Durumdan ve başlıktan vazife çıkararak başlarsam! Kaşlar hep çatıkken, bu kâbus ne zaman bitecek, aşı ne zaman bulunacak, sokağa ne zaman çıkılacak gibi sorular aklımızı kurcalarken, insan gülemezken, ülkenin ateşi varken, nereye dönüp baksanız ihanetin bıçağı yüreğinize saplanırken, moral değerler yerle bir olmasın da ne yapsın? Demek ki hayal yoksa hayat da yokmuş arkadaş!
Kantarın topuzu kaçmışken, taç anlamına gelen ve belli ki saltanatı da itibarı da çok seven Korona Bey zengin yoksul tanımayıp, ünlüyü de ünsüzü de aynı kefeye koyarken! Bundan öte gözdağı mı olurmuş…
Tam da burada biraz eskilere dalıp? Dirayet, feraset, basiret, adalet, marifet, ehliyet, melanet, saadet sözcüklerini hiç takmadan, önüne gelene çelmeyi takan “Korona ve COVİD-19” çiftine yönelik aklımı kurcalayan sorularım, uzmanlık alanlarına dair soracaklarım var!
Kısa adı Virüs olan sizin bu illet; Hem bireysel, hem kitlesel imha silahı gibi varsıl- yoksul tanımıyor- ayırmıyor- gözetmiyor- kimsenin gözünün yaşına bakmıyor, saray, konak, rezidans takmıyor ve insanları eşitleyerek ilerlerken aklıma takıldı sorayım dedim! Siz yoksullara da bulaştığınıza göre sosyalist olamazsınız da siz nesiniz?
Ya da kapsamlı ekonomik paket, maskeli ihale, ülkeye sığınanlar, eve sığanlar ve eve sığamayanlarla ilgili görüşünüz nedir? Akıl, bilim emekten yana tavır alanlara karşı ne düşünüyorsunuz?
Köprüler, yollar, boş hava meydanları, duble yollar, garantili otoyollar, yeşili bitiren alanlar, pahalı tüneller, kullanılmayan üst geçitler, AVM’ler yaparak; “20 yıllık iktidarımızda Türkiye’ye 3 Türkiye daha kattık!” sözünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
1928’de Gazi’nin talimatıyla kurulan ve aşı üretiminde dünyaya örnek gösterilen Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü’nü kapatmamız işinize çok yaradı değil mi?
1924 yılında Atatürk’ün öngörüsüyle Türkiye’nin ilk Pandemi hastanesi olarak kurulan 660 yataklı Heybeliada Sanatoryumu’ nu kapatmamız ve DİB’e devrini düşünmemiz sizi mutlu etti değil mi?
1979 yılında kurulan SSK Bomonti İlaç Fabrikası’nın kapısına 2005 yılında kilit vurarak aşı ve ilaç için umudumuzu dünyaya bağlamamız size gün gibi doğdu değil mi?
ABD, İngiltere, Almanya ve Fransa’nın halklarına yaptıkları yardımları görünce; bizim IMF kayıtlarına göre; aklı ciddiye almayan, bilimi öne geçirmeyen, zor günleri düşünmeyen, dua ve sabrı öne çıkararak derde derman arayan ülkeler arasında, mesela Irak, Lübnan, Sri Lanka, Senegal, Güney Afrika liginde yer almamızı nasıl karşıladınız?
Konu ve sorunların bu boyutu bi yana! Bir zamanlar Küresel Yardım Raporu’na göre “dünyanın en cömert hükümeti” ilan edilmişken! Hayatın yüzde 95’inin durduğu bizzat içişleri bakanı tarafından açıklanırken! Özel sektörün 192 milyar doları bulan dış borcu sizce ne olacak?
Okumuş ya da duymuşsunuzdur! (bende yazmıştım!) El âlemin çöpünü para vererek alan cömert ve çevreci bir özelliğimiz var ya! Irak, Tunus, Tayland başta olmak üzere üste para vererek atık plastik alıyoruz ya! Siz konunun uzmanı olduğunuz için sormak istedim. Virüs ithal etmeyi sürdürürsek size gün doğar değil mi?
Sorularıma doğru yanıt vermenizi bekliyorum. Yoksa sizi adam yerine koyup mesai harcadığım ve yazıma kattığım için kendime çok kızacağım bilesiniz!
Evet, evde kalıyoruz! Salgın hastalık hem genelde hem özelde ekonomik güçleri, siyasal bilinci, toplumsal direnci tartışmaya da açtı. Sosyal hayatı gözden geçirmeye, harcama kalıplarımızın şeklini değiştirmeye, tüketim alışkanlıklarımızı nasıl şekillendireceğimize kafa yormaya başladık. Gündemimize taşıdık.
Özetle; Ulus devletin, sosyal devlet olmanın, kamusal hizmetlerin, koruyucu önlemlerin öneminin bir kez daha kanıtlandığına tanık olduk.
Özetin özetine gelince; Dünya sayenizde ortak düşmanla tanıştı, kamu yararı gözetenlerle azgelişmişler bir kez daha netleşti! Şahsen ben ülkemizi yönetenlerin her alanda sergiledikleri özgüvene, ileri görüşlülüğü hayranım ama! Gereksiz projelere harcanan kaynaklar hakkında sizin görüşünüzü de merak etmiyor değilim doğrusu!
Y. N: Aslında kısa ve özlü bir yazı yazacaktım ama çenem açıldı girizgâhı ve soruları kısa kesemedim Diyeceksiniz ki gerekiyor mu? Size göre gerekmiyor mu? Ya da sırası mı? Ne zaman sırası?
Keşke yazımı umutlu sözcüklerle tamamlayabilseydim ama bu aşamada ne yazık ki zor! Son sözü; “Düne inanacağım, bugünü seveceğim, yarına güveneceğim!” diyen Talat Halman’a bırakıyorum. Umarım ve dilerim ülkemiz ve dünya bu salgından en az yarayla ve hasarla kurtulur…