Başlık bazıları için bir şey ifade etmese de pek çok kişi gibi benim de içimi sızlattı. 18 yaşındaki hastası tarafından öldürülen Dr. Fikret Hacıosman’ın cenaze törenine katılan beyaz önlüklülerin siyah çığlığı idi bu iç yakan tümce!
Şimdi siz söyleyin! Çok sancılı, çok zor, çok yorucu, heyecanlı, gelgitli, iniş çıkışlı, nöbetli, bir eğitim sürecinden geçen bir başka meslek dalı var mı? Yaşam boyu öğrenmeyi, araştırmayı, yenilikleri takip etmeyi gerektiren başka bir meslek var mı? Sorumluluk yükü ağır olan, bakışlarında umut aranan, elleri ve sözleri mucizeler yaratan başka bir disiplin var mı?
Mesleğine; yüreğini, deneyimini, aşkını, sevdasını, bilgisini, birikimini, emeğini koyan hekimlere, son yıllarda artan bu saldırılara karşı yönetim katında, bakanlık makamında alınan tedbirleri duyan var mı?
Umutsuz bakışlarla kapıyı çalanlara ilk tanıyı koyan, çaresiz bırakan bir süreçte hastayı ve hasta yakınlarını rahatlatan, izlenecek yol haritasını kırmadan, incitmeden, göze sokmadan, ürkütmeden anlatan hekimlere el ve dil uzatanlara karşı ( daha çok tabanca ve tekme tokatla ortaya konan!) net bir duruş var mı?
Gelelim 8 şehit haberine! İzmir’den Samsun’a, Amasya’dan Balıkesir’e, Antalya’dan Kırıkkale’ye yaşları 24-29 arası astsubayından uzman çavuşuna evlere düşen şehit acısı bir yanda, hastası tarafından öldürülen Dr. Fikret Hacıosman’ın acısı diğer yanda…
“Birini sevdiğin zaman şehrin nüfusu bire iner!” derler. Şimdi sevdikleri yaşamdan acımasızca kopartılıp alınan, sağlam yol arkadaşları, eşleri, evlatları, babaları, kardeşleri bir kör kurşuna kurban gidenler için bu sözün neresinden tutalım? Kafaya ve yüreğe giren kurşunları ne yana, kafaya çivi gibi ilişen soruları hangi yana koyalım?
Aslında bu ve benzeri soruların nedenini, niyesini yıllardır bilen yok! Bu arada bize soru sorduranda yok! Oysa bizim derdini iyi anlatacaklara ihtiyacımız var, kazara sorarsak gerçekçi yanıtlayanlara ihtiyacımız var. Bunca yara bere içinde iken sarıp sarmalayanlara ihtiyacımız var. Hani mıknatıs gibi çeken, kucaklayıp bağra basan sözlere gereksinimimiz var.
İnsan düşünmeden edemiyor doğrusu! Birbirimizi öldürmeye kadar nasıl geldik? Toplum ikiye nasıl ve ne zaman ayrıldı? Bir taraf Avrupa’yı hedeflerken, bir tarafa Ortadoğu’ya neden yöneldi? Bu sorulara verecek yanıtım yok benim deyip, tam da burada size bendenizin kadın konusunda kitapları ve araştırmaları olduğunu göstermek istiyorum!
2008’de 80 kadın öldürüldü, 2009’da 109 kadın yaşamdan kopartıldı. 2010’da 180 kadın sevdikleri tarafından katledildi. 2011’de 121 kadın, 2012’de 201 kadın, 2013’de 237 kadın, 2014 yılında 294 kadın, 2015 yılında 303 kadın, 2016 yılında 328 kadın, 2017 yılında 409 kadın umutlarıyla, hayalleriyle toprağa gömüldü. Siz bu rekora ve yükselişe bakar mısınız? Ey batı! Bizi kıskanmaya devam ederken duy sesimizi! Ey hasedinden çatlayan Avrupa! Kulak ver çığlığımıza...
Özetle demem o ki! Bi yanda soruların gölgesinde kalan gerçekler, diğer yanda tüm devirlerde, 7 iklimde, 4 mevsimde sorulması sorgulanması gerekenler. Bi yanda yüksek siyaset gereği (siz bunu kitlelere hoş görünme, oy garantisi olarak okuyabilirsiniz) tabana oynayıp damardan girmeler, diğer yanda insanın sol yanında geçmeyen, ağrısı her daim hissedilen sızılar, acılar, hasretler…
Yazıyı önümüzde duran bir haberle bitirelim ve ülkeni geldiği yer hakkında gözümüzü sonuna kadar açmaya çalışalım. Sağlık Bakanlığı 1500 temizlik görevlisi alınacağını açıklamış. Sıkı durun 14 bini üniversiteli 107 bin başvuru yapılmış. Ey Katar’ın cömert şeyhi! Sen kalkıp bize ultra lüks uçak hediye edeceğine, iş kolları aç, biz sana yetişmiş beyin gücü ihraç edelim olur mu?
Sözün özü şu ki; Yutturmacanın, göz boyamanın, sürüncemede bırakmanın, bazısına çok, bazısına hiç yok olanın yoğun olduğu bu alacakaranlıkta ne yazsan az, ne konuşsan boş…
Not 1: Dr. Fikret Hacıosman’a rahmet, “Sadece eşimi değil, onunla birlikte her şeyimi kaybettim” diyen eşine ve ailesine sabır ve başsağlığı diliyorum.
Not 2: Yürekleri yangın yerine çeviren 8 şehide rahmet, acılı ailelerine dayanma gücü diliyorum.