Her konuyu , her koşulda şekil şarta uydurmada rakip tanımayan, her daim tabanına göz kırpan, her işe bir kılıf bulan ve uyduran, her konuda söz sahibi olan, bağırıp çağırmaktan, her an ve her yerde konuşup durmaktan yorulmayan bir yönetim şans mıdır? Şaka mıdır? Kader midir? Ona tarih ve işin uzmanları karar verecek sanırım…
Konuyu tarihe ve arşivlere bıraktıktan sonra hesabını tutamadığımız, hesabını veremediğimiz bunca kıyım, onca haksız uygulamaya ve dünden bugüne nelerin değiştiğine yine ve yeniden göz atalım…
Efendim! Eskiden kasveti dağıtan bir Türkiye’ye sahiptik, dertlerimiz tavan yapmadığı için inceden inceye türküler mırıldanır, yarınlara ait hayaller kurardık. Rahattık…
Bir zamanlar bakışları yüce gönüllü, kendileri alçak gönüllü, duruşu sağlam- başı dik yöneticilerimiz vardı. Onlardan “bana hak, sana yassak” sözünü duymazdık. Mutluyduk…
Yıllar önce bizi yönetenler, devletin taşıyıcı unsurlarını yerle bir etmez, her gelene kapıları sonuna kadar açarak ülkenin demografik ve sosyolojik yapısını çökertmez, dış politikanın yönünü, dengesini, güvenirliğini, öngörülebilirliğini kaybetmek istemezdi. Güvendeydik…
Yıllar önce ailelerimiz ve hocalarımız bize; “Vazgeçmezsen yenilmezsin!” derlerdi. Onlara güvendiğimiz için inanır, uygulardık…
Derken yavaş yavaş, alıştıra alıştıra bugünlere geldik. Artık durup durup ayar çekmek, bağırıp çağırmak, komşuların içişlerine karışmak, aralarındaki sorunlarda üstümüze hiç vazife olmadığı halde taraf olmak, onlara akıl vermeye kalkışmak “Bizi, biz neymişiz be abi!” noktasına getirdi. Tedirgin olduk…
Hukuka karışan, yargıya buyruk yağdıran, akademik dünyayı küçümseyen, satılmadık kaynak bırakmayan bir döneme geldik. Rahatsız olduk…
Adına ister idarecilerin işgüzarlığı deyin, ister yöneticilerin talimatı deyin yasalara güven kalmadığı için! Güven duygumuzu ve huzuru yitirdik…
CB ve arkadaşlarından; “Sandık demokrasinin namusu, milletin onurudur. Mesele bu ve çok basit. Çaldılar!” sözünü işittik. İrkildik…
Eski bakan, eski başbakan, yeni İBB adayından sık sık; “Çaldılar” sözünü duyar olduk. Sarsıldık…
Özetlemem gerekirse; size güzel şeylerden söz etmek isterdim ama! 120 bin hemşire, yüz binlerce öğretmen atama bekliyorken, 100’e yakın öğretmen atanamadığı için intihar etmişken, iş bulamayanlar kendilerini benzin döküp yakıyorken, üretim yüzde 13 azalıp, ihracat yüzde 8’e düşmüşken, son 15 yılın en yüksek gıda enflasyonuna ulaşmışken, işsizlik rekora koşarken, damat bakan 2.5 milyona iş bulacağı sözünü unutmuşken, CB’nın; “Bunlara şiddetli bir osmanlı tokatı indirme zamanı” sözünü kime söylediği anlaşılmazken güzel şeylerden söz etmek ne mümkün?
Yazıya noktayı Bişkek’le ilgili bir keşkeyle koyalım! Faaliyet alanlarında inşaat, eğitim, ticaret, gıda, mağazacılık, ahşap doğrama, dekorasyon, sağlık, yayıncılık, pazarlama gibi farklı alanlar bulunan, çok yönlü iş hacmine sahip bir grup, Bişkek’e 35 milyon dolar harcayarak cami yapmış. Camide aynı anda 20 bin kişi namaz kılabiliyormuş. İnsanın aklına ülkemizde de bir fabrika yapıp işsizliğe çare olsalardı demek geliyor..
Açıklama Notu: Bu yazı içsel bir monolog mu olur, alt metin diye mi okunur, işin arka planı diye mi görülür, bazı göndermeler mi içerir? Size kalmış ben buna itiraf diyorum.