Conkbayırı, Truva’nın İntikamı

Naim Babüroğlu Yazar naimbaburoglu@gmail.com

Bazı kararlar vardır ki, onların hesap ve mantıkla açıklanması çok zordur. Özellikle savaşın kanlı ve ateşli zamanında, tecrübeyle yoğrulmuş duyguların oluşturduğu kararlar.

Mustafa Kemal, 9 Ağustos 1915 saat 17.30’da, karargâhıyla Conkbayırı’na hareket eder. Conkbayırı yolu ormanlardan, tepelerden geçiyordu.

Yolda, düşman uçağının bombardımanı altında kalırlar. Conkbayırı Tepesi’ne çıktıklarında, düşman ateşiyle karşılaşırlar.

Mustafa Kemal, bazı komutanların karşı çıkmasına rağmen saldırı kararının kesin olduğunu bildirir. Taarruz için birliklerin hazır olmaları emrini verir.

Verdiği emirde, saldırıda baskın etkisi oluşturmak için kesinlikle tüfek ve top kullanılmayacaktı. Askerler süngü takılı durumda hazır bekleyeceklerdi. Düşmana sessizce yaklaşılacak ve süngü hücumuyla siperlerine girilecekti.

Tümen komutanlarına, saldırı düzeni alındığında bilgi vermesini emreder.
***
Tüm komutanları ve subaylar, hiç uyumadan, her türlü takdirin üstünde, üstün bir gayretle hücum düzenini gece boyunca aldırdılar.

10 Ağustos, Pazartesi sabahı, saat 4.30.

Düşman, 50-100 metre mesafede mevzideydi. Hücum cephesindeki alayın düşman hattına uzaklığı ise sadece 20-30 adımdı. Conkbayırı Tepesi düşman ölüleri ve şehitlerle doluydu. Birlikler, mevcutlarının yaklaşık yarısını önceki muharebede kaybetmişlerdi.

Düşmana kesinlikle top ve tüfek atışı yapılmayacaktı.

Askerler süngü takmış, hücum emrini bekliyorlardı.

Albay Mustafa Kemal 8 ve 9 Ağustos gecesi Birinci Anafartalar Muharebesi nedeniyle uyuyamamıştır. Yorgundur, uykusuzdur, ama büyük sorumluluk taşımaktadır:

¨Bütün geceyi pek rahatsız ve uykusuz geçirdim. Bir yandan Anafartalar bölgesinden gelen raporlar, bir taraftan önceki gecelerin karışıklıkları içinde birliğini, komutanını kaybetmiş subayların doğrudan bana müracaatları bir dakika bile istirahat etmeme olanak bırakmadı.¨

Mustafa Kemal saldırı anını anlatıyor:

“Gün doğmak üzere idi. Çadırımın önüne çıktım. Hücum edecek askeri görüyordum. Oradan hücumu yönetecektim. Gecenin karanlık perdesi tamamen kalkmıştı… Saatime baktım. Dört buçuğa geliyordu.

Birkaç dakika sonra, ortalık tamamen ağaracak ve düşman askerlerimizi görebilecekti. Tümen komutanı ve bizimle beraber bulunanlarla hücum safının önüne geçtik. Gayet seri ve kısa bir denetleme yaptım. Yüksek sesle askerlere selam verdim ve dedim ki:

‘Askerler, karşımızdaki düşmanı yeneceğinize hiç şüphe yoktur. Fakat siz acele etmeyin. Önce ben ileri gideyim. Siz, ben kırbacımla işaret verdiğim zaman hep birden atılırsınız.’ Komutan ve subaylara da, işaretim için askerlerin dikkatini çekmelerini emrettim.¨

Emir, bütün askerlere duyuruldu.

Ağır, kararlı adımlarla düşman hattına yaklaştı. Tüm askerlerin görebileceği yüksek bir yere kadar yürüdü. Durdu. Askerlerine baktı. Gün doğarken binlerce süngünün parıltısını onu selamlar gibiydi.

Subaylar ve askerler nefeslerini tutmuş, gölge gibi görünen komutanlarına bakıyorlardı.

Düşmanla arasında sadece 20-30 adım vardı.

Kırbacını başının üzerine kaldırdı. Önce başının çevresinde bir defa çevirdi.

¨Ondan sonra hücum safının önünde bir yere kadar gittim ve oradan kırbacımı havaya kaldırarak hücum işaretini verdim.¨

Subaylar haykırdılar: Haydiiiii!

Savaş tarihinde eşine rastlanmayan, büyük ve bir o kadar şiddetli süngü hücumu başladı. Binlerce subay ve asker tek bir beden gibi yıldırım hızıyla atıldı. Yer gök, birden dev bir savaş alanına döndü.

Çığlıklar ve bağrışmalardan başka bir şey duyulmaz oldu.
***
Mustafa Kemal, hemen hemen tüm askerlerin iki-üç dakika sonra öleceklerini bilerek nasıl titremeden, irkilmeden ileriye atıldıklarını boğazı düğümlenerek anlatır.

Kısa sürede, Conkbayırı’nda tek bir düşman kalmadı. Türk askerleri kaçan düşmanın üzerine, yarların tepesinden atlıyordu. Bu anda, ¨Uçan Türkler¨, bir efsane olarak düşmanın savaş günlüklerinde yer alacaktı.

Mustafa Kemal’in bulunduğu tepe de bombardıman altında kaldı; ancak savaşı yönettiği bu yerden ayrılamazdı. Tepe, ağır topçu ateşi altındaydı. Tam bu sırada, sağ elini aniden göğsüne götürür.

¨Savaş meydanında saldırıyı seyrederken bir şarapnel parçası göğsümün sağ tarafına çarptı. Cebimde bulunan saati parça parça etti. Vücuduma nüfuz etmedi. Yalnız derin bir kan lekesi bıraktı…”

Bir insanın yaşamında çok kritik anlar vardır. Kader anı. Bu şarapnel parçasının çarptığı an da Mustafa Kemal’in yaşamında kritik anlardan biridir.

Conkbayırı dahil, Birinci Anafartalar Muharebesi'nde, Türk kuvvetlerinin toplam kaybı 20 bini buldu. İşgal kuvvetlerinin zayiatı ise, 24.800’dür.
***
İşgal Kuvvetleri Komutanı İngiliz General Hamilton, o akşam günlüğüne şöyle yazar:

“Conkbayırı’nda Türkler çok iyi bir komutana sahipler. Durmadan baskın tarzı deniyorlar. Çok iyi komuta edilen ve yiğitçe dövüşen Türk ordusuna karşı savaşıyoruz. General Birdwood’un (ANZAC Komutanı) harekatın başından beri kahramanca savaşan birlikleri iskelete döndü."

Mustafa Kemal’in baskın etkisi yaratan taarruzu, düşmanın savaşma azmini ve ruhunu yok etmişti. Düşmanın birlikleri erimişti. Bu, Çanakkale Cephesi’nde bir dönüm noktasıydı.

Mustafa Kemal Albay’dı. Conkbayırı Muharebesi’yle tüm cephenin şerefini kurtarmıştı. İşgal devletlerinin İstanbul’a gidiş yolunu tıkamıştı.

Mustafa kemal, üç bin yıl sonra, 10 Ağustos 1915’te Truva’nın ve Hektor’un intikamını almıştı…

Büyük İskender, Hannibal, Sezar, Napolyon ayağa kalkın, büyüğünüz geliyor…

Savaş Tarihi’nin hükmüdür bu…

Kaynakça:
Naim Babüroğlu, KEMALYERİ, Asi Kitap, İstanbul, 2017.
Naim Babüroğlu, Çanakkale 1915-Almanların Büyük Tuzağı, İstanbul, 2017.

Tüm yazılarını göster