Kim bu, nedir bu derseniz? Yazı okunmalı deriz!

Neşe Doster Yazar nesedoster@yahoo.com

Ne çok şey aksıyor, hem de ne fena aksıyor ülkemizde değil mi? Rekorlara rekorlar ekleniyor! Cari açık tüm tedbirlere rağmen düşmüyor, piyasanın ateşi bi türlü sönmüyor, dövizin yükselişi durdurulamıyor, ihracatla övünürken ithalata bakılmıyor! Bu arada dış ticaret açığı 77 milyar doları buluyor. Bize göre “zam”, yönetenlere göre fiyat ayarlaması mutfakta yangına neden olurken, iktidar “istikrar sağlandı” diyor! Yükselen dolara, inmeyen işsizliğe, hız kesmeyen zamlara rağmen halkın mutlu -mesut olduğu iddia ediliyor.

Bir grup “reis!” diye sokakları inletirken, Atatürk sevdalısı kalabalıklar tüm karşı çıkışlara rağmen; O’na hiç kimsenin yok edemeyeceği bir bağlılık ve Cumhuriyet değerleri kararlılığıyla, “boşuna uğraşmayın bu sevdadan vazgeçmeyiz, biz buradayız” diyor.

Hal böyle iken ve gündem böylesine yoğunken bu satırların yazarı Eskişehir’deki katliama giremiyor. Mersin’deki soruna değinemiyor. Şeker Fabrikalarının haraç mezat satışını bir kez daha vakit bulup yazamıyor! Bazen çocukluk anılarını, bazen gezi izlenimlerini yazmanın geldiğimiz aşamada safça olduğunun farkında olmasına rağmen arada bir nefes almak iyi gelir diye düşünüyor.

Yazarın yazıp çizerken ve kendinden söz ederken sıkıntı duyduğu doğru! Hocalarının ve usta kalemlerin bu konudaki nasihatlerini unutmadığı da doğru! Ancak gittiği yerlerde karşılaştığı ve gördüğü kimi yurttan, kimi okuldan, kimi memleketten, kimi meslekten olanların anılarını yazmamak, onlardan söz etmemek doğru olmuyor. Onları yazmak, onlara yazmak varken, onlardan söz etmemek ayıp oluyor. Demem o ki; arada sırada altın günü, dolar günü, kabul günü gibi bizim de dost ve arkadaş ağırlama gönümüz olsun! Sizlerde yazdıklarımıza hak veriniz, öfkemizi- kederimizi- özlemlerimizi ve vefamızı paylaşma isteğimizi hoş görünüz!

Bu havalı girişten sonra(!) acep diyorum şu gökyüzünün altında ondan daha büyük bir deha var mı? Her şeyi bilen, her şeyi hesaplayan, her konuda konuşan bir yöneticiyle çalışmak ne büyük şans yakın çalışma arkadaşları için! Onlar adına düşünen var, konuşan var, planlayan var, açıklayan var, karar veren var, yorulan var, gece gündüz koşturan var daha ne olsun!

Örneğin AKP genel başkan yardımcısı; “Medyada tekelleşme bitti. Kesinlikle söylüyorum, artık çok sesli bir medya var. Geçmişe göre çok sesli bir Türkiye var” buyurmuş. İlgili şahıs, partisinin bu değerli görüşlerini açıklayarak kalpleri kazanmaya, bizi şaşırtmaya devam ede dursun, bu açıklama üzerine şaşırmayanlara şaşırarak hazretlerin açıklamalarını sürdürelim!

Sıradaki örnek, kadınları sahneden indiren TBMM başkanından! Şimdi de; “Abdülhamid’den sonra duraklama devri geçirdik, şimdi muhteşem bir dönemdeyiz. Bütün emek verenlerden Allah razı olsun” demiş. Kahraman bey, 16 yıl önce Türkiye Ortadoğu’nun yıldızıydı dememiş, diyememiş. 50 yıl önce Türkiye, bölgesinin huzur adasıydı demeyi unutmuş. Hele de 57 yıllık yaşamını, milletine adayan bir liderin, büyük Atatürk döneminin dünyanın pek çok ülkesine esin kaynağı ve rol model olduğunu ise hatırlayamamış! Cumhuriyet sayesinde bir yerlere gelenlerin iftira ve unutkanlığı ne acı ve anlaşılmaz değil mi?
Bu arada dillerden düşürmedikleri ve çağ atlattıkları Türkiye, sayelerinde siyasi istikrarla, güçlü iktidarla, durmadan artan milli gelirle bir başarı öyküsü yazmış! Öyle mi? İyiymiş doğrusu…

Not: “Keşke söylenmeseydi” dediğimiz o kadar çok şey var ki!

Önemli Not:
Dün 17 Nisan’dı. Yani köy Enstitüleri’nin kuruluş günü! Düşünmeyi, araştırmayı, öğrenmeyi, sormayı, sorgulamayı, eleştirmeyi, üretmeyi, paylaşmayı, dayanışmayı, yaratıcı ve özgüven sahibi olmayı, kadın-erkek eşitliğine inanmayı esas alan bu özgün kurumları! Irkçılığa, dinciliğe, mezhepçiliğe karşı çıkan, öz kültüründen beslenen ve çok yönlü özgür bireylerin yetiştirildiği bu özel kurumları anmak ve anımsatmak istedim.

Eğitim ve öğretim yerle bir edilirken nasıl anmam ki?

Tüm yazılarını göster