Atalay Girgin*
Kim ne derse desin! Atıf Ala, MEB’in, “Münferit” sıfatını layıkıyla ve bileğinin hakkıyla kazanmış, “Münferit Başkan”larından biridir, belki de tek örneğidir. Hakkını teslim etmek gerek! Bu sıfatı kazanmak için boncuk boncuk az ter dökmedi adamcağız!
Malum birilerinin, tırnağının ucuyla mı yoksa kepçeyle mi olduğu tartışılmayacak desteğini de inkâr etmemek gerek elbette… Ancak “Münferit” bir başkan olmak; sadece birilerinin, tabir-i caizse bir buldozer misali tüm temayülleri, yasal mevzuatları dümdüz ediveren desteğiyle, kolayca gerçekleşmiyor bu devirde! Bununla yalnızca başkan, bakan, genel müdür, daire başkanı, vs olunabiliyor ama asla “Münferit” biri olunamıyor!
Bu güzide “Münferit” sıfatını kazanabilmek için çok çalışmak gerekiyor çookkk! Siz şimdi bir çuval inciri mahvetmek pahasına, oyunbozanlık yapıp, “O kadar da abartmayın canım! Bu devirde bunun için hiç de çalışmak, çabalamak gerekmiyor. Görüyoruz işte olanı biteni… Ortalık böylelerinden geçilmiyor” diyerek itiraz edersiniz!
Siz ne derseniz deyin… Bence yine de çalışmak, çabalamak ve birazcık da olsa terlemek gerek… Hiç olmazsa hazırlanıp önüne konulan dosyaları, kararları okumasan da en azından onlara bir imza ya da paraf atmak gerek… Buna da itiraz edecek değilsiniz ya…
“Adam olacak çocuk şeyinden bellidir” sözü misali Atıf Ala’nın “Münferit” bir başkan olacağı da daha gelişinden belliydi. Yukarıdaki “şey”i de “Dervişin fikri neyse zikri de odur” sözünü anımsatırcasına, canınızın istediği gibi, dilediğiniz yere çekmeyin ha… “Şeyin ağyarını mani efradını cami kılmak gerek” sözünü sakın aklınızdan çıkarmayın! Hepi topu çocuk kakasından söz ediyoruz şunun şurasında… Daha başka bir şeyden değil…
2008 yılında Erzurum’da ilköğretim müfettişi oldu1 Atıf Ala. Burada yıllar süren bekleyişinin ardından, kazandığı paha biçilmez deneyimlerinin ve engin bilgi birikiminin eşliğinde, 2011 sonunda bir jet misali hızla havalandı. Ve usta bir paraşütçü gibi, kendisi için, şimdilik kaydıyla uygun bulunan, “Ortaöğretim Genel Müdürlüğü Öğrenci İşleri ve Sosyal Etkinlikler Grup Başkanlığı ile İzleme ve Değerlendirme Grup Başkanlığı” görevine nokta iniş yaptı. Çok beklemeden “Temel Eğitim Genel Müdürlüğü Öğrenci İşleri ve Sosyal Etkinlikler Grup Başkanlığı görevine atandı.” Bu arada, aynı yıl Atletizm Federasyonu Yönetim Kurulu üyesi de oluverdi. Elbette böyle bir değer kaçırılmazdı. Bunlar olurken, kimseciklerden, en azından kamuoyunda yankılanan bir ses çıkmadı. Böyle değerli birini çekemeyen birilerinden birkaç çatlak ses çıktıysa da duyulmadı.
Mahir biriydi. En azından kollarına girip kendisini havalandıranlar arasında merdiven basamaklarına bile basmadan, boşlukta adımlar atarak yol alabilecek kadar mahirdi. Mahirliği müfettişliğindeki üç yıllık derya deniz deneyimi ve engin bilgi birikiminden mi kaynaklanıyordu yoksa başka şeylerden mi? Bilinmez ama bir müddet sonra adı “fişleme” skandalıyla birlikte anılır oldu.
Ehh… Bu da Allah’ın takdiri işte! “O kadar kusur kadı kızında da bulunur” diye boşuna dememiş ya eskiler… Atıf Ala’nın da kıytırık bir “kadı kızında”n ne eksiği vardı ki… Hatta eksiği bir yana fazlası bile vardı.
Ve birileri ondaki bu fazlalığın, parıl parıl parlayan, parladıkça gözleri kamaştıran nadide bir cevher olduğuna hükmetmişlerdi. Sonra da “Mademki hükmü verdik. O halde ne duruyoruz ki beklemeye ne hacet! Hemen gereğini yapalım” demişler ve vakit yitirmeden harekete geçmişlerdi.
İşte bunun üzerine de Atıf Ala, vekâleten de olsa MEB Teftiş Kurulu Başkanlığı’na atanmıştı. Yıl 2014’tü. Lakin, “Kadı kızı” misali Atıf Ala’da kusur bitmiyordu. Bu makama atanabilmesi için gereken hiçbir koşula sahip değildi. Ama olsun! Ne önemi vardı ki o bir “Kadı kızı” olmasa da devletlûların gözünde “Kadı kızı”ndan bile daha değerliydi. Işık saçan tertemiz bir cevherdi. Sanki bakire bir Meryem! Onun kenarda köşede kalmasına, birilerinin eline geçip lekelenmesine, kirletilmesine asla müsaade edilemezdi. Etmediler de…
Ancak, o güne kadar Atıf Ala’nın yere bile basmadan basamakları hızla atlayışına ses çıkarmayanlar ardı ardına tepkilerini koymaya başladılar. Atıf Ala’daki cevherin ışıltısından, bir türlü ona bakamadıkları, dolayısıyla asıl cevheri göremedikleri için de kimileri istifa ediyor, kimileri ise basına açıklamalar yapıyordu. Bunlardan biri de Türk Eğitim Sen’in o zamanki Genel Başkanı İsmail Koncuk’tu.
Atıf Ala’nın, hakkındaki iddialardan bile aklanmadan göreve getirildiğini söyleyen Koncuk, “fişlemeleri yapan kişi olduğu iddia ediliyor. Böyle bir iddia olmasına rağmen, adamlar o kadar pervasız ki, bu kişiyi Teftiş Kurulu Başkanı yaptılar. Bu görev için şartları da tutmuyor. Demek ki, birtakım makamlara gelmek için başka şartlar gerekiyormuş”2 diyor ve şöyle devam ediyordu: Teftiş Kurulu Başkanlığına görevlendirilen Atıf Ala fişleme iddiası ile karşı karşıyadır. Ala’nın bu soruşturmayı yapacak birimin başına getirilmesi de manidardır. Atıf Ala’nın en azından bu göreve gelmeden önce aklanması beklenebilirdi, bu dahi beklenmemiştir.
Lakin hiç kimse ne tepki istifalarını umursadı ne de İsmail Koncuk’un açıklamalarını… Hatta Koncuk’un bir zamanlar genel başkanlığını yaptığı Türk Eğitim Sen yöneticileri bile çabucak unuttular onun sözlerini…
Ve nedendir bilinmez! Ya da bilinebilir de bilinmez! Gün geldi sendika olarak kendi söylediklerini yalayıp yutarcasına, "MEB’in bu “Münferit Başkan”ını, çoğunluğunu kontrol ettikleri genel kurul üyeleri aracılığıyla İLKSAN’ın yönetim kuruluna seçtirdiler. Yani ayda 12-13 bin lira maaş ödedikleri yönetim kurulu üyeliğine…
MEB’in “Münferit Başkan”ı Atıf Ala, Pazar günü yayımlanan “Atıf Ala MEB’deki “Domuzbağı”nın Hangi Ucunda?” başlıklı yazımı okur okumaz Twitter hesabı üzerinden ardı ardına mesajlar atmaya başladı.
Okuduğunu anlamadığından mıdır? Yoksa alemi aptal kendini akıllı sandığından mıdır? Nedendir bilinmez ama Atıf Ala yazıda kendisine yöneltilen hiçbir iddiaya ve suçlamaya cevap vermedi. Bunların yerine kendisine iftira atıldığını, lekelendiğini, hayatı boyunca onuruyla yaşadığını, parayla pulla işinin olmadığını belirtikten sonra, kendini benden üstün gördüğünden olsa gerek “sen”li bir cümleyle şunları yazdı: Hukuk önünde seninle hesaplaşacağım hangi belge bilgi varsa getir.
Peki; “Münferit Başkan” Atıf Ala’yı bu denli kızdıran, ardı ardına attığı mesajlarla beni “Hukuk önünde” hesaplaşmaya davet eden neydi? Hem de “Muhterem bey”in en temel ithamına küçücük bir karşılık bile veremediği halde celallenmesine neden olan şey neydi? Acaba, yazılanlardan hangisini harim-i ismetine bir saldırı saymıştı?
Garip gelecek ama, Atıf Ala, ne yolsuzluk soruşturması dosyasına ilişkin “münferit”tir raporuna imza attı, sözümüzü harim-i ismetine bir saldırı saymıştı, ne de bu raporun birileri tarafından hazırlanıp kendisine imzalatıldığının iddia edildiğine ilişkin sözlerimizi… Bunları görmemiş, okumamış, hiç bilmiyormuş gibi yapmıştı Atıf Ala… Peki; neden?
Ama ne hikmetse, turpun büyüğü, kocaman ve saklanamayacak bir mertek misali gözünün önünde dururken; Atıf Ala, İLKSAN yönetim kurulu üyesi olduğunu ve bunun karşılığında buradan, maaş olarak cebine 12-13 bin liranın konulduğu sözlerimizi harim-i ismetine bir saldırı saymıştı. Oysa bu yazdıklarımızda herhangi bir itham hatta iddia bile yoktu. Çünkü doğruydu.
O yazıyı, tabir-i caizse koskoca Konya ovasına benzetirsek, Atıf Ala’nın da bunun içinden bula bula İLKSAN’dan kendisine verilen maaşı bulması aslında oldukça manidardır. Kim bilir belki de onca satır içinde parayı görünce algıda seçicilik tuzağına kapılmıştır. Parayla pulla ilgisi olmayan bir kişi olarak…
Ama neyse… Demek ki boşuna “Münferit Başkan” olmamış Atıf Ala… Varmış bir hikmeti… Bakalım dosyalarda daha neler var?
****
NOT 1: Bu yazıyı tamamlamak üzereyken, Muhterem bey’den önce mesajlar gelmeye başladı. Sonra da bir dizi belgenin görseli… Atıf Ala’nın twitter mesajlarını okumuştu. Muhterem bey kelimenin gerçek anlamında avını yakından tanıyan bir kurt gibiydi. Atıf Ala’yı iyi gözlemlemişti. Özetle şöyle diyordu:
Ben demiştim hocam. Bu sağlam bir dosya… Şimdi onlar paçaları tutuşmuş bir halde arşivdedir. Neticede altı yıldır “Münferit Başkan”. Altı yılda “Münferit”tir denilen kaç rapora imza attığını kendisi bile bilmiyordur. Arasınlar bakalım! Geriye doğru gittikçe karşılarına neler çıkacak neler. Bu arada hukuk önünde hesaplaşacağız, demiş. Dava açmazsa namerttir. Dava açsın ki biz de o dosyanın sayı ve tarihini dorudan mahkemeye verelim. Dosyayı mahkeme talep etsin Teftiş Kurulu Başkanlığı’ndan. “Münferit Başkan” da koltuğunun altına alıp gelsin dosyayı… Ayrıca ekteki dosyayı iyice bir incele… Kanaatimce bu daha da çarpıcı bir dosya… Yine de karar senindir ama bence, diğerini erteleyip bunu yazmalısın, bunu…
NOT 2: Muhterem bey’den gelen mesajlar ve bilgiler sonrasında bu yazının başlığını değiştirdim. “Münferit Başkan” olmazsa olmaz, diye düşündüm.
* Ankara Üniversitesi, DTCF Felsefe Bölümü mezunu ve “Arzu Okulu”, “Aşk Mavidir Öğretmenim”, “Lağımpaşalı”, “Öğretmen Düzenin Duvarındaki Tuğla”, “Edebiyat Nedir Ki…”, “Allah dedi Üstad-ı Azam” kitaplarının yazarı. Felsefenin Işığında / Felsefece; http://atalaygirgin.blogspot.com
1 Saygı Öztürk’ün yazısı: https://www.sozcu.com.tr/2014/yazarlar/saygi-ozturk/icisleri-bakaninin-kardesi-milli-egitimi-karistirdi-450748/
2 Türk Eğitim Sen eski Genel Başkanı İsmail Koncuk’un açıklamaları: https://www.sozcu.com.tr/egitim/atif-ala-aklanmadan-goreve-getirildi.html