Cumhuriyet'imizin 99'nci yılını kutluyoruz. 2023 yılında 100'üncü yılına kutlyoruz. Cumhuriyetin sosyal, kültürel ve ekonomik değerlerinin sistemli bir şekilde yok edildiği bir dönemde Cumhuriyet’in ‘’ikinci yüz yılına’’ gidiyoruz. Her seferinde Cumhuriyet kutlamalarını gölgede bırakacak çeşitli bahane ve engellemelerle kutlamalar geçiştiriliyor. 2015 yılından beri 15 Temmuz gölgesinde, şimdi ise ‘’yerli otomobil üretimi’’ ile gölgeleniyor! ‘’ikinci yüz yıl’’ teması ile birçok vakıf, dernek ve yayın organı kurulmaktadır. Biz de Sayın Müslim Sarı’nın başkanlığında bir gurup arkadaşımızla İKİNCİ YÜZYIL ENSTİTÜSÜ VAKFI (İYEV)’i kurduk. Cumhuriyetimizin ikinci yüz yılına girerken 10’ncu, 50’nci ve 75’nci yıllarda olduğu gibi hiçbir hazırlığın olmadığı çok üzücüdür. Sevindirici olan ise halkın Cumhuriyet değerlerine bağlı ve sahip olduğudur.
ANADOLU İHTİLALİ’NDEN CUMHURİYET'E…
Sabahattin Selek’in ‘’Anadolu İhtilali’’ eseri kurtuluş savaşımızı en iyi anlatan yapıtlardan biridir. Sabahattin Selek bu yapıtında Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan Lozan Antlaşması’na, yani Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünden yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin doğuşuna kadar süren bir devrin olaylarını tarihimize kazandırmıştır. Bu belgesel eser; resmi kayıt ve yayınlar, arşiv ve belgeler arasından ve o devrin olayları içinde önemli rol oynamış kişilerle görüşerek uzun yıllar süren bir çalışmanın sonucu hazırlanmıştır.
Anadolu İhtilali emperyalizme ve onun iş birlikçi Hanedanına karşı sömürücülüğe karşı bağımsızlık savaşı, günümüzün politik çıkmazlarını düne bağlayarak yarınlara ışık tutmasıdır.
İlerici, aydınlanmacı düşüncenin bağımsızlık düşüncesi ile dimağlara yerleşmesidir. Anadolu İhtilali dünü yaratan, bugün üzerinde düşünüp yarınlara ışık tutan, halkımızı Cumhuriyete hazırlayan bir eşsiz tarihi olaydır.
Bunun için Kurtuluş Savaşı bir ‘Anadolu İhtilalidir’’ diyoruz. Cumhuriyet; ''halkın kendi kendini yönetmesinin ve egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğu'' rejimin adıdır.
Sadece adında Cumhuriyet bulunan Orta Doğu'da Arap şeyhlerinin sözde Cumhuriyetleri gibi değil önüne demokratik cumhuriyeti almış ve bunu da kısa sürede demokrasi ile taçlandırmıştır.
Ne yazık ki; şimdilerde içi boş, hamaset dolu kavramlarla Cumhuriyet kutlamaları gerçekçi, sahici ve inandırıcı olmaktan çıkartılmıştır!
''Demokrasi'' ile taçlandırılmayan Cumhuriyet ''halkın'' yani ''cumhurun'' yönetim biçimi olamaz.
Hak arama yollarının olmadığı, iki dudak arasına sıkışmış adaletin, yolsuzluk, pahalılık ve ekonomik çöküntü noktasına getirilen bir dönemde demokratlar, devrimciler bayramlarını elbette şimdiye kadar olduğu gibi coşku ile kutlayacaklar.
CUMHURİYET’Tİ DEMOKRASİ İLE TAÇLANDIRAMADIK!
Demokrasinin şimdiye kadar bütün kurum ve kuruluşlarıyla yerleşmemesinin nedeni cumhuriyeti kuranların öngördükleri kurumların yerleştirilmemesi, var olanlarının da değersiz hale getirilmesidir.
Anadolu İhtilali sürecini tamamlamadan uluslararası gelişmeler ve 2’ci Dünya Savaşı’nın başlaması ve Türkiye’nin stratejik konumu nedeniyle zamansız batıya yaklaşması ve kurumlarını yerleştirmeden iktidar değişimi Cumhuriyet kurumlarının kurumsallaşmasını engellemiştir.
Demokrat Parti 50’li yıllarda geldiği iktidarda ‘’Cumhuriyeti demokrasi ile taçlandıracağına’’ tam tersine ‘’Osmanlıcı dönüşümlere’’ pirim vererek demokrasinin yerleşmesine engel olmuştur.
Emperyalizme karşı Atatürk önderliğinde kazandığı zaferi içine sindirmemesi, Ülkemizin Sovyet Rusya’nın komşusu olması, Stalin’in Boğazlar ve sıcak denizlere ulaşma hayelleri gibi etmenler etkili olmuştur.
ÜÇ ASKERİ MÜDAHALE
İlki 27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesi ile ‘’meşruiyetini kaybeden bir iktidara karşı yapılmış bir askeri hareket’’ olarak kendini tarihe yazdırdı. Özgürlükçü, çağdaş ve demokrasi öngören bir Anayasa yaptı.
Kışlasına çekilince çok demokrat bir yönetim ortamı oluşturdu. Ne yazık ki Başbakan Adnan Menderes’in iki bakanı ile birlikte idam edilmesi gölgesinde kaldı. Elbette ki idamları onaylamak gibi bir düşüncemiz olamaz. Ama bu çok önemli özgürlük ortamının da idamların gölgesinde kalması üzücü olmuştur.
Daha sonra 12 Mart 1971 Muhtırası ile Süleyman Demirel Yönetimindeki hükümet istifaya zorlandı ve askerlerin gölgesinde hükümetler kuruldu. Ülkede faşizan uygulamalar sonucu toplum vicdanında acı hatıralar bırakan Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan idam edildi. Yüzlerce genç öldürüldü. Bilim, sanat ve aydınlar tutuklanarak akıl almaz işkencelerden geçirildi.
Maalesef ki bu insan hakları ihlalleri ve uygulamaları TBMM’de 256 çoğunluk milletvekili ile temsil edilen ve iktidarı elinden alınan Adalet Partisi desteği ile yapıldı. Bir anlamda Askerler kendi içinde 27 Mayıs’la hesaplamış oldular.
12 Eylül 1980 ise 1971’in çok kötü bir kopyasıdır. Sonuçları çok iyi bilindiği için üzerinde fazla durmayacağım. Ama 80 müdahalesinin ‘’ılımlı islâm’’ adı altında ABD’nin ‘’yeşil kuşak’’ projesi adı altında hayata geçirmesi Cumhuriyet kurumlarının tasfiyesini başlatan tarih olmuştur.
GELİNEN NOKTADA
Gelinen noktada Cumhuriyeti’nin temel kurumları yok edilmiş, ekonomik varlıkları satılmış, eğitimi, birikimi ve toplumsal değerleri değiştirilmiş bir ortama ulaşmış durumdayız.
Umutsuz değiliz! Cumhuriyet değerleri bizleri demokrasi ile taçlanmış bir yönetim biçimine yani ‘’güçlendirilmiş parlamenter sistem’’ kavuşturacaktır.
Aksi halde; ‘’demokrasi ile güçlendirilmeyen bir cumhuriyet yumurtasız omlete benzer.’’ Demokrasi ile taçlandırılacak Cumhuriyet’imiz kutlu olsun.