Sözleri ve gözleriyle hep umut verdiğini zanneden, hep hayal âleminde dolaşan, hiçbir sözü tutmayan, olup biteni, gelinen yeri duymayan ve görmeyen bu kadar çokken! Cudi dağında ve Trakya’da petrol, Van gölünde doğalgaz bulunup, Doğu Akdeniz’de sondaj çalışmalarına başlanmışken! Türkiye kiraların en yüksek olduğu 4.ülke olmuşken! Gelirin yüzde 61’i kiraya gidip, halkımızın yüzde 42’si kiracı iken! Sivrilenler harcanıp, susanlar sınıf atlatılıp baş tacı yapılırken! Çoğumuz tencerelerin kaynamadığı mutfakla, işsiz gençlerle ve bitip tükenmeyen zamlarla meşgulken! Ve bizler çokça hüzün, azıcık mutluluk arasında gidip gelirken…
Bir derecemiz daha olmuş! Mahpus damlarındaki 272 bin mahkûm sayısıyla ilk ona girerek Avrupa ikincisi olmuşuz! Birincilik ödülü 479 bin mahkûmla Rusya’ya, sonunculuk ödülü 22 bin mahkûmla Azerbaycan’a verilmiş!
Sonra ne mi olmuş? Çiftçinin üretemediği, sanayicinin maliyetlerle boğuştuğu, müteahhitlerin artan inşaat fiyatlarından yakındığı, halkın alım gücünün dibe vurduğu, her 10 kişiden 8’inin faturalardan şikâyet ettiği göz önüne alınınca bakanın gözlerindeki ışığın işe yaramadığı görülmüş! Hal böyle iken bize de yine ve yeniden ülke gündemini sıralamak düşmüş! Böyle sayfalarca anlatabilirim, kesiyorum…
Gelelim hukuk dünyamızdan sayılara! Ülkemizde 85 hukuk fakültesi var. Barolara kayıtlı 160 bin 651 avukat var İstanbul Barosu 28 bin 471’i kadın, 27 bin 63’ü erkek, 55 bin 534 üyesiyle dünyadaki en büyük baro unvanına sahip.
Gelelim dilek ve temenniye! 1.5 asırlık baro tarihinde üstelik bunca kadın avukat varken o koltuğa bugüne kadar neden bir kadın baro başkanının oturmayışı ayrı bir yazı konusu olacak kadar derin bir mevzu! Bunu şimdilik geçiyor, baroya kayıtlı kadın avukat sayısının erkeklerden daha çok olmasının verdiği gururu geçemiyorum! Dolayısıyla Ekim ayında 33. Kez seçilecek başkan için gönlümüzün kadın başkandan yana olduğunun altını özenle ve özellikle çiziyor, kadının adının ve kişiliğinin hiç olmazsa baro seçimlerinde unutulmamasını dileyerek bu faslı şimdilik kapatıyorum…
Şimdi sözü Cumhuriyet Gazetesi’nden Mehmet Selçuk ve Erdinç Utku’ya bırakma zamanıdır. E.Utku; “Yumurta, soğan, yeşilbiber ve domates fiyatları fırladı. 7 kişi birleşip ortak menemene gireceğiz!” diye önermiş! Yurttaşlar korosundan fiyatları fırlayan domates ve diğer sebzelere şarkıyı da: “Seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli.” Şeklinde özetlemiş.
M. Selçuk: “Son zamlardan sonra değerleri o kadar arttı ki belediyeler sokak ve cadde isimlerini bile değiştirdi. Fasulye Mahallesi, Patlıcan Bulvarı, Biber Caddesi, Kabak Sokak!” şeklinde yeni bir kent kültürü yaratmış.
Hepimizin çıkaracağı hayli ders olan bu benzetmeleri paylaşarak, yetinmeyip doğru örneklerden yola çıktığımı düşünerek,(!) kendimce bir önerme de bulunmak ve şu notu düşerek yazıya noktayı koymak istedim!
Madem patates soğan patlıcan krallığını ilan etmiş! Bu üçlüyü kıskanan domates, kıvırcık, fasulye kraliçelik tahtına kurulmuş! Bu hale dayanamayan lahana kendini dörtte bir olarak, kıvırcık yarım olarak pazarlamaya başlamış! “Benim neyim eksik!” diyen dereotu, maydanoz, yeşil soğan üçlüsü mankenlik ve zarafet okulunu dereceyle bitirip ip incecik olduktan sonra podyumlarda salınmaya başlamış!
Bu festival gibi rengârenk manzara karşısında daha ne isteriz?