Ülkemizin yoğun gündemi içinde, insanların günlük telaşı arasında deyimin tam anlamıyla ne uyku var ne durak! Adeta bin parçaya bölünüyoruz. Haberlere kulak kesildikçe nabzımızın yükselip kalp atışlarımızın hızlandığını, işimiz gereği konulara, başlıklara, alınan notlara, okunan yazı ve kitaplara, duyulanlara, anlatılanlara dalınca listenin uzayıp gittiğini görüyoruz. Tabii ki arada unutulanlar, atlananlar oluyor, kayda değer görülmeyenler çıkıyor, tam üzerine eğilecekken yumuşak vücut çalımlarıyla işin içinden sıyrılanlar, sert manevralara başvuranlar oluyor. Böylece liste yine ve daha çok uzayıp gidiyor…
Hani hep hatırlanan, daha doğrusu hiç unutulmayan sözler vardır ya! Benim unutamadıklarımın başında bir zamanlar bir rektör; “Okuma oranı arttıkça beni hafakanlar basıyor. En tehlikeli kesim okuyan kesimdir. Ben cahillerin ferasetine inanırım!” demişti ya! Bunu diyen rektördü ya! İşte o sözü unutamıyorum! Nokta…
Güne ve gündeme döndüğümüzde! Kuşkusuz ki; Savaştan, yıkımdan, zulümden, bombadan, kaçan çaresiz insanların hepsinin ayrı bir trajedisinin, zorlayan yaşam öykülerinin, dramatik hayatlarının olduğunu kabul ediyoruz. Tıpkı başlıktaki özlü sözün vurguladığı gibi ağzına geleni söyleyen hünerli yöneticilerin, “hep ben, yine ben, daima ben” diyenlerin günün birinde hayal bile edemeyeceği sözler işiteceğini kabul etmemiz gibi…
Tıpkı konuyu işin uzmanlarına havale edip, sözü onlara bırakmadan önce güven endeksinden somut bir örnekle devam edip “sözleri soru işaretleriyle dolu yöneticileri!” dinlerken gözlerimizi açmamız gibi…
Tıpkı vereceğimiz örneklere daha çok dikkat çekmek için konuyla ilgili izlenim ve notlara sık sık dönmek gibi…
Ne diyor CB; “19 yılda Türkiye’deki asırlık ihmalleri, geri kalmışlıkları, hak ve özgürlük eksikliklerini giderdik. Türkiye’yi gelişmiş ülkeler ligine kadar getirdik. Hedef 2023, 2053, 2071 vizyonudur.” Bu sözler, bu vaatler hem umut veriyor, hem herkesi yakından ilgilendiriyor, hem de hepimizin göğsünü kabartıyor! Hele de açlık sınırının 2.903 TL, yoksulluk sınırının 9.533 TL olduğu bir ülkede!
Hele de önce Suriyeli mültecilerin, ardından Afganların ülkemize akın akın gelmesi sonucu ülke nüfusunun yüzde 15’inin göçle gelen mültecilerle dolduğu bir dönemde! Hele de halkın gergin, işsizliğin büyük, ekonominin küçük, konukseverliğin ise yerini kızgınlığa ve kaygıya bıraktığı bir ülkede!
Hele de CB’nin; “Zayıf ülke olmadığımız için mültecileri alıyoruz, almaya devam edeceğiz!” dediği bir ülkede! Hele de ülkemizin neredeyse eğitimli işsizler ordusunun bitip tükenen hayalleriyle meşgul olduğu bir dönemde!
Hele de işsizlik oranının en iyimser tahminle yüzde 12’ye, genç işsizliğin yüzde 23.1’e ulaştığı bir ülkede! Hele de Adıyaman ve Şanlıurfa’da 12 kişilik temizlik kadrosuna yarısı üniversite mezunu 14 bin kişinin başvurduğu bir ülkede!
Hele de Yargıtay’da 3 milyon dosyanın, mahkemelerde 45 milyon davanın, 23 milyon icra dosyasının olduğu, her 8 kişiden birinin mahkemelik olduğu bir ülkede! Hele de çağ atlayan, şaha kalkan, batıyı kıskandıran bir ülkede!
Hele de tarlada çalışmak üzere 7 fındık işçisi alımı için 1’i doktoralı, 2’si yüksek lisanslı, 3’ü lisans mezunu, 1’i de iki üniversite mezunu gençlerin sıraya girdiği bir ülkede! Hele de amaç üniversite açmak mıdır? Yoksa kaliteli bir eğitimle iyi yetiştirerek gençleri iş sahibi yapmak mıdır sorusuna cevap aranan bir ülkede!
Hele de yönetimin sık sık; “Karadeniz’de doğalgaz bulundu” müjdesinden sonra doğalgaza daha sık zam yapıldığı bir ülkede! Hele de yaygın deyimle “üç güne kalmaz unutulur” dediğimiz her olaydan sonra üç güne kalmadan her şeyi unuttuğumuz ve fakat bunca şeyin yaşandığı bir ülkede!
Hele de CB’nin bile sonunda dayanamayıp bunca işi, gücü, seyahati, konuşması, yoğun görevleri arasında oturup; “Daha Adil Bir Dünya Mümkün!” adlı kitap yazmayı göze aldığı bir ülkede!
Hele de bazı soru işaretlerini şıp diye kesecek böyle kapsamlı bir kitabın zorlu bir süreçte ve ABD’ye gitmeden önce bizzat CB tarafından kaleme alınarak, İngilizce, Fransızca, Almanca, Arapça, İspanyolca ’ya tercümesinin yapılacağı bir dönemde!
Hele de başta güven olmak üzere her yerde her şeyin yer değiştirdiği, ülkesini sevenlerin ülkesinden göçtüğü bir dönemde “Daha Adil Bir Dünya Mümkün” adlı bu kitap gerek konusu, gerek yazarından ötürü Nobel almazsa şaşılır…