Yakın tarihimizin sanırım hiçbir döneminde şu anki durumdan daha kötü bir barınma sorunun yaşandığı bir dönem olmadı.
Olmadı diyoruz ama gelinen durumu bile aratacak bir gelecek bizi bekliyor maalesef. Günümüzde, özellikle büyük şehirlerde artık ortalama bir ailenin yine ortalama koşullarda yaşayacağı bir evin kirası yaklaşık 10 bin lira civarındadır.
Peki, ev fiyatları?
Bu konuda genel tanımın tamamen değiştiği bir dönemi yaşıyoruz. 3-4 kişilik bir çekirdek ailede bu günden sonra kaç kişi çalışırsa çalışsın, ülkemizde bir ev sahibi olma hayali tamamen ortadan kalkmıştır. Diğer bir ifadeyle ücretler genel seviyesi artık mal edinimi için çok gerilerde kalmıştır.
Reel alım gücü son bir yıldan bu yana bizi yönetenlerin de açıkça gördüğü üzere inanılmaz derecede düşmüş, sofralarımızda et ve balıkla beraber salata ve meyve tabakları da yok olmaya başlamıştır.
Ortalama bir aile artık temel gereksinim için aile bütçesi üzerinde adeta bir tez yazmakta ve günlük hayat bu kapsamda ilerlemektedir.
DIŞ GÜÇLER BİZİ KISKANIYOR MU?
Bazı toplantılar için AB ülkelerinin birkaçında bulundum geçtiğimiz hafta. Doğal olarak sokakların nabzını da inceleme olanağı buldum. Bir küresel enflasyon dalgasının hafif yansımalarından başka insanların günlük yaşamlarında bir değişiklik yok. Bizde söylenen yalanların aksine her yerde bir bolluk ve enflasyonun üzerinde ücretlere yapılan artışlar var.
Mutlu ve olması gereken bir hayat tarzının sunumunu sağlama görevini kendinde üstlenen devletin birimleri bu standartları daha da yukarı taşımanın gayreti içindeler.
Özetle, insanımızın yaşadığı fakirlik ve üstüne üstlük yediği küfürleri düşündüğümüzde, kaybettiğimiz değerlerin önemini daha çok anlıyoruz. 20-25 yıllık ekonomik birikimini bir çırpıda kaybetmiş ücretlilerin durumunu, ev ve araba gibi gereksinimleri edinmenin hayal olduğu bir ortamı ve dahası gelecek umutlarını kaybetmiş bir toplum yapısına bürünmemizi göz önüne getirip bunu bir de AB ülkeleri ile karşılaştırdığımızda acıyı bir kat daha artırıyor.
Türkiye son 20-25 yılını kaybetmekle kalmadı, ele geçen tüm olanakları da harcayarak küresel ekonomik gücünü sıfırladı. Tüm toplumsal kazanımlarımız bir avuç insanın geleceğinin şekillenmesi için devlet gücü kullanılarak bilinçli bir şekilde başka yerlere aktarıldı.
İzini de takip edemedik bu kaynakların…
O iz yine devlet gücüyle saklandı bizden…
Her yıl yüzde 5 reel ekonomik büyüme ile yaratılan ek kaynaklar ortadan kayboldu. Elimizde bunu yapanların çokça övündükleri yatırımların sadece bize sunulan fotoğrafları kaldı. Diğer bir ifadeyle yeni yatırımların kaynağı olan yaratılan yıllık ekonomik değer toplumun değil, bir kesimin refahına eklendi.
Yani elimizde hiçbir şey kalmadı…
Bizi kıskanan dış güçler sloganı yetmedi zamanla… Yerini küfür ve sürekli hale gelen yalan aldı. Öyle böyle de değil… Dozunun da ayarlanamadığı türden.
Hikâye çoktan bitmişti ama hem ekonomik hem de toplumsal çöküntünün derecesinin sürekli arttığını belirtmemiz gerekir. Artık ne bir ekonomi politikası ne de diğerleri bu çöküntüyü düzeltecek güce sahip olamaz.
Yeni, yeniden temiz insanların karar verdiği bir yönetim toplumsal umutları yeşertebilir…
GEÇİM DERDİ
Ekonomideki böyle bir yıkımın göstergesini kira seviyesi, ücret ve faiz gelirlerinin dağılımında aramak genel bir yaklaşımdır. Ortalama kiranın yine ortalama ücretleri aştığını, faiz gelirlerinin zorunlu olarak döviz ve dolaylı olarak enflasyona endeksli olduğu böyle bir dönemde sorunun giderilmesini bırakın, onu talep eden tüketici grubuna küfürle karşılık verilmesi sanırım gelinen son noktayı bize gösteriyor.
Barınma ve ortalama bir yaşam tarzına kavuşmanın hayal olduğu ülkemizde yakın zamanda söylenecek çok sözler olacaktır.
Not edelim.