Önce şunun altını çizelim: Yemelere, işgallere, çökmelere doyamayan TÜGVA daha ne kadar ortamı germeyi sürdürecek? Yetmedi mi, bitmedi mi, bıkmadı mı?
Altını çizmek istediğimiz ikinci gerçek şu: Ekonomik büyüme bazı vakıf ve derneklere ağız uçuklatan paralar sağlarken devletin itibarına gölge düşürmüyor mu? Bunu tartıya koyalım mı? Yok koymayalım…
Altını çizdiğimiz iki saptamayı ayrıntılarıyla sütuna yatırmamızın nedenine gelince! Hangi birini sıralamalı o kadar çok ki! Adaletin işlememesi, ya da yandaşlara sökmemesi bir! Eğitimin işlevsiz hale getirilmesi iki! Gençlerin istihdam sorununun dikkate alınmayarak durmadan ertelenmesi üç! Gelir dağılımı ve vergi adaletsizliği dört! Ormanların ve yeşil alanların madenciler ve HES’ler tarafından talan edilmesi beş!
Bitmedi öyle kolay kolay biter mi? Büyükada İskelesi’nin üst katının üç otuz paraya TÜGVA’ya peşkeş çekilmesi altı! Mahkeme kararıyla TÜGVA’dan geri alınmasına polisin engel olması yedi! Kanal İstanbul’a hayır demek için dilekçeyle koşturan duyarlı yurttaşların “terörist” ilan edilmesi sekiz! Ormanlarını, derelerini korumak için, topraklarında nöbet tutan köylülerin durmadan jandarma dipçiği ile karşılaşması dokuz! Gözden çıkarılan, eğitimi engellenen, arazisine göz dikilen üniversitelerine sahip çıkan Boğaziçili öğrencilerin tutuklanması on!
Yeter mi? Yetmez ama bu sıralama uzayıp gidince de garantili projelerle elden çıkarılan kamu arazisi (!) kadar büyük olmayan köşemin boyut sınırlarını zorlar…
Bu girişten sonra gelelim diğer konulara!
Pembe tablo çizmekten bıkıp usanmayan her kademede ilgili ve yetkili zevat! Üvey evlat muamelesi gören, eli kolu bağlanan, her adımı yok sayılan muhalif belediyeler! Yüzünü Katar’a, sırtını çağdaşlığa dönen bir anlayış! 900 liralık ev kiralarının 3 bin liraya çıktığı, özel yurt ücretlerinin 23- 30 bin lirayı bulduğu, barınma sorunu yaşayan gençlerin 2-3 kişi bir arada kalsa dahi 2 bin TL’yi gözden çıkarması gereken bir serbest piyasa ekonomisi!
“Zamlara doyduk, karnımız aç!” diyen evsiz barksız yurtsuz gençler! Ülkede 8.3 milyon öğrenci, 719 bin yatak varken Gençlik ve Spor Bakanının akıllara durgunluk veren; “Dünyanın en kapsamlı, kapasitesi en yüksek yurtlarına sahibiz. Yurtlarımız en modern otel zincirleriyle yarışır nitelikte. Adeta bir iftihar tablosu!” şeklindeki açıklaması!
Anlı şanlı, ünlü ünsüz tüm yönetim erbabının ortak paydası şu! Onlar kötü, biz iyiyiz! Onlar şeytan biz meleğiz! Onlar beceriksiz, biz yetenekliyiz! Onlar cahil, biz âlimiz! Onlar soyguncu biz garip gurabadan yanayız! Onlar vatandan anlamaz, biz vatanseveriz! Onlar bilmez biz hem milli hem yerliyiz! Onlar kim mi? Bu da ev ödevi olsun!
Sözün özü! Ülkelerin itibarı demokrasi, özgürlük, hukuk devleti, kadın hakları, ülke yönetiminde şeffaflık, dürüstlük, bilim, kültür sanat, teknoloji, eğitim alanlarında çıtayı yükseltmekle ölçülür. Basmaya kıyılamayan yeşil alanlara moloz dökerek, inşaat alanları ve yüksek binalarla övünerek itibar gelseydi Körfez ülkeleri başı çekerdi! İnşaat ve itibar arasında bağ olmaz. Olsa olsa yandaşlara yağ olur…
Özetle! Yazılan ve unutulan pek çok konunun ülkelere maliyetinin ağır olduğu görülünce! Yalansız, talansız, yağmasız ülke ihtiyacı ne kadar da artıyor değil mi? Adım adım değil, koşar adım elde edilecek huzura duyulan özlem ne kadar sık hissediliyor değil mi? Bazı yöneticilerin suflörlüğünü yapan sözüm ona mevki makam sahiplerine duyulan tepki ne kadar hızla çoğalıyor değil mi?
Eskiden bir türkü vardı! “Dönüver de meydan senindir aman!” sanki meydan eskisi kadar boş ve dönmeye müsait değil gibi! Ne dersiniz? Şimdi bu anlamlı bir soru mu? Anahtar bir sözcük mü derseniz! Yanıtı size bırakıyorum…