Bütün duvarlar gibi iki anlamlı, iki yüzlüydü.
Neyin içeride, neyin dışarıda olduğu, duvarın hangi yanından baktığınıza
bağlıydı. (Mülksüzler, Ursula K. Le Guin)
Siyaset dilinde duvar bir metafor. Ayırıcı olmasıyla öne çıkıyor. Korunma, mesafe ve ötekileştirmek bağlamında sıkça kullanılıyor. Duvarların en büyüğü saldırılardan koruyan, Çin Seddi idi. Uzunluğu 8.851 kilometreydi. En ünlüsü ise Berlin Duvarı olsa gerek. İki rejimi birbirinden ayırıyordu. Uzunluğu 46 kilometreydi.
En ilginç olanlarından birine ise 2020 kasım ayında sanatçı Phil Buehler ve radyocu Tom Tenney imza attı. New York’ta açılan bu duvarın adı Yalan Duvarı’ydı. Sabık ABD Başkanı Donald Trump’ın iktidarı boyunca attığı 20 bin yalan tarih ve yer verilerek bu duvarda sergileniyordu. Yapılan hesaplamalara göre Trump günde 23 yalanı söyleyebilecek “beceriye” (!) sahipti.
Yalanın bir propaganda ve siyaset yapma biçimi olarak kullanılmasının miladı hiç kuşkusuz Trump değildi. Nazi Propaganda Bakanı Joseph Goebbels bakın ne diyordu;
“Bir şeyi ne kadar uzun süre tekrarlarsanız insanlar ona o kadar fazla inanırlar. Gerçek devletin en büyük düşmanıdır…propagandanın amacı doğruları söylemek değil, insanları etkilemektir.”[1]
Nazilerin gerçek ile husumeti ister istemez düşündürüyor. İktidarların işi gerçek ile kavga etmek midir? Bir devlet, gerçeği kendisine düşman kabul edebilir mi? O takdirde gerçeğin kendisi gündem olabilir mi? Sadece gerçeği savunmak bir muhalif duruşa sebebiyet verebilir mi?
Sorular çok ve bu soruları akla getiren ise öncelikle Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın önceki günkü açıklamasıydı. Nükleer santralleri savunduğu konuşmasında şöyle diyordu:
"Bak Bay Kemal; yakında ikinci nükleer enerji santrali geliyor. Sizin hayatınızda sadece mum vardı mum, gaz lambası var. Biz ise bunu bu hale getirdik."
İlginç değil mi? 20 yıl önce mum ve gaz lambasına talim edildiğinin “propagandası” yapılabiliyor. Propagandada kullanılan bir yöntem akla geliyor: Güvenli, pırıltılı ve herkese umut verecek bir gelecek kuramıyorsanız, dünü kötüleyerek bugünün aslında ne kadar da “ileri seviyede” olduğunu anlatın.
Bunu yaparken atış serbest. Ne de olsa yalan değilse de “abartmanın” bir sanat olduğunu anlatan bir edebiyatımız (!) var.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmalarında da kimi zaman bu abartı sanatının veciz örneklerini görmek mümkün. Memleketi 2002 öncesinde mum ve gaz lambasına mahkum eden AKP Lideri bakın konuşmalarından derlediğimiz başka neler söylemiş:
“Hükûmete geldiğimizde doğru dürüst ambulans yoktu; sağlıkta destan yazdık” (20 Nisan 2020)
“AKP'den önce fırın, buzdolabı, çamaşır makinesi yoktu. Halkımızın refah seviyesini yükselttik.” (28 Ağustos 2021)
“Bakın Türkiye'de 15 sene önce acaba evlerde biz fırın bulabiliyor muyduk? Acaba evlerde buzdolabı, çamaşır makinesi bulabiliyor muyduk?" (21 Haziran 2018)
"İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığımda görevi devraldığımda İstanbul'da ağaç mağaç böyle bir şey yoktu" (5 Haziran 2021)
“Kartal’da yol yoktu.” (22 Haziran 2018)
“Biz yaptık. Bundan önce böyle bir havalimanı Ankara'da var mıydı? Yoktu” (9 Haziran 2021)
“ Ya suyunuz yoktu sizin, İzmir'e suyu biz getirdik!” (10 Şubat 2021)
“Adıyaman’a havaalanını biz yaptık.” (1 Haziran 2021)
“Muş Havalimanı’nı biz yaptık.” (1 Haziran 2018)
“Malatya İnönü Üniversitesi’ni biz yaptık.” (17 Şubat 2019)
“Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi’ni biz yaptık” (27 Mayıs 2018)
“Karaelmas Üniversitesi’ni kim kurdu? 2007’de biz kurduk. Zonguldak’ta üniversite var mıydı?" (9 Mayıs 2011)
“Adnan menderes Havaalanı’nı biz yaptık.” (8 Haziran 2018)
“Biz gelmeden önce MR* mı vardı, tomografi mi, ultrasonografi mi vardı? Yok, yok, yok." (8 Haziran 2018)
Tabi ki yukarıda verilen örneklerin AKP öncesinde de orada var olduğunu söylemek ve kanıtlamayı zul addedeceğiz. Zira aslında doğru ve net ifade edilse, belki de yukarıda anılan kimi örneklerin daha genişletilmesi vb. yatırımların yapıldığını konuşabilirdik. Ancak AKP’nin ülke için bir milat olduğu kanaatini güçlendirecek bu söylem ister istemez bu seçeneği ortadan kaldırıyor.
Yarını kuramayanlar, dünü çarpıtarak seçmenini sıtmaya razı etmeye çalışıyor.
Ne dersiniz? Acaba bu yalan duvarından bir tane de Türkiye’de örülse acaba hangi uzunlukta olurdu?
[1] Yücel, Erdinç, “Propaganda, Bir Diktatörün Otopsisi”, Karakarga Yayınları, İstanbul, 2017, s. 153