Bir Afrika atasözü; “Bir bilge öldüğünde bir kütüphane yanmış demektir” der. Cumhuriyetin kuruluş dönemlerinde doğan, o kuşağın çok önemli bir temsilcisi olan, oyunculuğuyla, yapıtlarıyla, sanatıyla, yaşamıyla, duruşuyla iz bırakan Yıldız Hoca’nın vedasıyla bu sözü anımsadım…
Yıldız Kenter benim hocam olmadı! Ama yıllardır hocalık yaptığım okulda derslerimin konusu ve konuğu olarak bana ve öğrencilerime ışık tuttu, yol gösterdi, örnek oldu. Kenarından köşesinden bulaştığım bu işin ne yaman bir sevda olduğunu, ne zorlu yollardan geçildiğini, ne uzun yıllara ve yollara dayandığını öğretti…
Oyunlarıyla tanıdığım, sahnede ellerim kızarıncaya kadar ayakta alkışladığım usta sanatçıyla 2011 yılında MSM Bursa- Nilüfer şubesinin açılışına aynı otobüste yan yana gitmemizi ve bu büyük ustanın emeğinin arkasında yatanları o kısa sürede sıcacık bir sohbetle aktarmasını unutamadım. Yolculuk boyunca; bazen yalnızlığını, bazen hüznünü, bazen acısını, bazen mutluluğunu, bazen umudunu sanatsal bir şölene dönüştürmek için harcanan bir ömrün varlığını ağzından duymamın bana kattıklarını unutamadım. Kulağıma küpe yapıp taktığım imbikten süzülüp gelen bilge sözlerini, o yolculuğun tadını ve birlikte içtiğimiz çayın unutulmaz lezzetini unutamadım…
Yine açılışta yıllardır bizlere görsel ve estetik şölenler sunan Yıldız Kenter’in salona hitaben; “İki elin çıkardığı sese doyurdunuz. Salonda bulunan öğrencilerim neler yapmışlar? Ben hâlâ tozlu tiyatro salonlarında çabalayıp duruyorum” şeklindeki sözlerinin aldığı alkışı unutamadım…
Onun gidişiyle ülkemiz sadece çok iyi bir oyuncusunu değil, çağdaş bir eğitimciyi, toplumsal ve politik gelişmelere kayıtsız kalmayan yurtsever bir aydınını ve çok özel bir sanatçısını da kaybetti.
Şimdi kimi uğurladığımızı dilimiz döndüğünce sıralamaya çalışalım!
Cesaretle, kararlılıkla, inatla hep hayallerinin peşinden giden, yaşamı boyunca hiç vasata yüz vermeyen, bilmediği alanlara girmeyen, girdiği ve ilgilendiği alanlarda da hep çok çalışkan, hep çok etkin ve hep en iyi olmaya nişan alan bir ustayı uğurluyoruz. 100’ün üstünde oyunda rol alan, 100’e yakın oyunda yönetmenlik yapan, ABD ve İngiltere’de “Değişen Eğitim Metotları” ve “Oyunculuk metotları” üzerine çalışmalar yapan, 72 yıllık sanatçı, 37 yıllık eğitimci bir ustayı uğurluyoruz…
Shakespeare’den Çehov’a, Brecht’ten Ionesco’ya, Tennesse Williams’tan Arthur Miller’e, Neil Simon’dan Sergey Kokovkin’e pek çok yazarı pek çok ülkede sahnelere taşıyan bir yıldızı hayranlıkla uğurluyoruz. Melih Cevdet’ten Necati Cumalı’ya, Güner Sümer’den Adalet Ağaoğlu’na, Güngör Dilmen’den Muzaffer İzgü’ye pek çok yazarımızın oyunlarını sahneye koyan ve oynayan, tiyatroya adanmış bir yıldızı hüzün dolu alkışlarla uğurluyoruz…
Rusya’dan ABD’ye, İngiltere’den Almanya’ya, Hollanda’dan Danimarka’ya Kanada’dan Yugoslavya’ya İngilizce Türkçe oyunlar sergileyen bir büyük sanatçıyı saygıyla uğurluyoruz. Kardeşi Müşfik Kenter’i kaybettiğinde; “Giden sadece kardeşim, iş ortağım, yol arkadaşım değil, ben yarımı kaybettim. Doğallığı, sahici olmayı Müşfik’ten öğrendim” diyen müşfik bir ablayı gözyaşlarıyla uğurluyoruz…
Üç kez aldığı “Altın Portakal Ödülü”, En İyi Kadın Oyuncu Ödülü”, “Ulvi Uraz Ödülü”, “Avni Dilligil Ödülü”, “Muhsin Ertuğrul Ödülü”, “Afife Tiyatro Ödülü”, “Uluslararası The Melvin Jones Ödülü” başta olmak üzere yerli yabancı pek çok ödüle layık görülen bir büyük yıldızı sevgiyle- övgüyle uğurluyoruz. “Nalınlar, Kraliçe Lear, Anna Karenina, Hamlet, Öfke, Kadınlar Arasında, Ben Anadolu, Beyaz Melek, Vanya Dayı, Çöl Faresi, Salıncakta İki Kişi, Konken Partisi, Martı, Hep Aşkı Vardı, Gece Mevsimi” vb adlı oyunların zihinlerimize kazınan ve bizi hiç terk etmeyecek olan bir büyük oyuncu ve yönetmeni uğurluyoruz…
Devletin güçlü pençesi sanata ve sanatçıya hep kendini hissettirirken, tiyatroyla pek da başı hoş, gönlü barışık olmayan ülkemizde, kültür ve sanata hep mesafeli duran yönetimlerin gölgesinde bir özel tiyatro açarak elini taşın altına cömertçe sokan, o mücadeleli tırmanışın yılmadan usanmadan direnen bir Cumhuriyet kadınını uğurluyoruz. Yetişmesi kolay olmayan, annesinin adı gibi “nadide” yetişen, kökü çok derinlerde olan, bir elinde öğrencilerinin, diğer eliyle seyirci ve izleyicilerinin nabzını tutan, dünyası sahne, hayatı tiyatro olan uzun bir yolculuğun perdesini bu kez onu alkışlamak için kısa süreliğine kapatıyoruz…
Oyunlarındaki kahramanlarını canlandırırken onları yaşayan, yarattığı tiplerle bütünleşirken de izleyicisini; yer yer ağlatıp, bazen güldürüp, bazen öfkelendirip, çoğu kez coşturup çoğaltarak, kanatlandırıp uçurarak sahneyle salonu avucunun içine alan dev bir sanatçıyı uğurluyoruz…
Anadolu toprağının toplumsal, tarihsel ve insani boyutlarını kadınların dilinden ve gözümdün anlatan “Ben Anadolu” oyununda canlandırdığı onlarca karakterin hepsine hayat veren çok yönlü bir ustayı uğurluyoruz. Yazıp, yönetip sahneye koyduğu ve üç kuşak, üç hayat, üç aşkı tek vücutta sergilediği hem annesini, hem kendisini, hem kızını canlandırdığı muhteşem bir hayat hikâyesinin anlatıldığı “Hep Aşk Vardı” adlı oyunun, ışık saçan, yön veren, yıldızını uğurluyoruz…
Değerli Yıldız Hocam!
Ufkumuzu açtığınız için, duygu ve düşünce dünyamızı çoğalttığınız için, sanatın gücünü kanıtladığınız için, yaşamı ve tiyatroyu yücelttiğiniz için, pek çok kuşağa sanat ve tiyatro aşkını aşıladığınız için sizi teşekkürlerimizle uğurluyoruz. Tükenmek bilmeyen enerjinizle milli ve yerli olanı dünya sahnelerine, ulusal konuları evrensel dünyaya taşıdığınız için, disiplininiz, yaratıcılığınız, özeniniz, karşılıksız ve koşulsuz sergilediğiniz sevginiz için sizi minnet duygularımızla uğurluyoruz.
Hayatınıza pek çok ödül sığdırdığınız için, yüzyılın en başarılı yüz kadınından biri olarak tiyatromuzu taçlandırdığınız için, tiyatroyla soluk alıp verdiğiniz için, bir nesli oyunlarınız ve eğitimlerinizle yetiştiren büyük ustayı, ışığı hiç sönmeyecek olan bir yıldızı alkışlayarak uğurluyoruz…
“Toplum korkmaktan, ürkmekten, yana-arkaya- öne bakmaktan, bugün hangi paket açılacak diye beklemekten önünü ardını göremiyor, her geçen gün umudunu yitiriyor. Yaşamları ve yaşlarıyla barışık olanlar bile “Güven duygum yok oluyor, canım acıyor, korkuyorum, utanıyorum” sözünüze katılarak ve “Oyunculuk 24 saattir ve aşktır” sözünüzü ezber ederek bu uzun yol yolcusunu, dünya çapında bir sanatçıyı uğurluyoruz…
Demem o ki! İçimiz titreyerek okuduğumuz, gözlerimiz yaşararak dinlediğimiz, ağlayarak izlediğimiz sanat insanlarımızın tek tek bizi terk ettiğine tanıklık etmenin, eksik ve yarım kalmanın hüznüyle sizi uğurlarken, geride bıraktığınız dev mirasla teselli buluyoruz. Size ne kadar teşekkür etsek azdır. Üzerinize yıldızlar yağsın…