Havada asılı kalan soru işaretleri!

Faltaşı gibi açık olması gereken gözlerin uzun süredir kapalı olduğu bilinen bir gerçek olsa da; “bilmem söylesem mi söylemesem mi!” deyişi söylememekten yana...

Neşe Doster Yazar nesedoster@yahoo.com

Faltaşı gibi açık olması gereken gözlerin uzun süredir kapalı olduğu bilinen bir gerçek olsa da; “bilmem söylesem mi söylemesem mi!” deyişi söylememekten yana tavır alsa da bazı konuları atlamak olmaz…

Aslında yaptıklarımız var, yapmak istediklerimiz var, özlediklerimiz var, keşkelerimiz, var, pişman olduklarımız, onardıklarımız, onaramadıklarımız var. Ancak dünya dengelerini değiştiren bir lidere sahip olmanın ve bun asla unutmamamın rahatlığı da var. Gerisini Avrupa ve Esed düşünsün! Ya da; “Nazar etme ne olur, çalış senin de olur” şeklindeki kamyon arkası sloganı ezber edilsin…

Şimdi soru zamanı! Sık sık tabanı hizaya getiren çıkışlarıyla kendi hizasına çeken parmak sallamalarıyla ünlü büyüklerimiz, yani suyun başındakiler, yani yetkililer her konuda değil, kendi alanlarında bile yetkin mi?

Toplumsal öfke patlamaları, artan yatıştırıcı ilaç kullanımı, durmadan körüklenen ve kaşınan ötekileştirme, kişinin başa çıkma zorunda kaldığı iç çatışmalar vb! Kuşkusuz ki bu listeye eklenecek çok şey var da! Da’sı şu; Olup biteni görmezden gelenlerin, neden oldukları sorunları bilmezden gelenlerin bu konuya el atmalarına yürekleri ve çapları yeter mi? Çünkü ülkemizin kaybedecek zamanı yok, daha doğrusu kalmadı…

Gıdada enflasyonun yüzde 180’e dayandığı, zorlu ve zorlayan ekonomik koşullar nedeniyle 8 ayda 30 bin işletmenin kepenk indirdiği, kolisi 55 liraya dayandığı için yurttaşın taneyle yumurta aldığı günümüzde; Bazı yazıları gülümseyerek, düşünerek, şaşırarak, inanamayarak okuyoruz.

Hemen sonra gerçeklerle yüzleşiyor, bazen yazıları okurken, bazen haberleri izlerken çiğnediğimiz her lokmanın ağzımızda büyüdüğünü, içtiğimiz her damla çayın ya da kahvenin boğazımızı yaktığını, gözyaşlarımızın sicim gibi aktığını görüyoruz. Özetle bazı yazı ve haberler belleğimize de yüreğimize de mıh gibi çakılıyor…

Bu arada açık ara önde giden başarılarımız da var. Olmaz mı?

Misal! İthal ürün kervanına balıkları da kattık. CB gece yarısı yayınladığı bir kararnameyle bazı su ürünlerinin sıfır gümrükle ithal edilmesine izin verdi. Oralara gitmesek de, oraları görmesek de artık Alaska mezgiti, Afrika levreği, Hindistan kalamarı, Somali midyesi, Gine mercanı yiyeceğiz. Daha ne isteriz!

Açlık sınırı 8 bin liraya, yoksulluk sınırı 23 bin liraya dayanmışsa da! Banyoya kum saati koyarak, kombinin derecesini indirerek, fırın kapağını açık tutarak, saçları havlu ile kurutarak tasarruf yapın diyen enerji bakanlarımız var. Daha ne isteriz?

Yaşanabilir şehirler 2022 raporuna göre Avrupa’da Viyana 99.1 puanla en yaşanabilir kent olurken; Gözbebeğimiz İstanbul, 57.7 puanla listede son sırada yer aldı. Rapora göre yaşanabilir kentler liginde sonuncu olmamızın pek çok nedeni var. Sıralamaya çalışırsak; son yıllarda milyonları aşan mülteciler, hayat pahalılığı, suç oranlarındaki artış, geçim şartları, altyapı, sağlık hizmetleri, siyası istikrar, sosyal ve kültürel hayata müdahale vb. Yetmez mi? Yetmez! Ancak bakana göre turizmde rekorların üstünde bir yıl olacak!

Biter mi? Bitmez! İngiltere bize 123 milyon kilogram plastik çöp gönderdi. Avrupa’nın en çok plastik atık ithal eden ülkesiyiz. Son yıllarda Avrupa’dan gelen turist sayısı azaldı. Şimdi soralım? Avrupalı niye gelsin? Ve biz neden onların çöplerini alarak pek çok alanda son sıralarda yer almayı hak edelim?

Sırada kısa bir eğitim notu var…

Yüzde 31’e çıkan genç işsizlik, taşra üniversitelerine ve tabela üniversitelere ilgiyi azalttı. Bazı bölümlerin birinci sınıflarında tek bir öğrenci yok. 2022- 2023 akademik yılında onlarca fakültede birinci sınıf açılmayacak. Hoca var, personel var ama öğrenci yok…

Örneğin Zonguldak Bülent Ecevit üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği için 31 öğrenci kontenjanı açılırken 2 öğrenci yerleşti. Yüzde 93’ü boş kaldı. İki öğrencisi olan sınıfta ders anlatmak, eğitim görmek nasıl bir duyguysa artık…

Sözcü’den Sultan Uçar yazdı. Sahte ilkokul, ortaokul, lise ve üniversite diplomalarından sonra kredi kartına 10 taksitle yüksek lisans ve doktora tezi satışları da başlamış. Yani sahte diploma ve intihalden sonra, kâğıt üstü üniversitelerden lisans, yüksek lisans, doktora diplomaları ithal yoluyla da dolaşıma girmiş. Daha ne isteriz? Destan yazmaya devam…

Önemli not: “Yönetimin icraatları hakkında ne düşünüyorsunuz, 20 yılın özeti nedir?” Sorusuna “İnşaatlar iktidarı, doğayı yağmalamak, ayrıştırıcı dili öne çıkarmak, yapılanlara göz yummak, kadını ötekileştiren tohumlar atmak, yaşam hakkına saygısızlık yapmak, kültürü ve sanatı yok saymak diyebiliriz” şeklinde sürdüren gençlere bakınca!

Daha önemli not: Açık öğretimde okuyan gencin; “Bundan 5 yıl sonra kendimi hiçbir yerde göremiyorum. Burada gerçekten değer gördüğümü hissetmiyorum, fırsatım olsa yurtdışına koşa koşa giderim.” Şeklindeki cevabına bakınca!

Son bir not: Bazen duygu ve düşünceler topluma fazla gelebilir. Ancak bazı sözler belleklere hep asılı kalmalı. Netice derseniz daha doğrusu neticelerden sadece biri derseniz? En iyisi genel modaya uyarak, havada asılı kalan soruların cevabını havada bırakmak…

Tüm yazılarını göster