Not alan ve not veren bir disiplinden geldiğim için hazır sömestre tatili yaklaşmışken sanatsal değil de siyasal bir karne hazırlayayım dedim!
Aralarında dev şehir hastanelerinin, kuş uçmaz kervan geçmez yerlere yapılan hava limanlarının, kek ve çay ikramsız(!) millet bahçelerinin, AVM ve beton merakının neden olduğu yeşil alan talanının da bulunduğu hesapsız kitapsız yatırımların ülkemize ve bütçeye neye mal olduğu ortada!
Ruhsatsız, izinsiz, kontrolsüz, denetimsiz yurtların, derneklerin, vakıfların, merdiven altı kursların nelere yol açtığı ortada!
Saygı yüklü cümlelere, düzeyli, uzlaşmacı sakin güce, güvenilir müzakere ustalığına, kaliteli ifadelere, ötekileştirmeyen sözlere, demokratik olgunluğa, insani değerlere ne derece özlem duyulduğu ortada!
Birlikte anılmaması gereken sağlık ve şiddetin sık sık yan yana gelmesiyle, hak edilen ücretin verilmemesi sonucu; istifa ya da emeklilik yoluyla kamu hastanelerinden ayrılan ve sayıları 2 yılda 10 binlere yaklaşan hekimlerin bu zorlu süreçte yarattığı boşluk ortada!
Ekonomik belirsizliğin, düşük ücretlerin, yağmur gibi yağan zamların, en temel gıdaların bile insanların alım gücünü zorlayan, (aslında zorlamaması gereken!) fiyat artışlarının cinayetten, boşanmaya, parçalanan ailelerden intiharlara kadar yarattığı sonuçlar ortada!
İnsanların bagajlarını yoklayan, sinirlerinin sınırlarını zorlayan, ajandalarını yerle bir eden, strese, ilaç kullanımına yol açan belirsizliğin, kaosun ve ondan beslenenlerin neden olduğu toplumsal travma ortada!
Cumhuriyetin kalelerinin Ortadoğu şeyhlerine, emirlere, prenslere, sultanlara, krallara, babalar gibi satılmasının yarattığı işsizlik, umutsuzluk, arayış, göç isteği ortada!
Yıllardır “terbiye, edep, adap” diyenlerin, TBMM kürsüsünü ringe çevirip sergilediği şov ortada!
TIR’lar dolusu nefret, yıllarca unutulmayacak hakaret, çocuk mamasının bile kilit altına alındığı bir memleketin geldiği ve getirildiği yer ortada!
Vadesi gelen borcunu ödeyemeyenlerin, bir başkasına kefil olanların, evini satıp kiraya çıkanların, evi kentsel dönüşüme gidenlerin başına gelenler ortada!
Yıkılan hayallerin, yaratılan umutsuzluğun ve korkunun, yayılan kaygının, çekincelerin, itirazların, itirafların, iftiraların nelere yol açtığı ortada!
Konu Suriye, Katar, Afrika, Cibuti, Somali gibi ülkeler olunca elini taşın altına cömertçe sokan ülkemizin BM Küresel Yardım Raporuna göre “dünyanın en cömert ülkesi” ilan edilmesinin yaşattığı(!) gurur ortada!
Sırtında zamların, yoksulluğun, adaletsiz gelir dağılımının tüm yükünü taşıyan ama temel gıda maddelerinin yanına bile yaklaşamayanların çektiği çile ortada!
Temel kazan, imza atan, denetleyen, ruhsat veren, özetle ihmali olan kişi ve kurumların yüzünden sevdikleri toprak altında, anıları enkaz altında kalanların verdikleri hukuk mücadelesinde geldikleri nokta ortada!
Dövizin düşmeyen ateşinin, OECD raporuna göre en derin yaşlı yoksulluğu liginde dünyada 4.sırada oluşumuzun, 10 gençten sadece 3’ünün istihdamda oluşunun, enflasyonun, işsizliğin, alım gücünün düşmesinin, akşamdan sabaha değişen fiyatların, iflasların, borçların ekonomik sonuçları ortada!
Dünyanın tüm yükünü omuzunda taşıyan babaların, evin tüm yükünü sırtına yükleyen anaların, torununa harçlık veremediği için burnunun direği sızlayan dedelerin, büyük hayallerle bitirdiği okulundan aldığı diplomayı duvara asıp umutsuzca bakan gençlerin, tüm yorgunluğuna rağmen sabaha kadar tavana bakanların çektiği sıkıntı ortada!
“Bugün çocuğumu okula aç gönderdim!” diyen annelerin, “Babam işsiz, borç bularak beni okutmaya çalışıyor!” diyen evlatların, bardakla yağ, bayat ekmek, çeyrek lahana, yarım simit, taneyle meyve alanların, kira, elektrik, doğalgaz, su telefon faturaları karşısında ağaran saçları, sıkışan yürekleri ortada!
“İlerde büyük bir bilim insanı, astronot, mimar olma projemi değiştirdim. Büyüyünce ilk iş olarak karnımı doyuracak kadar yemek yemek istiyorum!” şeklinde konuşan iki çocuğun Behiç Ak’ın çizgilerine konuk olması ortada!
Ben yaparsam kimse bilmez, kimse görmez, kimse anlamaz!” diye diye yıllardır hesaplı kitaplı sistemli unutturmaların, yok saymaların, anlamak istememelerin, görmemelerin, bilmemelerin tüm değerleri buharlaştırıp darmadağın etmesinin vahim sonuçları ortada!
Atatürk’ün emaneti olan Cumhuriyete dört elle sarılmak varken; O’nun açtığı aydınlık yoldan sapmanın, o ışığa sırt dönmenin, cumhuriyetin kuruluş felsefesini reddetmenin, fabrika ayarlarını, taşıyıcı kolonlarını yıkmanın ödettiği bedeller ortada!
Hal ve gidiş böyle iken, şimdi gel de kanaat notu kullanarak geçerli karne notu ver! İyisi mi kurul kararıyla “okuldan uzaklaştırma” vererek bu işe nokta koyalım. Ne dersiniz?