Ne Öğretmenlere Ziya Olabildi Ne Eğitime

MEB’in Bakan koltuğuna oturtulduğu günden beri, kameraların karşısına geçtiği herhangi bir yerde ne kulaklarının duyduğu yalana “yalan” diyebildi, ne de...

Atalay Girgin Yazar info@gercekgundem.com.tr

MEB’in Bakan koltuğuna oturtulduğu günden beri, kameraların karşısına geçtiği herhangi bir yerde ne kulaklarının duyduğu yalana “yalan” diyebildi, ne de gözlerinin önünde yapılan onca yanlışa “yanlış”… Ne haksızlığa “haksızlık” diyebildi, ne de adaletsizliğe “adaletsizlik”…

Hatta alenen tanık olduğu bir linç girişimini bile iki satır bir tweet mesajıyla kınayamadı. Birilerinden korktuğu için mi alenen kınayamamıştı? Yoksa gerçekleştirilen linç girişimini onayladığından mı? Bilinmez ama kınayamamıştı işte…

Oysa koltuğa oturtulduğu günlerde nasıl da heyecanlıydı. Yüzünde gülümseme eksik olmuyordu. Eğitimci olması hasebiyle hem toplumun hem de eğitim camiasındaki muhaliflerin bile önemli bir kesimi onun heyecanını paylaşırcasına kendisine sempatiyle bakıyorlardı. Kısa bir zamanda neredeyse öğretmen camiasının büyük bir kesiminin “Ziya Hoca”sına dönüşüvermişti.

Yandaşlıkta ve yağdanlık olmada sınır tanımayan medya da şişirdikçe şişiriyor, parlattıkça parlatıyordu ve “Bakan değil gören” olacak diye yazıyorlardı. Hızını alamayanlar “Eğitimde Devrim” başlıkları atıyordu. Yalnızca “gören” değil öğretmenlere de örnek bir lider olacaktı. Düşünce, söylem ve davranış tutarlılığıyla da ilkeli, dürüst, sözünün sahibi, özü sözü bir erdemli bir önder… Öğretmenlere de böyle bir lider yakışırdı. Eğitim alanındaki donanımı, entelektüel birikimiyle ışık olacak, onları aydınlatacaktı. Öğretmenlerin haklarını koruyup kollayacaktı. Onları motive edecek, düşünce söylem ve davranış düzeyinde yüksek ahlâki ve etik değerlerle donanmalarını sağlayacaktı.

Sanki öğretmenler ahlâksızmış, ahlâki değerlerden yoksunmuş gibi… Öğretmenlerin büyük bir bölümü etik tutarlılıktan yoksun olsa da insan olmaları hasebiyle hiçbiri için “ahlâksızdır” denilemezdi. Ama o yine de fırsat buldukça ahlâktan söz etti. Yalana “yalan”, yanlışa “yanlış” diyemiyordu, bir linç girişimini bile kınayamıyordu; ama “ahlâk”, hatta “eğitimde etik”, “etik değerler” ve “ahlâk telakkisi” vazgeçilmeziydi.

“Ahlâk eğitimin temeli olacak” diyordu. Lakin “Değerler Eğitimi” de yurtlarda, okullarda, Kuran kurslarında yaşanan tecavüz ve tacizlere ilişkin kayda değer bir söz etmeyen malum çevrelere emanetti. “O kadar kusur kadı kızında da bulunur” deyip geçemiyor insan… Keza ilköğretim çağına gelmemiş, soyut düşünme evresine erişmemiş küçücük çocuklar da Diyanete teslimdi. Diyanetin yetişemediği yerlerde de cemaat ve tarikatlara…

PDR profesörüydü ama soyut düşünme evresinde olmayan, o küçücük çocuklara zerre acımadan, onların körpe zihinlerinin örselenmesine, “Allah, Melek, Şeytan, Cennet, Cehennem, Huri, Zebani, vb.” gibi, salt imgesel ve hiçbir gerçekliği olmayan kavramlarla doldurulmasına bile itiraz edemedi. Nasılsa o körpecik zihinleri örselenen çocuklar kendisinin değildi. Böyle biri nasıl olur da eğitime ve öğretmenlere ziya olabilirdi ki…?

Eğitimde Enkazın Faturasını Kimlere Çıkar(ama)dı?1

Ne var ki maharetliydi. Kendisine bakanlık koltuğunu lütfedenleri yanıltmadı. Kendisinden önce yapılanlara ilişkin, doğrudan olumsuz tek bir cümle bile kurmadı. Devri sabık yaratmadı. Hatta eğitimdeki çöküşte tüm emeği geçenleri onurlandırırcasına 2002-2003’ten itibaren yapılan her şeyi “nicel başarı hikâyesi” olarak niteledi. Boşuna değil elbette… Çünkü eğitimde geçmişte yapılanların mimarlarından biri de kendisiydi. Eğitim dâhil, o günden bugüne yapılan her şeyin sorumlusu da kendisini bakanlık koltuğuna oturtanlardı.

Oysa velisinden öğretmenine, eğitimle doğrudan ya da dolaylı ilgisi olan herkesçe malumdu: Eğitimde işler hiç iyi gitmiyordu. Hatta “iyi gitmiyor”dan öte tam bir felaket yaşanıyordu. Bunun bir sorumlusu, bir suçlusu olmalıydı. Tez zamanda ve doğru bir tespitle eğitimde enkazın asıl suçlularını buldu! Bulduklarını açıkça telaffuz etmedi. Ama enkazın faturasını da asla kendisini o koltuğa oturtanlara çıkarmayacak kadar akıllıydı. Bunu ima etmeye bile yeltenmedi.

Eski futbolcu muydu bilmem. Ama hemen top çevirdi. Zaten eğitimde enkaz menkaz da devralmamıştı! O güne dek eğitimde yapılan her şey başarılıydı! Kendisine ve MEB’e düşen, geçmiş başarıların üzerine yenilerini eklemekti! Eğer eksik gedik bir şeyler varsa, işleri onları tamamlamaktan ibaretti! Kimse de “Şapkadan tavşan çıkarma”larını beklememeliydi zaten…

Öyle Cümleler Kurdu Ki…

O da öyle yaptı. “Şapkadan tavşan çıkarma”dı. Ama yıllarca boşuna mürekkep yalamadığını gösteren, neliği ve genelliği temelinde doğru, özel olarak ve gerçekliği bağlamında alındığında ise yanlış ve demagojik iki cümleyle, sözüm ona “nicel başarı hikâyesi” diye nitelediği eğitimde yaşanan enkazın sorumluluğunu asıl sahiplerinden alıp başkalarının sırtına koyuverdi. Onlar da anlamadığından olsa gerek, kimsecikler sesini çıkarmadı. Ne şiş yandı ne kebap!

Bunların hepsini, şaşaayla ve büyük umutlar ve beklentilerle kamuoyuna açıklanan “2023 Eğitim Vizyon Belgesi”nde dile getirdi2. Malum hazirun ve ekranları başında izleyenlerden kaçı metinden okunanları ve içerisinde geçen felsefi ve terminolojik kavramları anladı? Kaçı uyukladı ya da uyuyakaldı? Bilemem. Çünkü çetele tutmadım. Burası ayrı bir hikâye ama neyse…

Kurduğu ve bizim konumuz açısından değineceğimiz birinci cümlede “Her eğitim sistemi içerisinden çıktığı toplumun aynasıdır” diyordu. Bir başka deyişle topluma, siz neyseniz eğitim sisteminiz de bu sistemin çıktısı da odur, diye sesleniyordu. Dolayısıyla, “Niye yakınıyorsunuz? Eğitimdeki enkazın sorumlusu toplumdur, sizsiniz”, demeye getiriyordu. Nasılsa toplumun ne sahibi ve temsilcisi vardı ne de dili… Zaten kimse de üzerine alınmadı. Çünkü konuşanlar millet adına, milli irade adına konuşuyordu. Kim takardı ki toplumu…

İkinci cümlede ise sorumlu daha spesifikti ve hedefi de tam on ikiden vuruyordu. “Her eğitim sistemi” diyordu, “öğretmenlerin omuzlarında yükselir ve öğretmeninin niteliğini aşamaz.” Yani, eğitimin düzeyi neyse öğretmenin düzeyi de odur. Bir başka deyişle, “Öğretmenin düzeyi neyse eğitimin ve çıktısının düzeyi de o… Daha ne bekliyorsunuz ki”, demeye getiriyordu.

Lakin bu, genel bir soyutlama düzeyinde ne kadar doğruysa, eğitimin “İktidarların oyun alanına”3 dönüştürüldüğü Türkiye gerçekliğinde de o denli eksik, yanlış, demagojik ve eğitimde enkazın asıl sorumlularını gizleyen bir önermeydi. Dahası eğitimde enkazın sorumlusu olarak da öğretmenleri hedef tahtasına oturtan bir önerme...

Ne var ki toplumun büyük bir çoğunluğu gibi, yaklaşık yüzde 85-90’ı çoktan memurlaştırılmış olan öğretmenlerin geneli de anlamadı faturanın öğretmenlere çıkarıldığını. Televizyon ekranından duyduklarını anlamamakla kalmadılar. Hatta “2023 Eğitim Vizyon Belgesi”ni bile okumadılar ezici bir çoğunluğu. Okuyanlarınsa yüzde 10’u bile üzerinde düşünerek sorup sorgulamadı yazılanları… Ne gerek vardı ki her şey “Ziya hoca”larına emanetti artık! “Ziya hoca”ları onları korur, haklarını gözetirdi.

Öğretmenlerin “Ziya hoca”sının ise “2023 Eğitim Vizyon Belgesi”nin gösterişli sunuluşunun sonrası basın ve medyanın da etkisiyle kamuoyunda esen, estirilen rüzgârla yelkenleri şiştikçe şişiyordu. O televizyon ekranı senin bu televizyon ekranı benim dercesine pupa yelken yol alıyordu. Kısa zamanda Twiter’da takipçi sayısı hızla artarken, attığı her tweet beğeni yağmuruna tutuluyordu. Gördüğü ilgi arttıkça, atanmış, koltuğa oturtulmuş biri olduğunu unutup kendini, adıyla sanıyla gerçek bir bakan sanma yanılsamasına kapılıverdi.

****

O yanılsamayla öyle bir söz söyledi ki neredeyse kendisini o koltuğa oturtanları bile yalanlayıverdi. Ağzından çıkan söz basit ve masumaneydi aslında… Ama ne ardını düşünmüştü ne önünü… Çünkü kendini bakan sanıyordu. Hem de gören bir bakan…

Peki; Ziya Selçuk ne demişti? Yanıtı ikinci yazıda efendim…

*Ankara Üniversitesi, DTCF Felsefe Bölümü mezunu ve “Arzu Okulu”, “Aşk Mavidir Öğretmenim”, “Lağımpaşalı”, “Öğretmen Düzenin Duvarındaki Tuğla”, “Edebiyat Nedir Ki…”, “Allah dedi Üstad-ı Azam” kitaplarının yazarı. Felsefenin Işığında / Felsefece; http://atalaygirgin.blogspot.com

1 https://www.gercekgundem.com/yazarlar/atalay-girgin/856/ziya-selcuk-egitimde-enkazin-faturasini-kimlere-cikaramadi
2 Daha ayrıntılı bir okuma için bakınız: http://atalaygirgin.blogspot.com/2019/01/2023-egitim-vizyonunun-felsefesi-var-m.html#more
3 Türkiye’de Eğitim İktidarların Oyun Alanıdır http://atalaygirgin.blogspot.com/2018/11/turkiyede-egitim-iktidarlarn-oyun-alandr.html

Tüm yazılarını göster