En basit bir ekonomik değer ya da terimi siyasi arenada sakız gibi çiğnemeye başladık.
Aslında bunu çoktan beri yapıyoruz. Terimleri eğip büküyor, kendi siyasi kazanım ya da olası getiri için yeniden tanımlama gayreti içine giriyoruz.
Bu terimlerin başında son günlerde enflasyon farkı, faiz, enflasyona ezdirmeme ve ücret artışları gelmektedir.
Diğerlerine geleceğim ama sanırım herkes en çok da şu enflasyon farkına, onun anlamının ne olduğuna takılıyordur…
İlk bakışta ekonomideki yaklaşım temel olarak enflasyonist açık olarak adlandırılabilir ama teoride enflasyon farkı tümcesine daha rastlamış değiliz.
Enflasyonist açık ve enflasyon farklılıkları belki anlama kapasitemiz içinde olan yaklaşımlar olabilir ama enflasyon farkı bambaşka yeni bir şey…
Enflasyon açığı (boşluğu) reel üretim gücüyle tam istihdamda olan (olması gereken) üretim gücü farkının pozitif olduğu durumu belirtir bize. Basit anlamıyla, şu anki reel üretimimizin uzun dönem tam istihdamı gerçekleştiren potansiyel üretim gücünden fazla olması durumunda talep baskısı ile oluşan enflasyon olarak bilinir.
Böyle bir durumda kamu harcamaları yükselirken vergiler çok düşük seviye ve oranda gerçekleşmektedir. Artan gelir seviyesinin yarattığı tüketim harcamalarının etkisiyle de artan enflasyon oranları kaçınılmaz hale gelmektedir.
Tamam, bunu anladık…
Gelelim enflasyon farklılıklarına…
Bu yaklaşım daha çok Avrupa Birliği gibi bir parasal ve ekonomik oluşum içinde ülkeler arası enflasyon oranlarındaki farklılığı ifade eder. Ülkelerin farklı tüketim ve yatırım özelliklerinden kaynaklanan bu tür farklı enflasyon oranları da aslında uzun dönemde yine birbirine yaklaşacaktır.
Sözün özü tüm bunlar çok açık bir şekilde ekonomik teoride yer bulmuşken, enflasyon farkı henüz tam anlamıyla anlaşılmış değildir…
Belki de tam anlamıyla bize özgü, yerli ve milli bir kavram olduğu için.
ENFLASYON FARKI YAKLAŞIMI
İstihdam piyasasında ücretlere yapılan/yapılacak zamların (beklenen) enflasyon oranına göre ayarlanması fikrine dayanıyor enflasyon farkı...
Şöyle işliyor…
Hükümet yetkilileriyle, işçi ve işveren sendikaları her yılın sonuna doğru bir masa etrafında toplanıyor. Sözde birbirleriyle büyük tartışmalar içine giriyorlar ve sonuçta da kaçınılmaz ortaklık, çalışanların zam oranını masada belirliyor.
Gelecek 2 yıl için anlaşma genel olarak beklenen enflasyon oranının da içinde olduğu bir bütünlük içinde gerçekleşiyor. Yani gelecek dönemlerin de beklenen enflasyon oranına göre zamlar şimdiden belirleniyor.
Hani sabit cümlelerle “ilk yıl şu kadar zam, ikinci yıl ise enflasyon beklentisine göre şu oran” yaklaşımı var ya, tam da o.
Buna göre her yılsonu geçmiş dönemin önceden belirlenen ücret zammını aşan enflasyon oranı kadar ücretlere zam yapılarak kayıplar (sözde) ortadan kaldırılarak, gelecek yılın beklenen enflasyonuna göre de yeni ücret artışları ekleniyor. Örneğin geçen yıl ücretlere yüzde 20 zam yapılmış ve sene sonunda enflasyon yüzde 36 olarak gerçekleşmiş ise o 16 puanlık fark ücretlere yansıtılarak gelecek dönemin beklenen enflasyonu oranı kadar da ek veriliyor.
NASIL BİR SARMAL Kİ BU?
Bu sarmal böyle ücretliler aleyhine devam ediyor. Yani çalışanlar (emekliler dahil) önce kaybediyor, sonra da resmi enflasyon verileri ve beklenen enflasyon oranı ile ücretleri şekilleniyor.
Sonuçta devamlı bir şekilde sabit ücretlerden kaynaklı olarak alım gücü azalıyor. İki temel nedeni var bu kaybın… İlki resmi verilerin hayat pahalılığını yansıtmaması, ikincisi de beklenen enflasyonun üç haneye ulaşacak yıllık enflasyona rağmen yüzde 7 civarında önceden resmi makamlarca ilan edilmesi benzeri yaklaşımlar. Gerçi bir de üçüncü nedeni de var… O, yılsonlarında masada yapılan 2 yıllık kalıcı anlaşma.
Bu haliyle neredeyse katı bir işgücü piyasası yaratılarak yine kalıcı bir fakirlik sarmalı gerçeği ortaya çıkmaktadır.
Kalıcı bir fakirlik ve özellikle de yüksek enflasyonun gerçekleştiği dönemlerde artan enflasyon farkı nedeniyle derinleşen yoksulluk gerçeği de çabası…
Karar vericiler zaten boşu boşuna kimseyi enflasyona ezdirmeyeceğiz demiyorlar… Önce bu yukarıda açıkladığımız şekilde gerçekleşiyor, sonra da söylemler havada uçuşuyor.
Hem de bedavadan…