Koronayla yatıp COVİD-19’la kalktığımız, pandemi ilan edildikçe, virüs korkusuyla dezenfektanlara bulandığımız, kolonya, maske ve eldiveni başucumuzdan eksik etmediğimiz bu zorlu, zorunlu, acılı, sancılı süreçte! Çocuk doktoru ve özel hastane sahibi olan Sağlık Bakanı; “Herkes kendi olağanüstü halini ilan edebilir. Bunu illa devletin ilan etmesi gerekmiyor. Tek yol var hastalığa yakalanmamak!” gibi çok rahatlatıcı bir öneri ve çok net bir önlem paketi sundu! Bu alıntıyı niye yaptım? Açıklamaya çalışayım…
Şimdi Sn. Bakana sormak zamanıdır! Haklısınız! Zaten hayat acı acı öğretiyor bu gerçeği. Çünkü Bay COVİD-19 hatayı affetmiyor, hele de geç kalmayı asla. Peki, Korona Bey başka neleri affetmiyor?
Millet can derdinde iken, halk geleceğini göremezken, yangından mal kaçırırcasına maskeli- eldivenli Kanal İstanbul ihalesine ne demeli? Ya da zamanında alınmayan önlemlerin, göz ardı edilen ihmallerin, göz göre göre yapılan hataların, siyasi günahların, vakit kaybettiren kararsızlığın hiç mi suçu yok?
1.8 milyon kişinin çalıştığı 150 bin işyeri kapanınca, daralan ve durgun olan piyasalar ve kapıya dayanan açlık korkusu arttıkça, dur durak bilmeyen hastalık, salgın, virüs, olağanüstü hal tanımayan kadına şiddet 10 günde 10 kadını yine hayattan koparınca! Bir kez daha görüldü ki kadınlar için en tehlikeli yer evleridir. Bu nasıl çözülecek?
Yine politik kararsızlık, önlem almak için yaşanan gecikmelerle korumasız kalan toplum, saydamlıktan ve siyasi ataklıktan uzak tek düze açıklamalar, ağızdan ağıza, kulaktan kulağa kafa dolaşan ve karıştıran yalan yanlış bilgiler, mutfağı uçuran virüs ekonomisi, el yakan sebze ve meyve fiyatları, temel gıda fiyatlarındaki aşırı artış ne olacak?
Evde oturmanın getirdiği sorular, sorunlar, sırlar, krizler, öneriler, kulaktan dolma bilgiler, unutulan dolaplar, elden geçirilmeyi bekleyen arşiv, hatırlanan dostlar, her alanda görülecek ekonomik sorunlar nasıl aşılacak?
82 milyona 160 bin doktor hizmet verecek. Ülkemizde aşı üretecek tek kurum olan ve 1928’de kurulan Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü’nü 2011 yılında kapatacaksınız. “Yakında hallolur diyenlerle, bana bir şey olmaz!” diyenler arasında kaldığımız ve hayatın gelgitleriyle boğuştuğumuz bu önemli yol ayırımında! Konunun uzmanı bilim insanlarına, ciddiyet ve sorumluluk içeren uyarılarına kulak vermeyeceksiniz! Peki, düzlüğe nasıl çıkacağız?
Turizmden havacılığa, eğitimden kültüre, akademiden sanata, mağazadan markete, pazardan kuaföre, restorandan kafeye, butikten hazır giyime (konfeksiyon), terziden tamirat ve tadilatçılara yaşanan ve yaşanacak olan parasal kayıplar nasıl hallolacak?
Gelelim işin eğitim boyutuna!
Mecburen eve tıkılan milyonlarca öğrenciye internetten (online sistemle) evde eğitim vereceksiniz. Ders aralarına ustaca seçilmiş görüntüler, idam animasyonları koyulacak, bu görsellerin küçük çocukların ruh haline etkisini hesap etmeyeceksiniz. Bu hesaplı kitaplı, planlı projeli uygulamadan MEB haberim yok diyecek. İyiymiş!
Teşekkür Notu: Köşe yazarlığı yaptığım internet sitelerinin kendilerinden çok şey öğrendiğim yazarlarına, sözünün eri yayın yönetmenlerine yeri gelmişken geç kalmış teşekkürlerimi sunmalıyım.
Kutlama Notu: “Kimi zaman ülke batıyor sokağa çıkın diyoruz. Çıkmıyorlar. Şimdi içeri girin diyoruz. Girmiyorlar” diyen Bekir Coşkun ustamızı kutluyorum.
Üzüntü Notu: Nihayet konuya ve sonuna geldim! 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü’nü sahneleri açamadan kutladık ama! Ben yine de Cuma günkü yazımın konusu tiyatro olarak belirlemiştim. Ancak Korona belası gündemi değiştirip, kafaları karıştırıp, aklı uykuya yatırınca unutmuşum! Kendimizi evlere, odalara kilitlediğimiz bu perdesiz, sınıfsız, okulsuz ve derssiz günlerde bir Tiyatro Tarihi hocası olarak konuyu atladığım için üzgünüm! Dünyaya bambaşka bir pencereden baktıran, insanı hem keyiflendirip hem düşündüren tiyatro unutulur mu? UNUTULMAZ! Çok suçlusun Korona çoook!
Selamlama Notu: Türk Tiyatrosu’nun mimarı Muhsin Ertuğrul der ki; “Fırın açmayan ülkede insanlar aç kalır ölür. Ama tiyatro açmayan bir ülkede insanlar ruhen aç kalır, birbirini öldürür.”