Halkın büyüyen işsizlik, artan zamlar, biten umutlar, yetmeyen gelir, artan giderler, denkleşmeyen bütçe, satın alma gücünde geriye düşüşü, tüketicinin evine kapanması gibi sorunlar yumağı bunca yoğunken yönetimin bu ilgisizliği nedir, ihtiyat akçesine bile göz dikme karşısındaki çaresizliği niyedir diye zinhar ve asla sormayacağız!
Yüksek tepelerin önce 1100 odalı Ankara, sonra 300 odalı Marmaris, daha sonra bilinmeyen odalı Bitlis’teki bitmeyen saray ve onlarca filodan oluşan uçak, yüzlerce filoluk araç merak ve iştahının nedenini sorgulamayacağız!
Her daim uygun görülen ve asla yeterli görülmeyen zamlara, pek çok işten haberdar olmayan yetkililerin varlığına - çokluğuna, bunca yanlış adımlara rağmen, 1 gramlık özür dilemeden koltuğunu koruyup her daim yerinde kalanlara rağmen; bu nasıl bir idari tasarruf ve dayanışma ruhudur diye aklımızdan bile geçirmeyeceğiz!
Popüler figürlerle günü geçirenler bir yanda, sessizlik, şaşkınlık, çaresizlik, dopdolu gözler, düğümlenmiş boğazlarla çevreye bakanlar diğer yanda kümelenmişken ve bu tablo tüm çıplaklığıyla ortada iken; vakit geçirmeden, durmadan, bekleme yapmadan, ertelemeden bazı kararları hayata geçirmenin zamanı gelmedi mi diye asla düşünmeyeceğiz! (Kısaca emriniz olur deyip susacağız!)
Yersiz, gereksiz, gerekçesiz bir seçim tekrarının yarattığı kamusal hizmet boşluğunu, kayyumla idare edilen kurumların vakit kaybını, adaletsizliğin, kayırmanın, boşa masrafın neden olduğu enerji kaybını, hele de ülkenin devasa sorunlarını öteleme merakını fonda tutarak! Bu nasıl bir rahatlıktır diye yazıp konuşmayacağız!
Dayatılanlarla yetinmeye, korkularla biçimlenmeye, değiştirilmeye çalışılan düşünce yapısına alışmaya çalışırken(!), dolaşıma sokulan yeni yaşam tarzını benimsemeye gayret ederken(!), değişmek zorunda kalan insanların tedirginliğini açık ve net izlerken daha neler olacak diye merak bile etmeyeceğiz!
Hayallerden tasarruf, eski önceliklerin yerini alan yeni ve bambaşka öncelikler, doğrulardan uzaklaşıp, yalanlara sığınma, ideallerin yıkılışı, yıkıntılar arasında nefessiz kalış arasında gidip gelirken bütün bunlarla maskesiz yüzleşmenin tam da zamanıdır diye bir iç hesaplaşmaya dahi girmeyeceğiz!
CB; “Hiç kimseyi dışlamadık, ötekileştirmedik” derken, mutlu azınlığın yerini yine CB’nın deyimiyle “azgın azınlık” alırken, duygular ötelenip kadın ötekileştirilirken, yetinmeyip bir de “kadın üniversitesi” gündeme gelirken sessiz, sakin, huzurlu olmak ne mümkün diye derin ahlar çekmeyeceğiz!
Not: Sıralanan saptamalar açık uçludur. İsteyen sorgular ve kendi iç dünyasında hesaplaşmaya girer. Benim işim; arayıp bulduklarımı, bulup çıkardıklarımı, yaptığım çıkarımları özetleyerek paylaşmak!
Okurken sahi bunların sonunda ne oldu? Bunlar da konu mu? Zaten kimse hatırlamıyor, derseniz? O zaman paylaşıp yazmak da nafile desenize…