Elektrikten doğalgaza, benzinden mazota, sudan sabuna, etten ekmeğe zamlar yağmur gibi yağarken ve daha şimdiden 100 liralık elektrik faturası 310 lirayı geçmişken!
Üniversite kazanan ama barınma telaşıyla ne yapacağını şaşıran yurt bulamayan, ev tutamayan, bu sevinci ve heyecanı yaşayamayan gençler kendilerini toptan ve tümden dışlayan anlayış karşısında ne yapacağını bilemezken!
Unutulup gözardı edilse de iç ve dış politikada temel sütunlar sarsılırsa toparlanması güç olmasına rağmen, debdebe, gösteriş, tantana, şaşaa alıp başını gitmişken!
Kararlı adımlar atarak karanlıklar üretenlere soralım…
Demokrasi liginde 147.sırada yer alarak Cibuti ve Ruanda’nın gerisine düşmek! En çok otoriterleşen iki ülke olarak Yemen’le birlikte başı çekmek! “Kıramam ve kıyamam!” anlayışını yalnız bazıları için geçerli kılmak! İnsanların arasına duvar örecek koşulları yaratmak, konuşmalar yapmak, konular üretmek ve bunun adına da destan demek ne kadar doğru?
Nasılsa tüm dünya Türkiye’yi konuşuyor demenin rahatlığı her daim geçerli mi? Ya da BM Gıda ve Tarım Örgütü’nün son verilerine göre; gıda fiyat artışlarında Zimbabwe ve Lübnan’la birlikte zirvede olmamız önemseniyor mu?
Yoksa dış güçlerin bizi hedef alması, batının durmadan bizi kıskanması, iç mihrakların rahat durmaması gibi gerekçelere sığınmak daha mı kolay?
“Kanal İstanbul olmadı. Konut projesi devreye girsin!” diyerek tanıtılan! “İlk Evim İlk İş Yerim” adıyla duyurulan! “Yüzyılın Konut Projesi” olarak pazarlanan son inşaat destanı için Bakan Kurum’un kurum kurum kurularak; “Fazla mesai yapın, eşinizden dostunuzdan borç alın, dişinizi sıkın!” sözleriyle yol gösterdiği projede Sn. Bakan’a sormalı mıyız? (İnşallah evler biter yurttaşlar içine kurulup, kek ve çay eşliğinde yerlerde yuvarlanarak rahat eder. Hani millet bahçelerinde olduğu gibi!)
Lütfen ve acilen daha dikkatli bakın çevrenize! İş bulundu da fazla mesai mi kusur kaldı? Eş dostta para mı var? Sıkıla sıkıla dökülen dişler için randevu bile alınamıyor. “Aldığım pahalı sattığım ucuz!” diyen üretici, her ay 7500 esnafın kepenk kapatması sizin için ne ifade ediyor?
Ya da Maliye Bakanının; “Attığımız adımlarla ve sizlerin duasıyla enflasyon belasının üstesinden geleceğiz!” sözleri biz sade yurttaşların gözlerinde de ışıltıya neden olacak mı?
Hal böyle iken bir soru da MEB’e gelsin! Ülkemizin birikimli, bilgili, eğitimli, deneyimli, nitelikli, düşünen ve üreten gençlerini, yani insan kaynağını yok etmeye, küstürmeye, ülkeden çekip gitmelerine hakkınız var mı?
Şimdi de boğazımızda bir yumruk gibi kalan sorulara geçerek; Toplumsal öfkeyi kışkırtan, kutuplaştırmaya zemin hazırlayan açıklama ve konuşmalar yapanlara soralım!
İş bulamamaktan, artan hayat pahalılığından bunalanlar! Kaygıdan kaynaklanan yoğun düzeyde depresyon, psikolojik, ruhsal ve bedensel sorunlar yaşayanlar! Aile içi çatışmaları ve şiddeti normalleştiren, içsel sorunlarla boğuşan insanlar! Sizin ilgi alanınıza girer mi? Ya da yazılan ve yazılamayanlar ülkemizin acı ve başat gerçekleri değil mi? Örnekler çok ama bir kaçını sıralarsak;
Terzi Cengiz Berberoğlu’nun; “Eskiden pantolon ceket dikiyordum. Şimdi daraltıyor ve tamir ediyorum!” sözleri!
Erol Karakoç’un; “4 bin lira maaş, 2 bin ev kirası, iki çocuk ve eşim! Gömleğim kardeşimden, pantolonum komşudan, ayakkabım rahmetle babamdan kalma. Bizim hayat bu. Raflar dolu ama cepler boş!” şeklindeki yakınması!
Yere bakarak konuşan kadının; “Artık peynir alırken tadına değil, fiyatına bakıyorum, yazık değil mi bize!” sorusu!
Behiç Ak’ın çizgilerinde hayat bulan iki çocuğun aralarında konuşurken; “Ödevini niye yapmadın? Vaktin mi yoktu?” “Hayır, evde yemek yoktu!” cevabı!
İçinde kalp yerine makine taşıyan, öfke saçan, nefret diliyle konuşan, sevgisizlik aşılayanlara bir şey ifade ediyor mu?
Bir not: Unutulan bir şey var! Yoksulluk şu anda en büyük sorun ve en vahim alandır. Çünkü yoksulluğun en büyük mağdurları kadınlar ve çocuklardır. Geçim kaygısı arttıkça okul terkleri başlar, eğitim yük olarak görülür, kız çocukları okuldan alınır, madde bağımlığı başlar, intihar riski artar…
Diğer not: Unutmamak gerek! Bir insanın işinin olması, para kazanıyor olması, bir iç huzurdur, yaşama tutunma nedenidir, güvencedir, gelecektir, sağlıktır, mutluluktur…
Önemli not: 6 Ekim’de hem İstanbul’un kurtuluşunun 99.yılını, hem de Atatürk’ün Kars’a gelişinin 98.yılını kutluyoruz. Ne güzel ve anlamlı iki tarih değil mi?