Son Osmanlı Padişah Vahdettin’in ülkeden kaçışından üç gün sonra, 20 Kasım 1922’de İsviçre’nin Lozan kentinde barış görüşmeleri başladı. Katılımcı olarak İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan, Japonya, Romanya; katılımcı-gözlemci olarak ABD, Sırbistan; Sovyetler Birliği, Bulgaristan, Belçika, Portekiz vardı. Karşı cephede ise, bir tek Türkiye bulunuyordu. Birinci Dünya Savaşı’nı kazanan galip devletler, Sevr Anlaşması’nı Ankara Hükümeti’ne kabul ettirememişlerdi. Ancak, galip devletler Türkiye’yi, Birinci Dünya Savaşı’nın mağlup ülkesi görüyorlardı. Almanya ve Avusturya’ya Versailles’da yaptıklarının benzerini, Türkiye’ye de yapacaklarını düşünüyorlardı. Oysa, Türkler İngiliz desteğindeki Yunan Küçük Asya Ordusu’nu yenmişlerdi. Almanya ve Avusturya’dan farklı olarak, askeri bir zafer elde etmenin özgüveniyle Lozan’a gelmişlerdi.
Lozan Antlaşması, 24 Temmuz 1923’te Lozan Üniversitesi tören salonunda imzalanır. TBMM, Anlaşma’yı 23 Ağustos 1923’te onaylar. İşgal kuvvetleri de, böylece Türkiye’den ayrılmaya başlarlar. Son birlikler, 2 Ekim 1923 Salı günü Dolmabahçe önünde, Türk bayrağını ve Türk askerlerini selamlayarak İstanbul’u terk ederler. Mustafa Kemal Paşa’nın, beş yıl önce, 13 Kasım 1918’de Boğaz’da söylediği söz gerçekleşmişti. İşgal güçleri, “geldikleri gibi gitmişlerdi.” Lozan Antlaşması’yla, 1699 Karlofça Antlaşması’nda başlayan ve devam eden Türklerin kovulma süreci Doğu Trakya’da durdurulmuş oldu.
İngiliz Devlet Adamı Churchill, Lozan için şunları söyledi: “Türklerin yeniden Avrupa’ya girmeleri Müttefikler için en kötü aşağılanmadır. Müttefiklerin zaferi hiçbir yerde Türkiye’deki kadar tam olmamıştı. Şimdi galibin gücü, hiçbir yerde Türkiye’deki kadar gösterişli bir şekilde aşağılanmamıştır. Ve sonunda başarılı bir savaşın bütün meyveleri, uğrunda binlerce askerin yaşamını verdiği Gelibolu, Filistin, Mezopotamya başarıları, bunların hepsi bir utanç içinde sona ermiştir.”
İngiltere Başbakanı Lloyd George, itiraf etmek zorunda kalır: “Lozan uygarlığın başarısızlığıdır. Her şey sona erince İsmet’in gülümsemesine şaşmamalıdır. Ankara’dan alınan haberlere göre barış orada büyük bir Türk zaferi olarak karşılanmıştır ve gerçekten de öyledir.”
ABD’li diplomat, James Gerard: “Lozan’da Hıristiyan medeniyeti çarmıha gerilmiştir.” der.
İngiliz Diplomat Sir Andrew Ryan: “Lozan’da onursuz bir barış imzaladık. Bu İngiltere’nin şimdiye dek imzalamış olduğu anlaşmaların en uğursuzu, en mutsuzu ve en kötüsüdür.” diyerek Türkiye’ye hakkını verir.
İngiliz tarihçi Arnold Toynbee: “Lozan’da müttefikler, Türk ulusçularının yaklaşık olarak bütün taleplerine boyun eğdiler. Yenilgiye uğratılmış ve görünürde yıkılmış olan bir ulus, yıkıntıların üzerinden yükselerek, kesinlikle eşit koşullar içinde dünyanın en yüce uluslarının önüne çıkarak hemen hemen her ulusal dileğini kazanmıştır.” ifadesiyle tarihe not düşer.
TIME Dergisi: “Lozan Antlaşması, yüz yıldan fazla süredir İngiliz diplomasisinin ilk göze çarpan başarısızlığıdır. Neticede Lozan Antlaşması, Türkiye’yi yaka paça Avrupa’dan atmak yerine Avrupa’yı Türkiye’den atmıştır.” diyerek Türklerin başarısının altını çizer.
İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon, Lozan’da kaybetmiş olmanın ezikliğini şu sözlerle dile getirir: ”Bütün bu reddettiklerinizi bugün cebime koyuyorum. Yarın birer birer çıkarıp sizlere ödeteceğim.” Belli ki İngiltere Dışişleri Bakanı, Türklerin Lozan başarısını içine sindirememişti…
Fransız Robert Lambel’e göre, “Türkiye artık Osmanlı İmparatorluğu değildi” der ve yeni Türk Devleti’nin elde ettiği zaferi, “Mustafa Kemal’in dinamizmiyle başından beri coşturduğu Ankara’daki milliyetçilerin başa çıkılmaz iradesine borçluydu.¨ diye tanımlar.
Görüldüğü gibi, Birinci Dünya Savaşı’nın galipleri, ünlü siyaset adamları ve tarihçileri Lozan’ı kendileri açısından bir yenilgi; Türkiye için de bir galibiyet olarak kabul ediyor. Yazılı tarih, Lozan Antlaşması’nı Mustafa Kemal Paşa’nın, İsmet İnönü’nün bir başarısı olarak kaydediyor.
Demek ki Lozan’a taraf olanlar Lozan Antlaşması’nı Türkiye’nin bir zaferi; kendileri için de bir yenilgi olarak kabul ediyorlar. Onların yazdıkları tarihi gerçekleri yok mu sayalım? ¨Siz doğruyu söylemiyorsunuz, Lozan Türkiye için bir hezimetti¨ diyerek itiraz etsek ikna olurlar mı acaba?
23 Temmuz 1923 günkü Tevhid-i Efkâr gazetesinde muhafazakâr gazeteci Ebuzziya Zade Velid Bey, imparatorluk topraklarının kaybından üzüntüsünü belirtirken, Lozan’ı şöyle tanımlamıştı: “Delegelerimiz siyasi ve iktisadi istiklalimiz açısından mevcudiyetimizi ve milli inkişafımızı sağlayacak bütün esasları kurtarmaya muvaffak oldular.” Lozan Barış Antlaşması’nın özeti işte bu cümledir.
Atatürk, Lozan Antlaşması için Nutuk’ta şöyle diyordu: ¨Lozan Antlaşması, Türk milleti aleyhine, asırlardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşmasıyla tamamlandığı zannedilmiş, büyük bir suikastın yıkılışını ifade eden bir belgedir. Osmanlı devrine ait tarihe eşi geçmemiş bir siyasi zafer eseridir.¨
Osmanlı’nın idam fermanı Sevr Antlaşması’yla Türkiye’ye 480 bin kilometrekare toprak bırakıldı. Milli Mücadele sonrasında 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması’yla, Türkiye’nin elde ettiği toprağın yüzölçümü ise 736 bin kilometrekaredir. Yani, Lozan’la 256 bin kilometrekare toprak kazanıldı. Hatay’ın katılmasıyla, Türkiye’nin yüzölçümü 783 bin kilometrekarenin üstüne çıktı.
Kimilerinin ileri sürdüğünün tersine Adalar Lozan’da verilmedi. 12 Adaları 1911’de İtalya; Ege Adaları’nı 1912’de Balkan Savaşı’nda Yunanistan aldı. 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Ateşkes Anlaşması’nın ardından, ilan edilen Misak-ı Milli sınırları içinde Musul ve Kerkük yer alır, ancak adalar yoktur. Çünkü Misak-ı Milli, Birinci Dünya Savaşı’nın ateşkesle sona erdiği zaman, Türk süngülerinin bulunduğu hattı “vatan torağı” olarak sayıyordu. Misak-ı Milli ilan edildiğinde 12 Adalar’da İtalyan askeri, Ege Adaları’nda Yunan ordusu bulunuyordu.
Lozan Barış Antlaşması, askeri zaferi taçlandıran muhteşem bir diplomatik başarıdır. Son iki yüz yılda, Türklerin Avrupa’ya karşı kazandığı tek siyasi başarıdır. Hem silahın hem de siyasetin zaferidir. Sevr'in çöpe atılmasıdır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tapusudur.
Tarih, stratejik körlük ve kişisel ihtiras uçurumlarıyla, stratejik öngörü ve diplomatik olgunluk zirveleri arasında dolaşan kanlı savaşların öyküsü gibi. Lozan Barış Antlaşması; tarih bilgisi, vatan-millet sevgisi, stratejik öngörü ve diplomatik olgunluğuyla Atatürk’ün ve o kahraman kadronun eseridir…