Bu hafta yine dolu dolu geçti! Tartışılan bağışlar, TÜRGEV, TÜGVA, ENSAR, TÜRKEN gibi çok özel vakıflara KIZILAY ve BAŞKENTGAZ gibi hayırseverliğe doyamayanların eliyle aktarılan milyonlar! Yolsuzluk ve yozlaşmanın geldiği yer! İş kazalarında ve işçi ölümlerinde dünya rekoru kırarken bir zamanların ekonomi bakanının insanın içini açan; “İş kazaları medeniyet göstergesidir!” şeklindeki sözleri…
Kupon arsa almaya devam eden Katarlı zenginler! Suriyelileri kahraman ilan edip, “verdim gitti!” diyerek verilen vatandaşlıklar…
Genç işsizliğin yüzde 30’a vardığı ülkemizde; Kızılay başkanının 26 yaşındaki oğlunu başkan yardımcılığına atarken, AKP Şanlıurfa vekili olan kayınpederin damadına takı yerine makam hediye edip onu daire başkanı yapması…
Her zaman çok büyük düşünen CB’ın, olup biten harcamalar ve toplanan vergilerle ilgili; “Harcanması gereken yerlere harcadık. Bu tür şeylerin hesabını vermeye zamanımız yok!” şeklindeki açık ve net ifadesi…
Sağlık Bakanının; “Biz sağlıkta dünya çapında önemli bir noktadayız!” şeklindeki iç açan ve gurur veren sözleri…
Kızılay Başkanının sadece bizim ülkemize değil, dünya ekonomi literatürüne altın harflerle kazınacak; “Bunun adı vergi kaçırmak değil, vergiden kaçınmak!” şeklinde özetlediği açıklaması…
Sayıları 5.3 milyonu bulan Suriyeli konuklarımızı ağırlamak ve hizmette kusur yapmamak için harcanan 40 milyar dolar parayla 30 büyük fabrikanın yapılacağı gerçeği! Fakat bu paranın aslında 80 milyar dolar olduğunun ağız uçuklatan itirafı…
Laf üzerine laf üreten, zam üstüne zam yapan yöneticilerden; Yüklenici firmaya yılda 25 milyon araç geçiş garantisi verilen ve fakat 5 milyon aracın geçtiği Avrasya tüneli için “yüzde 56 zam daha yaptık, çevre vergilerini de artıracağız” müjdesi…
Ve artık çok renkli, çok dilli bir cazibe merkezi olan ülkemizden insan manzaraları!
Atlasta yerini dahi gösteremeyeceğimiz pek çok ülke yurttaşı artık ülkemizi mekân tutmuş. Şöyle bir bakarsak;
Myanmarlı, Eritleli, Sri Lankalı, Cezayirli, Libyalı, Afgan, Ruandalı, Kongolu, Ugandalı, Nepalli, Moritanyalı, Burkina Fasolu, Vietnamlı, Bangladeşli, Somalili, Ganalı, Etiyopyalı, Kamerunlu, Ruandalı, Togolu, Tunuslu, Tanzanyalı, Çinli, Kenyalı, Afrikalı, Senegalli, Özbek, Ukraynalı, İranlı ve zaten 5 milyonu aşan Suriyeli…(Onlarla hemhal, içli dışlı olduk diye geçiyorum)
Önümüzde ve arkamızda olup bitenlere bakarak konumuza dönersek!
Deprem önergelerinin AKP oylarıyla reddedildiği, suçun ve suçlunun sinsi hileler ve sisli bir hukuk ikliminde görmezden gelindiği, kötü yerlerde yapılan binaların, işlemeyen denetim mekanizmasının, uyulmayan imar planlarının, eksik ve kalitesiz inşaat malzemelerinin, kaçak yapılaşmayı davet eden imar aflarının altında imzası olanlar ne düşünür? Bunu mesele ederler mi? Dert edinirler mi yahut? Akıllarına gelince vicdan yaparlar mı ya da? Onu biz bilemeyiz!
Yazılıp çizilene göre bildiğimiz şu ki! Ülkemizde toplam 39 milyon konut varmış. İmar barışına başvuru sayısı ise 7.5 milyonmuş. Demek ki beşte biri yanlış yerde yapılmış ki böyle bir başvuruya gereksinim duyulmuş. Neyle barış niye barış deyip, barışın içine bakarsak? Önümüze şöyle bir tablo çıkıyor. Kaçak yapıyla, çürük yapıyla, ruhsatsız yapıyla, denetim dışında inşa edilmiş yapıyla, imar planı dışına çıkmış yapıyla barış sağlamakmış işin aslı ve faslı! Ondan sonra gelsin Elazığ, Gelsin Malatya, gelsin içişleri bakanına göre 7.5’la İstanbul ve sıradakiler…
Son söz: Mizah ve izah yeteneğiyle dikkat çeken yöneticilerin ne diyeceğini, ne düşündüğünü artık klasikleşen bir ifadeyle sormak isterim? Sizce bu ülkeyi yönetenler bu sorunları neden hiç dert etmiyor olabilir? Hakikaten çok merak ediyorum.