Tel gibi gerilen sinirlerle aç kalkılan sofralar bir yanda. “Hayalim yok ki hayal kırklığı yaşayayım!” diyen gençler her yanda…
Ömür tüketerek, kitaplara gömülerek verdiği emek yok sayılan, akıp geçen yıllara ve yollara rağmen ellerinden tutulmayan, sahip çıkılmayan yetenekli sanatçılar, mangal yürekli eğitimciler, ödün vermeyen kalemler, eğilip bükülmeyen yazarlar, her meslekten deneyimli iş insanları her yanda…
Yurtsever, ödünsüz, özgür, özgüveni tam, mücadeleci, toplumcu, sorumluluk sahibi gençler ellerinden tutulmadığı için göç yollarında…
İşsizlik 11 milyona dayanmış. Ülkemizin iç ve dış borcu 18 yılda 19.5 kat artmış. Borç toplamı 7 trilyon 561 milyar lirayı bulmuş. Üretim ve istihdam rakamları ortada…
Hal böyle iken ne yapmalı? Andımızı yasaklamalı…
Yazılan ve yazılmayan pek çok konuya rağmen, yeni konular bulmanın, gündemi değiştirmenin yolu nedir? Akıl vermek gibi olmasın ama şöyle açıklayalım! İşsizliği sıfırlayamayacağımıza göre, ekonomiyi rayına oturtamayacağımıza göre iyisi mi andımızı yasaklayalım, madalyalardaki Atatürk kabartmasını silelim. Kamuoyunu bir süre bu konularla meşgul edelim. Sonrası Allah kerim…
Bu arada andımızı yasaklamakla yetinmeyelim! Hırslı, hırçın, hınçlı politikaların, yanlış ve yanlı adımların yalnızlaştırdığı, hırpaladığı, örselediği kurum ve kişiler daha fazla eleştirilmesin diye, bağımsız ve bağlantısız olması gereken kadro havuzlarında oluşturduğumuz hesaplı kitaplı, ayarlı, uyarlı, yandaş odaklı yurt içi -yurt dışı atamalar dikkat çekmesin diye madalyalardan Atatürk kabartmasını kaldıralım. Ne alaka derlerse? Aya gidiyoruz deriz!
Bunlarla da yetinmeyelim! Çöpten beslenenleri, çöp kutularına küçük çocuklarını sarkıtarak çürük sebzeleri toplatanları, buzdolabı, çamaşır makinesiyle henüz tanışmayanları, açlığa ve yoksulluğa mahkûm olanları gözden kaçırmanın yollarını arayalım…
Böylece! İçme suyuna erişemeyenlerin, bebek bezi, mama alamayanların, maske, kolonya, temel gıda malzemelerinden yoksun olanların, yoksulluğun pençesinde kıvrananların her gün biraz daha arttığını unutturalım…
Değerler eğitimi adı altında farklı dayatma ve arkadan dolanmalarla ağır yara alan eğitimin, “Okulları açtık, açıyoruz, açmıyoruz, sınav tarihini değiştirdik!” gibi haberlerle başı dönen eğitim camiasının sıkıntılarını, atanamayan öğretmenlerin çilesini, yaşanan kayıp yılların nelere mal olacağını gözlerden kaçıralım…
“Susun, sormayın, görmeyin, düşünmeyin!” dörtlüsünü normalleşme olarak hayata geçirerek “ötesi ne?” sorusuna, “ötesi yok!” yanıtını verelim…
CB tarafından açıklanan İnsan Hakları Eylem Planının; “Hiç kimse eleştiri ve düşüncelerini açıkladığı için özgürlüğünden mahrum bırakılamaz” maddesinin müjde sayılması için hazırlıklara başlayalım…
19 yılda şaha kalkan ülkemizin durmadan; paketti, reformdu, devrimdi, kurumdu, kuruldu, mevzuattı, gözetimdi, denetim mekanizmasıydı, yüksek katma değerdi gibi havalı laflarla süslediği çalışmaların milyonlarca işsiz, yoksul, aç, borçlu, emekli için ne anlama geldiğini geniş katılımlı toplantılarda açmaya, anlatmaya, kavratmaya çalışalım…
Son olarak! Moral çökertme masalarını devre dışı bırakmak adına moral depolama timlerine sabah akşam fazla mesai yaptıralım, gündemi sık sık değiştirmezsek, başka türlü bu gidişatı nasıl anlatırız?
Yazıyı sınav sorusuyla toparlayıp noktalarsak! Bu iş nasıl olacak derseniz? Bunu merak edecek ne var? Her zaman olduğu gibi “ben yaptım oldu, ben yapınca olacak, ben yaparsam zaten olur!” şeklinde…