AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan siyasi iktidarının sonuna doğru pupa yelken gidiyor. İçine düştüğü yönetim krizi giderek bir hükümet krizinden devlet krizine evrildi. Dahası var; Erdoğan artık bir süredir partisini de yönetemiyor, AK Parti’deki yönetim krizi de gittikçe derinleşiyor. Daha doğrusu devletteki, hükümetteki, iktidar partisindeki derinleşen yönetim krizlerinin ana kaynaklarından birisi “tek adam” kapasitesizliği, ortak aklın ve istişarenin bir kenara itilmesi.
Devlette ve hükümetteki yönetim krizinin seçmen de farkında olmalı ki yapılan kamuoyu yoklamalarında iktidar blokunun gittikçe eridiğini görüyoruz. Buna karşılık iktidar blokundan kaçan oyların henüz bir adres bulamadığı fakat arayış içinde olduğu da aşikar. İşte bu noktada cumartesi akşamı CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun ev sahipliğinde İYİ Parti Genel Başkanı Akşener, SP Genel Başkanı Karamollaoğlu, DP Genel Başkanı Uysal, DEVA Genel Başkanı Babacan ve GELECEK Genel Başkanı Davutoğlu’nun Ankara’da bir yuvarlak masada bir araya gelmesi çok önemli ve aynı zamanda beklenen bir gelişmeydi. Anlaşılıyor ki, 6 partinin sürdürdüğü, mutabakata vardığı “iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistem” için son noktayı koydular o yuvarlak masada. Artık belirsizliğin ortadan kalktığını gören kararsız seçmen için bir adres seçeneği belirmiş oluyor böylece. Millet İttifakı 4 partiden 6 partiye çıkacak. Belki ileride başka katılımlar da olacak ya da kimi partiler ittifakta yer almasa da Millet İttifakı’na desteğini açıklayacak. Şimdi Millet İttifakı’nın yapması gereken, parlamenter sistem mutabakatının ertesinde ekonomik-sosyal programını, dış politika tercihlerini vb. de olgunlaştırarak kamuoyuna, seçmene açıklamak. Bu iki adım sonrasında yapılacak kamuoyu yoklamaları eminim ki kararsızlardan Millet İttifakı’na doğru bir yönelimi ortaya koyacak. Türkiye, müsterih olsun; bir siyasal çürümenin ardından gelen AK Parti iktidarının krizi Millet İttifakı ile aşılacaktır. Yeter ki muhalefet hata yapmasın.
Asıl üzerinde durmak istediğim AK Parti’deki yönetim krizi bu yazıda. Erdoğan artık partisini de yönetemiyor. Takımını bir arada tutmakta güçlük çekiyor, zorlanıyor. İktidarının ilk ve ikinci döneminde karşıtlarını bölerek ve oralardan yanına parça, figür çekerek gücünü koruyabiliyordu. Ancak artık onu yapamadığı gibi kendisi erozyona uğruyor, sürekli kan kaybediyor. Partisinin içinden iki partinin çıkması bunun bir göstergesi. Kendisini destekleyen BBP de bölündü. MHP’yi devlet gücüyle, hükümet olanaklarıyla erimekten kurtardı ama MHP yine de eriyor çünkü iktidarın asıl sahibinin yanlışlarına dur demediği gibi adeta kamçılıyor. Erdoğan o kadar çaresiz ki siyasi mevta Tansu Çiller’den medet umacak halde!
Erdoğan kabinesinde de sıkıntı yaşıyor, onu götür bunu getir, bir yere kadar… Dengeleri korumak adına attığı adımlar da başına bela oluyor! Kabinenin güçlü adamı Damat Berat’ı oyunun dışına çıkardı ama bu defa kantarın topuzu MHP İle bağlantı kayışı rolüne soyunan Soylu lehine kaçtı. Şimdi onu nasıl dengelerim diye çare arıyor. Son olarak Adalet Bakanı Gül’ün oyun dışına çıkarılması ise malum AK Parti Genel Başkan Vekili Kurtulmuş’a atılan bir gol aslında. Sadece o değil, görece “de jure” olmakta direnen Gül üzerinden adı konulmamış “AK Parti devletini koruma yasası”na bir ek. Neden Kurtulmuş’a atılan gol Gül’ün kenara alınması? Şunun için: Bir süre önce Erdoğan, kendisinden “Cumhurbaşkanlığı yardımcılığı” ya da icracı bir bakanlık gibi yüksek görevler bekleyen İzmir Milletvekili Binali Yıldırım’ı da ikinci bir genel başkan vekilliği ihdas ederek “genel başkan vekili” yaptı. Yani Kurtulmuş’un partideki tek başına vekillik dönemi sona erdi, gücü zayıfladı. Üstüne üstlük şimdi kendisiyle birlikte HAS Parti’den gelen Gül de bakanlıktan alınınca vaziyet iyice tatsızlaştı bu cenahta. Tabii aslında bu durumdan Yıldırım da memnun olmadı. Genel başkan vekilliği onu kesmedi. Erdoğan ne İsa’ya ne Musa’ya yaranabildi. Hem Kurtulmuş’u üzdü hem de Yıldırım’ı. O yüzdendir ki Yıldırım’a sonradan Türki Cumhuriyetler masasında “Ak Sakallı” görevini tevdi etti. Fakat bu görevin de Yıldırım’ı keseceğini hiç sanmıyorum. Malum istemediği İstanbul ve İzmir adaylıkları da var geride kalan ve hiç hatırlanmak istenmeyen.
Dahası var; Erdoğan’ın yaptırdığı anayasa değişikliğiyle meclisin ikinci planda kalmasını, hükümetin meclis dışından bakanlarla oluşmasını hazmedemeyen çok geniş ölçüde bir teşkilat ve milletvekili grubu söz konusu. Çünkü ne yürütmenin başı olan cumhurbaşkanına ne de kabinesinin üyelerine ulaşamıyorlar. Taleplerini iletmekte, ihtiyaçlarını gidermekte sorun yaşıyorlar. Bu da devlet-hükümet-parti krizinin tamamına karşılık gelen bir boyut.
Türkiye, artık yönetim krizini kaldıramayacak, istişaresiz ve ortak aklı dışlamayı kaldıramayacak bir noktaya gelmiştir. Bunun sonucunda ekonomi çökmüş, işsizlik almış başını gitmiş, halk ciddi bir geçim derdine düşmüştür. Artık sıfırı tüketen hükümet milletin iyi gün-kötü gün için bin bir zorlukla edinip yastığının altında tuttuğu birkaç altına göz dikecek noktaya gelmiştir. Erdoğan hükümetinin son icadı budur! Fakat bakıyorum; bırakın milleti, başta Erdoğan ve kabine üyeleri olmak üzere, AK Partili vekiller, belediye başkanları, belediye meclis üyeleri, il ve ilçe başkanları ile yöneticileri, kadın ve gençlik kolları başkanları ve yöneticileri , 10 milyon civarında olduğu belirtilen AK Parti üyeleri bankaların önünde kuyruğa girmiş değildir! Girmezler de! Bu kadar absürd bir seçeneği satın alacak kadar aklını peynir ekmekle yememiştir herhalde insanlar.
Haliyle, Millet İttifakı’na düşen, hızla organize olup, toparlanarak asgari onarım programını seçmene açıklayıp sırası gelince de ilk turda kazanacak cumhurbaşkanı adayını belirleyerek memleketin ve milletin ümidi olmaktır. Umarım, Ahlatlıbel’deki yuvarlak masa bunun ilk adımı olur.