İçinde bulunduğumuz yılın bütçesinde giderler yılın başında 1 trilyon 750 milyar lira olarak belirlenmiş, gelirler ise buna paralel olarak 1 trilyon 472 milyar lira olarak kayda geçmişti.
Ne var bunda diyebilirsiniz…
Aslında bir şey hem var hem de yok…
Garip süreçler bütçe yapma ve onun revizyon sürecinde açıkça karşımızda duruyor.
Hatırlarsınız bütçe gelir gider kalemleri ilk 5-6 ayda yolunu şaşırmış, gerçek enflasyon baskısı ve harcamalardaki inanılmaz artışlar nedenle yeniden bir ek bütçe hazırlama gereği duyulmuştu.
Bu kapsamda bütçe ödenekleri yüzde 60’ı aşkın oranda artırılmış adeta revizyon değil de yeni bir 6 aylık bütçe ortaya çıkmıştı. Buna göre, 1 trilyon 80 milyar lira ek bütçe ödeneği ile giderler 2 trilyon 553 milyar liraya yükseltilirken gelirlere dokunulmamış ve kendi haline bırakılmıştı.
İyi de giderler yüzde 60’tan fazla artırıldığında, yeniden düzenlenmeyen gelirler bunu nasıl karşılayacak sorusu herkes tarafından dile getirilmişti.
Haklı ve gerekçesinin ortaya konulması gereken bir soruydu bu…
Yanıtını araştıralım isterseniz…
ENFLASYON: DEVLETİN EN GÜZEL GELİR KAYNAĞI
Evet… yanıt tam da bu. ENFLASYON.
Devletin bütçesinde revizyona rağmen gelirde değişikliğe gitmeyen karar vericilerin beklenen bütçe gelirleri yaklaşık 2 trilyon 850 milyar lira civarında oldu. Kendi başına hareket eden enflasyon temelli gelirdi bu esasında. Diğer anlamıyla, kalem oynatmadan, enflasyona güvenerek, 6 ay boyunca uyuyup uyanma sonucunda kendiliğinden bütçeye akan gelirlerin bir sonucuydu bu güven.
Gerçekleşen gelir ve gider farkı enflasyonun da hangi oranda gerçekleştiğini ortaya çıkarıyor.
Bugünlerde gelecek yılı için öngörülen bütçe giderleri olan 4 trilyon 400 milyar lirayı veri olarak aldığımızda, ara bütçeler hariç, giderlerin 2022 yılına göre yüzde 150’lerden daha fazla artacağını görüyoruz.
Üretmeyen ve gelirlerini neredeyse sadece vergilerle oluşturan ülkemizde resmi gerçekleşen enflasyon oranının ya da beklenen enflasyonun oranın çoktan 3 haneli olduğunu ortaya çıkarıyor. Diğer bir ifadeyle, dolaylı vergilerin doğrudan olanlara oranının göstergesi çerçevesinde de TÜFE (Tüketici Fiyat Endeksi) artışının resmi verilerde üç haneyi geçtiği kabulü vardır ortada.
Sadece enflasyon değil, buna paralel olarak döviz kuru makroekonomik dengelerdeki bozulmalardan etkilenerek ya da onları etkileyerek yukarılara tırmanacak, arka kapı satışları ile sakinleştirilse bile, eninde sonunda çıkmak zorunda olduğu seviyeye hızlı bir şekilde ulaşacaktır.
Seçim harcamalarının da boyutunu düşündüğümüzde gelecek yılın bütçesindeki kara deliğin boyutunu tahmin etmek zor değildir.
Bu boyutu daha şimdiden yapılan giderlerle ele aldığımızda önümüze nasıl bir fotoğrafın geldiğini görmemiz gerekiyor. Örneğin bu yılın ilk 9 ayında bütçeden kur korumalı mevduat ve diğer faiz ödemeleri örneğin sosyal amaçlı gelir transferlerine göre 9 kat, tarımsal desteklere göre neredeyse 10 kat fazla olarak gerçekleşmiştir.
Uzatmayalım…
Enflasyonun dayanılmaz cazibesi ile bütçe gelirlerini sağlamlaştıran hükümetin üretim ayağında kılını kıpırdatmaması, gelecek yılların nasıl sorunlu geçeceğinin birer göstergesi olarak karşımızda durmaktadır.