Düşler, gerçekler, yaşananlar, yaşatılanlar, gelecekte yaşanacaklar arasında gidip gelirken yazıya TÜSİAD başkanının; “Geçen yıl başlayan krizle genç işsizlik yüzde 25’e tırmandı, olabilecek en büyük ve yenilmesi en zor risk gençlerin umutsuzluğudur. İktisatta mucizeler yoktur, ekonomiye güven vardır.” Sözleriyle başlamak istedim…
Halkımız borç batağında, milyonlarca kişi aldığı kredi borcunu ve kredi kartı borçlarını ödeyemiyorken, bu durum intiharlara neden oluyorken, işsizlik, yoksulluk, açlık, umutsuzluk faciaya dönüşmüşken aklıma bugünlük başka konu gelmedi…
Geliri giderini karşılamadığı için; ağır geçim sıkıntısı çeken milyonlarca insanımız yeterli beslenemiyor, yeterli ısınamıyor, yeterli barınamıyor, yeterli eğitimi alamıyorken aklıma başka konu gelmedi…
Öldürücü virüs sınırımıza dayanmışken, tehlikeli savaş kapımızı çalıyorken, deprem korkusuyla yaşıyorken, başta adalet olmak üzere birçok sorunumuz ve krizimiz varken aklıma başka konu gelmedi…
“İtibardan tasarruf edilmez!” düşüncesiyle Ahlat’ta ve Göcek’te doğayı katletme pahasına saray inşaatları devam ederken, bu arada emeklinin ikramiyesine, emekçinin kıdem tazminatına kadar göz dikilirken aklıma başka konu gelmedi…
Diplomatik başarılarıyla övünenlerin; önce biz, sonra ben, daha sonra şahsım diyenlerin; öncelikle ülkemizin ekonomisini, eğitimini, iç ve dış ticaretini, endüstrisini, dışişleri politikasını görüp değerlendirmesi ve çemberin giderek daraldığını görmesi gerektiğini düşündüğüm için aklıma başka bir konuyu yazmak gelmedi…
Yönetim benden olan ve olmayan ayrımı yaparak belediyelerde yanlı ve yanlış hizmetlere kalkarken, kerpiç duvarlı yoksul evlerde şehitliğe dair acılı ama gururlu ağıtlar yakılırken, hele de sorular karşısında şaşıran ve öfkelenenler her şeyi oldubittiye getirirken aklıma sadece bu konuyu yazmak geldi…
Değişik hamlelerle, farklı manevralarla, özel ve kişisel çıkışlarla, sık sık yapılan müdahalelerle ekonominin düzlüğe çıktığı görülmediği için, “bazı konularda kandırıldık diyenlerin sözüne kanılır mı?” diye soranlar arttığı için aklıma başka konu gelmedi…
Sağlam bir gerçekliğe dayanmayan, günü kurtaran argümanlarla yönetilen ülkemizde; ülkenin soluk alabilmesi, çekilen acıların dinmesi için çıkar hesabı yapılmadan bir öz disipline ihtiyaç olduğuna inandığım için aklıma bu konu geldi…
Suriye konusu, Libya operasyonu, Korona virüsü, önlenemeyen dolar- altın artışı, yağmur gibi yağan zamlar, 10 hastane parasını bir yılda yutan efsane şehir hastaneleri, DİB’in ağız uçuklatan masrafları gibi harcamalarla mucizeler yaratıldığına inanıldığı ve fakat ekonomiye güven kalmadığı için aklıma bu konu geldi…
13 milyona yakın emekli ay sonunu getirebilmek için, borçlanarak ve ödeyemeyerek geçim savaşı verirken, işsizlikten, yokluktan, açlıktan, borçtan kaynaklanan intihar haberleri artarken, mutfaktaki yangınla baş edemeyen kadınlar “altın günü yerine sıvı yağ günü” yaparken aklıma başka konu gelmedi…
Hele de ekonomiyi batıran anlamsız yatırımlar alıp başını gitmişken, büyüklük merakı, bol harcama isteği, kibir, azamet, ihtişam, hesapsız kitapsız harcanan paralar tavan yapmışken aklıma başka konu gelmedi…
Özetle kendilerine göre 10 üzerinden 10 şeklindeki müthiş yönetim başarılarıyla yeri göğü inletenlerin bu sorunun farkında olmadığını, ya da önemsemediğini özel olarak merak ettiğim için biraz da not düşmek adına aklıma bu konu geldi…
Daha başka ne kaldı diye sorduğunuzu duyar gibi oluyorum. Haklısınız…