Erdoğan 20 Aralık Pazartesi akşamı kabine toplantısı sonrasında "Kurdaki yükselişe karşı yeni tedbirler aldık. Kur getirisi mevduat kazancının altında kalırsa aradaki fark doğrudan vatandaşımıza ödenecek" açıklamasıyla piyasaları hareketlendirdi.
Bireysel hesaplar için getirileceği ilan edilen dövize endeksli garantili mevduat uygulaması örtülü faiz artırımı olarak algılandı ve TL değer kazandı.
Düşük faiz açıklamalarıyla kurun ateşini harlayan Erdoğan’ın bir noktadan sonra kur artışına karşı tedbir alıp almayacağı merak konusuydu. Çünkü son dönemde kur artışının durdurulamaması tüketici güveninin daha da düşmesine ve AK Parti oy kaybına zemin hazırlamıştı. Endeks Kasım ve Aralık’ta tarihin en düşük seviyesine inerken (200 üzerinden 71.1 ve 68.9), AK Parti %30-35 aralığına gerilemişti.
Ayrıca Erdoğan bir önceki akşam (Pazar) da faizin düşürülmeye devam edeceğini yinelemişti. Bu açıklamayla Pazartesi gün içinde 18’i gören dolar/TL, Erdoğan’ın kabine toplantısı sonrasındaki yeni açıklamasıyla 12’lere indi.
Erdoğan hiperenflasyon riskine rağmen fiilen opsiyonlu faiz uygulaması getirerek kendince şapkadan tavşan çıkarma hamlesi yaptı. Erdoğan naslara (dini kurallar, dogmalar) dayanarak düşük politika faizini savunsa da dövize endeksli garantili mevduat uygulaması bu anlayışa ters. Mevduat faizi ve kur artışı arasındaki farkın hükümet tarafından karşılanacak olması fiilen faiz ödemek anlamına geliyor.
Erdoğan bu strateji çerçevesinde vatandaşın devlet garantisiyle TL'ye yöneleceğini öngörüyor. Dövize talebin azalmasıyla birlikte kur artışını dengelemeyi hedefliyor. Bu senaryonun gerçekleşmesiyle seçim öncesinde seçmeninde güven tazelemek ve seçime kadar alım gücünün artacağı şartları oluşturup seçimi kazanmak istiyor.
Peki ne olacak?
Bu senaryonun gerçekleşmesinde belirleyici faktör Erdoğan’a güven olacak. Yeterli sayıda vatandaş bu karara güvenip TL'ye yönelirse döviz düşebilir. Döviz düşerse kur garantisi ödenmesine ve para arzını genişletmeye gerek kalmaz, kararın enflasyonu artırıcı etkisi azalır. Fakat güven kaybı derin. Erdoğan'ın ikna gücü test edilecek ve bu testten geçmesi pek olası değil.
Erdoğan bu hamlesiyle 2022’nin ilk aylarında kur şokunun etkisini azaltıp, faizi adım adım düşürerek 2022’nin ilerleyen dönemlerinde tüketicinin alım gücünü yükselterek seçimlere iddialı bir şekilde girmek istiyor.
Türkiye’de kur istikrarı ve büyüme-istihdam ekonomik değerlendirmelerde en kritik parametreler. Erdoğan’ın başarısız olduğu 2009 ve 2019 yerel seçimlerinde ekonomi küçülmüş ve işsizlik %13’ü geçmişti. Eğer Erdoğan’ın yeni planı tutmazsa enflasyon, işsizliği tetikleyebilir.
Öte yandan Erdoğan bu hamlesiyle doları alışılmış psikolojik eşik olan 15’in altında tutmayı başarır ve işsizliğin %12’den düşük kalmasını sağlarsa yarışta kalmaya devam edebilir.
Seçmenin yaklaşık %42-45’i Erdoğan karşıtı. Erdoğan’a sadık olan partizan AK Parti ve MHP seçmenleri tüm seçmenin yaklaşık %35’i. %8-10’luk seçmen grubu sandığa gitmiyor. Kalan %10-15’lik grup çoğunluğu daha önceden AK Parti’ye oy vermiş olan kararsız kitle. Bu kitle Erdoğan’a kızsa da muhalifler kadar karşıt değil. Ekonomide istikrar görüntüsü bu seçmenlerin önemli bir bölümünü Erdoğan’a tekrar yaklaştırabilir. Fakat bu ihtimal pek güçlü değil.
Çünkü Erdoğan’ın son hamlesini aslında çok riskli bir kumar hamlesi olarak düşünmek mümkün. Nitekim Türkiye’de Erdoğan faktörüyle birlikte kurun sabit kalması pek olası değil. Erdoğan faiz indiriminden vazgeçmeyeceğini söylüyor. Bunun neticesinde yaşanacak döviz artışında Hazine’nin üzerine büyük bir yük binecek, parasal genişleme kararı alınacak ve enflasyon artacak.
Bu kararla enflasyonun alevleneceğini öngören iktisat profesörü Hurşit Güneş’in olası %20’lik kur artışı üzerinden verdiği örnek ile devam edelim:
"Bakın risk nerede? 2022 bütçesi 1,75 trilyon. Gerçek kişilere ait toplam vadeli TL mevduatlar da 1,2 trilyon kadar. Merkez Bankası faizi sürekli düşüyor ve kur bu faiz oranına göre yüzde 20 hızlı hareket ederse bütçede 240 milyar TL’lik kıca bir delik açar. Risk buradadır!"
Özetle, enflasyon bu kararın yol açacağı parasal genişlemenin sonucunda hiperenflasyona dönüşebilir. Hiperenflasyon ekonomide ticareti ve yatırımı sekteye uğratabilir, yeni istihdamın önünü kesebilir ve AK Parti’nin oyu artan işsizlikle birlikte sert bir biçimde düşebilir.
Erdoğan bu kararla ölümü gösterip sıtmaya razı ettiği için AK Parti çekirdek seçmeni morallense de AK Parti’nin ilerleyen zamanda yeni seçmen devşirebilmesi pek kolay görünmüyor.
Türkiye hem tüketiciye hem küresel piyasalara güven vermekte zorlanıyor. Bunun en büyük müsebbibi Erdoğan’ın kendisi. Dünya genelinde pandemiden kaynaklı enflasyonla mücadele için merkez bankaları faiz düşürmeyi tercih etmezken, Erdoğan faiz düşürmek için tüm ekonomi yönetimini değiştirdi. Bunun sonucunda hem tüketici hem diğer piyasa aktörleri Türkiye ekonomisine güvenini neredeyse tamamen yitirdi.
Türkiye’de durdurulamayan kur artışı ve enflasyonla birlikte tüketici güven endeksi karamsarlıkta rekor kırdı (200 üzerinden 68,9).
Seçmenlerin ekonomiye bakışını iyimserlik-kötümserlik üzerinden yansıtan tüketici güven endeksi AK Parti oyundaki dalgalanmaya çok paralel bir gösterge. Aralık ayında 68,9’a kadar gerileyen endeks ile birlikte anket sonuçları merak konusu.
İç piyasada tüketicinin güveni dip seviyeye çakılırken, dış piyasalarda Türkiye’nin imajı yerle bir olmuş durumda. Türkiye’nin küresel piyasalarda güvenilirliğini yansıtan CDS primi (Credit Default Swap) 600 seviyesine yaklaştı ve Türkiye dünyada en riskli ülkelerden birine dönüştü.
CDS haritası (Haritada Türkiye en riskli ülke [522], en yakın ülkenin 2 katından fazla)
CDS, ülkeler sıralaması (Türkiye son sırada)
Sonuç olarak sadece bireysel hesaplara yönelik bu hamlenin Türkiye ekonomisine orta ve uzun vadeli çözüm olması pek mümkün değil. Kısa vadede Erdoğan, kendi çekirdek seçmeni ve panik yatırımcılar hariç geniş kitlelere güven veremediği için yeteri talebi toplayamayabilir.
Özel bankaların bu kararı tam motivasyonla uygulaması da kolay değil. Kur artışı da enflasyonla birlikte mümkün ve siyasi nedenlerde enflasyonun üzerine çıkıp hazineye ekstra yük getirebilir.
Bu durum Türkiye’de hiperenflasyon, işsizlik ve iktidar oylarının düşmesine yol açabilir. Öte yandan Erdoğan’ın talep toplasa bile kur artışının mevduat faizinin üzerine çıkmasını engellemesi çok zor. Garanti ödemelerle birlikte enflasyonun tetiklenmesi yine olası.