Hiç bitmedi şu dış güçler kavramını kullanmanın dayanılmaz hafifliği…
Öyle bir kutu ki içine her şey yerleştirilebilir.
Tüm ekonomik ve siyasi başarısızlıkları at içine, daya birkaç süslü cümleyi ve sakız gibi çiğne. Hatta durmadan yap bunu.
Az gelişmişliğin bir hastalığıdır o. Enflasyon mu yükseldi, hemen aç pandoranın dış güçler kutusunu. Döviz piyasasında ipler elimizden kayıp gitti mi, suçla hemen paranın sahibi olan ülkeleri… Hatta bağırarak, yüksek ses tonuyla ifade et ki, insanların kafasında soru işaretleri de çoğalsın.
Kriz fazla mı uzadı, devam et. Her gün vurgula bu güçlerin ülkeye yaptıkları sinsi planları. Üstüne üstlük bir maliyeti de yok.
Yok, çünkü modern ekonomilerde bu tür saçmalıklara ayıracak ne zaman vardır ne de enerji. Karşılık vermeye tenezzül bile etmezler ama yazarlar bir yere. Esasında tüm bunların saçma ve bahane olduğunu hem onlar hem de sloganı atanlar çok da iyi bilirler ama...
YOK ÖYLE DIŞ GÜÇLER
Ekonomideki yaklaşım ve modellere göre, dış ticaretten teknolojik gelişmeye olanak veren ülkelerarası etkileşimde tüm tarafların faydasının arttığı kanıtlanmıştır. Bunun yanında, ülkelerin birbirlerine karşı olumsuz ilişkilerinin ise tüm taraflara zarar verdiği açık bir şekilde ortaya konmuştur.
Bunun sağlaması aslında çok da basittir. Buyurun döviz kurunu, makroekonomik dengeleri ve tüm diğer mikroekonomik değerleri derinden etkileyen dış ticaret verilerini yakından inceleyelim. Hatta çok da derine inmeden ihracat ve ithalatta en büyük 10 ülkenin ismini sıralayalım.
En çok ihracat yaptığımız 10 büyük dış ticaret ortağımız Almanya, ABD, Irak, Birleşik Krallık, Rusya, İtalya, İspanya, Fransa, Hollanda ve İsrail’dir.
İthalatta ise bu ülkeler Rusya, Çin, Almanya, İsviçre, ABD, İtalya, Fransa, Güney Kore, Hindistan ve İspanya’dır.
Şimdi önemli olan soruyu soralım. Bunların hangisi dış güçler denen grup içindedir. Esasında ekonomik olarak hiçbiri, zira hem ihracat hem de ithalat ortakları içinde tüm gelişmiş ülkeleri görme olasıdır.
Hal böyleyken ihracat ve ithalat gelirlerini artıran, diğer ülkelerin potansiyel olarak bir pazar olduğu gerçeği ile karar vericilerin gür sesle ifade ettikleri “dış güçler ekonomimize saldırıyor” yaklaşımı bir propagandadan öteye gitmemektedir. Öyle bir propaganda ki, etkinliği eğitim ve bilgi seviyesinin yerlerde süründüğü bir ülke içinde her zaman değeri olan cinsten…
ENFLASYON GERÇEĞİ
Eylül ayı enflasyon oranları çeşitli kurumlar (ENAG, TÜİK ve İTO) tarafından açıklandı. Yapışkan ve yüksek oranlara ulaşmış enflasyon gerçeği daha uzun yıllar cüzdanımızı ve gelecek için biriktireceğimiz/biriktireceğimiz varlıkları derinden etkilemektedir.
Bildiğimiz üzere, her zaman olduğu gibi bu yılsonunda da ücretli çalışanların reel gelirlerini (enflasyondan arındırılmış) yakından ilgilendiren enflasyon farkı belirlenecek. Bu kapsamda sözde en yüksek artışların gerçekleştirileceği karar vericiler tarafından daha şimdiden dillendirilmeye başladı.
Öte yandan, ortada bir matematiksel illüzyon var. 2021 Kasım ve Aralık aylarındaki aylık enflasyon verileri çok yükseklerde geldiği için bu yılın sonunda ilgili ayların aylık enflasyonları örneğin yüzde 5’er olarak bile gerçekleşse, 2022 yılı enflasyonu şu anki değerlerin altında gerçekleşebilecektir. Bu tüm kurumların enflasyon verilerine yön verebilecektir.
Bu durumun gerçekleşmesi durumunda, yılsonu ücret artışları da yıl içinde yaşanan en yüksek orandan daha düşük bir yapıda gerçekleşecek ve hayat pahalılığını omuzlarında hisseden ücretlilerin hayat standardında düşmelere neden olabilecektir.
Bu nedenle tüm kanun yapıcılara bir önerimiz olacak… Toplumsal ilerlemenin temeli olan harcama gücünü artırmak için, yılın hangi ayında ücretlere enflasyon farkı veriliyorsa, bu oranının son 12 ayda gerçekleşen yıllık enflasyon oranından az olmamasının garanti altına alınması zorunludur. Hatta bunun bir yasal çerçeveye oturtulması da oldukça önemlidir.
Aksi olursa, matematiksel illizyon toplumsal yarayı derinleştirir.