Cumhuriyetin okullarında okumuş, özgürlük rüzgârlarını solumuş, çağdaş cumhuriyete gönül vermiş, Atatürk’e inanmış, devrimlerine sahip çıkmayı ilke edinmiş bir kadın ve yazar olarak yazıma Cumhuriyet döneminin etkin gazetecilerinden, yazar, milletvekili Falih Rıfkı Atay’ın “Çankaya” adlı eserinden alıntı yaparak başlamak istedim. Usta kalem şöyle diyor; “Nemiz varsa, bağımsız bir devlet kurmuşsak, hür vatandaş olmuşsak, şerefli insanlar gibi dolaşıyorsak, yurdumuzu Batı’nın, vicdanımızı ve kafamızı Doğu’nun pençesinden kurtarmışsak, şu denizlere bizim diye bakıyor, bu topraklarda ana bağrının sıcaklığını duyuyorsak, belki nefes alıyorsak, hepsini, her şeyi 30 Ağustos zaferine borçluyuz.”
Bu sözler üzerine ne denir, ne yazılır ki!
Şimdi gel de! Başkomutan Mustafa Kemal’in askeri dehasını ortaya koyan, O’nun önderliğinde ülkemizin ve ulusumuzun kaderini değiştiren, 22 gün 22 gece süren, tarihe “Türk’ün Zaferi” olarak geçen, Türk halkının tutsaklığa izin vermeyeceğini dünyaya ilan eden ve kurtuluşa giden yolu açan Sakarya Meydan Muharebesini anma…
Şimdi gel de! Büyük Atatürk’ün zaferin sırrı diye nitelediği ve üç savaş aracı dediği “Milleti, Meclis’i, orduyu” iyi hazırlayarak, iç cepheyi güçlendirerek, diplomasi dehasını kullanarak ve milli iradeyi hâkim kılarak kazandığı bu büyük zaferi iki bölümlük yazı dizisiyle anlatma…
Şimdi gel de! Sesimize ses katan, her karanlıkta kararlılıkla ayağa kalkmamızı sağlayan, büyük bir çınarın gölgesinde olduğumuzu unutturmayan, her koşulda çaresizliğe çözüm bulmayı öğreten, hayatın yokluklarla, savaşlarla kasıp kavurduğu yıllarda hem kurtarıcı, hem kurucu olan bir liderin vasıflarını ayakta alkışlama…
Şimdi gel de! Cumhuriyet değerlerini özenle inşa ederek; Dik durmayı, direnmeyi, inandığımız yolda yılmadan yürümeyi, eğitimde fırsat eşitliğini, Cumhuriyetten vazgeçmemenin ne demek olduğunu bize öğreten Atatürk’e bir kez daha hayranlık duyma…
Şimdi gel de! Bir ölüm kalım savaşının ortasında, iç ve dış düşmanlara meydan okurken, ölümü göze almak neymiş? Hamurumuza katılan cumhuriyet mayası neye yararmış gibi başat konuları bize kanıtlayan en büyük lideri özleme…
Şimdi gel de! Oy veren, ders veren, para kazanan, ayağı yere basan bir kadın olarak önce Büyük Atatürk’e sonra da onun kurduğu Çağdaş cumhuriyete neler borçlu olduğunu dile getirme…
Şimdi bazı satırbaşları açarak, zaferin ayak izlerinde dolaşmak için 1922’ye gitme zamanıdır!
26 Ağustos saat 06.30 Tınaztepe alındı.
26 Ağustos saat 09.00 Belentepe zaptedildi.
27 Ağustos saat 02.00 8.Tümen Afyon’a girdi.
27 Ağustos 57. Tümen kumandanı Albay Reşat Bey bütün mevkiler ele geçirildiği halde Çiğiltepe’ye girememesini bir şeref meselesi yaparak beylik tabancasını başına dayayıp intihar etti. Albay Reşat son nefesini verirken onun kahraman askerleri Çiğiltepe’yi ele geçirdiler.
Dile kolay 22 gün, 22 gece. Savaş tarihinin en uzun ve kanlı meydan muharebesi! 40 yaşındaki büyük komutan Mustafa Kemal önderliğindeki Türk ordusu Büyük Taarruz’un destanını yazarken; yoklukla yoksullukla, kıtlıkla hastalıkla boğuşan bir halka, vatan sevdalısı vazife kuşağına, varlığını ülkesine adayan eşsiz bir liderin büyük zaferine selam olsun…
Hakkında ve başardıklarıyla ilgili hiç abartısız, yüzlerce inceleme, binlerce kitap, on binlerce araştırma ve makale yazılmış olan Büyük Atatürk’e, şanlı ve destansı cumhuriyetimizin “kurtuluş, kuruluş, diriliş, varoluş” tarihini yazanlara selam olsun…
Kan ve barut kokusu içinde yarı aç, yarı tok, ayağında çarığıyla, kan ter içindeki atlarıyla yalın kılıç süvarilerimize! Branda beziyle onarılan uçaklarımızla kazanılan utkuya! Sırtında akıl almaz ağırlıktaki top mermileri taşıyan Mehmetçiklerimize! Kağnılarına umudu, zaferi yükleyen kadınlarımıza! Ve Başkumandan Gazi Mustafa Kemal’in yazdığı destansı tarihe kol kanat gerenlere selam olsun…
Mehmetçik’in cephede süngü süngüye çarpışarak kazandığı, ulusal şahlanışın simgesi ve kurtuluşun müjdecisi olan bu savaşta, Yunan subaylarından birinin; “Bir başkomutanın cepheye bu kadar yakın yerde olması görülmüş şey değil” sözleriyle altını çizdiği canı tez, ufku geniş, aklı berrak bir liderin bu büyük cesaretine selam olsun…
30 Ağustos Zafer Bayramı’nı Türk Silahlı Kuvvetleri’ne. 23 Nisan Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı ülkemiz çocuklarına, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı’nı gençlere, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı tüm millete armağan eden bulunmaz öndere selam olsun…
Başkomutanlık Meydan Muharebesi de denilen bu büyük zaferin her adımının, içimizdeki soruların cevabının tek adreste toplandığının kanıtı olduğunu asla unutmadan; Kaderini yoksul, yorgun ve kimsesiz Anadolu halkının kaderiyle yoğuran ve en karanlık dönemde ulusuna “Çoban Yıldızı” olan Atatürk’e selam olsun…
Bir imparatorluğun enkazından çağdaş, uygar, laik bir ulus yaratan, Samsun’a çıktıktan elli gün sonra rütbesini, mevkiini ve yetkilerini bırakıp sine-i millete dönen, böylece gözü tokluğun ve yüce karakterin ne olduğunu kanıtlayan büyük askere, yüce komutana, ulaşılmaz devlet adamına selam olsun…
Hürriyet, çağdaş eğitim, kadın- erkek eşitliği için özgürce akan derelerin, çayların, nehirlerin, göllerin birleştiği denizin, okyanusun adı olan Gazi’ye! Dört dörtlük bir ahlakın, bilimin, aklın, geleceği kurmanın, yurtseverliğin, halk sevgisinin, birlikte hareket etmenin, halkına ve gençliğine güvenmenin adı olan Mustafa Kemal’e! Planlama, anlatma, yönlendirme kabiliyetleri ve olağan dışı meziyetleriyle, harp tarihinde en parlak “stratejist - taktisyen” diye anılan Büyük Atatürk’e selam olsun…
Ayrıştırmayan, kırmayan, aldanmayan, aldatmayan, gözü vatandan ve zaferden başka bir şey görmeyen Başkomutan Gazi Mustafa Kemal başta olmak üzere; Kurtuluşu ve kuruluşu gerçekleştiren, cumhuriyet devrimlerini hayata geçiren, yaralarımıza merhem olan o vazife kuşağına, yalnız bizim tarihimize değil, dünya tarihine de yeni bir yön verenlere selam olsun…
Not: Değerli okurlarım! Yazının ikinci bölümü Pazartesi’ye…