiği eşofman onları çıplak yapar” diyen Felsefe öğretmenleri görevde tutuluyorsa kurumlar kadar emir verenleri de yazarak da olsa sorgulamak gerekir.
Seçimden sonra ne olur? Bunu sanırım kimse bilmiyor, ne siz biliyorsunuz ne de biz! Ama kabul edin bir değişime çok ihtiyacımız olduğunu hepimiz biliyoruz. Bugüne dek inatla gelindi, toplumsal tepkiye rağmen değerler yerle bir edildi. Seçimlere çeyrek kala emekliye ikramiyeden imar barışına, KDV indiriminden ÖTV indirimine, bedelli askerliği getirmeden OHAL’i kaldırmaya pek çok vaatte bulunuldu. Yiyen oldu, yutan oldu, yatırım diyen oldu…
Sırada sessiz sedasız ancak kararlı adımlarla ilerledikleri Ankara Garı var! Cumhuriyet döneminin simge binaları, Atatürk’ün konut ve karargâh olarak kullandığı sonradan müzeye dönüştürülen TCDD Müzesi ve Sanat Galerisine geldi sıra! Bu nasıl bitmez tükenmez bir hesaplaşmadır, bu ne menem bir çeteledir, bu nasıl Atatürk’ün anılarını yok etmeyi hedefleyen bir inattır? Tam da burada iki şeyi unutmamak gerek.
İlki şu! Cumhuriyet değerlerini, cumhuriyetin mirasını darma duman edip, tarihi ve kültürel belleği yerle bir etmek bu kadar kolay mı? İkincisi! Cumhuriyete giden yolun taşları sabırla, inatla ve inançla döşenmişti. Şimdi dozu ayarlanmamış ve alışıla gelen sözlerle durmadan bağıran, eskimiş, yorulmuş, tükenmiş vaatlerle meydanları çınlatanların artık bıkkınlık verdiğine dair kanaat umumidir. İster başarısız oldukları her alanı tarihe dış güçlerin oyunu diye geçirsinler! İster “ben halkımdan icazet alırım!” sözüyle ortalarda dolaşsınlar!
Önce düne, sonra dönüp bugüne baktığınızda ortaya koydukları ve savundukları hiç bir şey ortak aklın ürünü olmamıştır, büyük ölçüde kamuoyu desteği bulamamıştır. Hele de sallanan parmak ve dilbilgisi kurallarını sarsacak ölçüde uzatılan sözcükler karamsarlıktan başka bir şeye yaramamıştır. Bu konuda da kanaat umumidir…
YN: Yoğun okur talebi üzerine bu hafta her gün yazacağım…