Saadet Yıldız yazdı: 7 yıl önceki katliam: Ceset parçaları, tabutlar, ağıtlar…

2015’te IŞİD kuşatmasından kurtulan Kobani’ye insani yardım götürmek isteyen 300 solcu genç Suruç’ta konakladı. Amara Kültür Merkezi’nde amaçlarını açıklamak...

Konuk Yazar Yazar info@gercekgundem.com

2015’te IŞİD kuşatmasından kurtulan Kobani’ye insani yardım götürmek isteyen 300 solcu genç Suruç’ta konakladı. Amara Kültür Merkezi’nde amaçlarını açıklamak için düzenledikleri basın toplantısı sırasında IŞİD bombalı saldırı düzenledi. Saldırgan dahil 34 kişi öldü, yüzün üzerinde insan yaralandı. Olayı izleyen gazetecilerden Saadet Yıldız, o günü Gerçek Gündem için kaleme aldı.

HABERCİLİĞİN EN ZOR YANI

Suruç Katliamı’nın üzerinden 7 yıl geçti. O günler neler yaşandı? Anlatmak da yazmak da kolay değil. Bazı anlar vardır ki anlatmaya kelime bulamıyorsun. Gerçekliği o kadar ağır oluyor ki hatırlamak bile ağır geliyor. Bir gazeteci olarak en çok zorlandığım haberlerden biriydi Suruç Katliamı.. O yıl peş peşe yaşanan bir çok olaya tanıklık ettik. 5 Haziran 2015 HDP’nin Diyarbakır mitingini takip ederken, bombalı saldırı oldu. Saldırıda yaralanan insanların çığlıkları kulaklarımızda yankısı sürerken, rüyalarımızdan dahi çıkmamışken, 20 Temmuz 2015’te daha kötüsüne tanıklık edeceğimizi kim bilebilirdi ki?

20 Temmuz bir Pazartesi günüydü. Öğlen saatlerinde büronun telefonu hiç susmadı. Suruç’tan arıyorlardı bizi. “Patlama oldu, ölenler var”..

“Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu’na bağlı gençler basın açıklaması yaparken bomba patlamış” ... Kesik, kesik cümleler, net olmayan bilgiler.. Hızla bürodan çıkıp Suruç’a doğru yol aldık. Temmuz sıcağının bunaltıcılığı anlatılamayacak derecede.. Yolda patlamanın detaylarını öğrenmeye çalışıyoruz.

IŞİD kuşatmasında yerle bir olmuş Kobani’nin yeniden inşasına destek olmak ve Kobanili çocuklara oyuncak götürmek için yola düşen gençlere yönelik bir saldırı olduğu netleşti. Peki saldırıyı yapan kim? Neden? Bu soruların cevapları ise hala yok.

Türkiye’nin bir çok ilinden gelip buluşmuşlardı Suruç’ta. Sabah erken saatlerinde Kobani’ye gitmeden önce Amara Kültür Merkezi’nde basın açıklaması yaparken saldırı düzenlendi. Patlamadan bir kaç saat sonra vardık Suruç’a. İlçenin ürküten sessizliği yaşananlara dair ipucu veriyordu. Normalde çok hareketliydi bu ilçe. Kobani savaşı döneminde aylarca burada haber takibi yapmıştık.

TEMMUZ SICAĞINDA ÜŞÜMEK

Amara Kültür Merkezi, ilçe merkezinde yer alıyordu. Buraya vardığımızda, belki de ömrüm boyunca hafızamda asla söküp atamayacağım bir manzara ile karşılaştım. Kültür merkezinin bahçesi bölünmüştü. Saldırının olduğu yer güvenlik şeridi ile çevrilmişti. Yavaş yavaş ilerleyip baktığımda bir an dizlerimin bağı çözüldü, ilerleyemedim. Keskin kan kokusu ile barut kokusu iç içe geçmişti. Kameraman arkadaşımla donup kaldık. O bunaltıcı sıcakta insan üşür mü? Evet üşürmüş.. Ölümün soğukluğu iliklerimize kadar hissetmiştik. Benim elim mikrofona gitmiyordu, Refik’in de eli de kameraya.. Birbirimize boş boş baktık.

Haberi vermeliydik.. Nasıl cümle kurmalıydım? Ya da Refik nasıl çekmeliydi? Yerler kan içinde. Cesetlere ait et parçaları her tarafta. Duvarlarda, ağaçların dallarında, yerlerde... Kana bulanmış pankartlar.. Kırık camlar.. Camlardaki kan izleri... Duvarlara isabet eden sayısız bilye parçaları.. Gri rengine kaplanmış bu alan..

Kriminal ekipler olay yeri incelemi yapıyor. Yoğun kan kokusu.. Gençlerden geriye kalan şapkalara, sırt çantalarına, herşeye bir numara vermiş deliler toplanıyordu. Ağaç dallarındaki elbise parçalarına ne demeli? Ayakkabılar, saçlar..

Yayına bağlanmam gerekiyor, ama konuşamıyorum. Haber Koordinatörü Faruk Eren’e kesik kesik cümlelerle olayı anlatmaya çalışıyorum, ama sesim çıkmıyor. Yaşadığım dehşeti kabullenemiyorum. Belki de bu tür haberleri takip ederken en zorlandığım anlardan biri de; çocuğunu ya da en yakın arkadaşını arayanlanların isim sorduğunda elimdeki listeye bakıp “Evet” ya da “Hayır” cevabını vermek çok zor.

İsimler netleşmeye başladıkça, o bahçeye bakmak daha ağır geliyor. Bir çocuk elini uzatıyor, “Bak bu onların” dedi. Onlar sanki Suruç’a savurulmuşlardı. Her bir parçaları bir yerde.

IŞİD’in intihar saldırı olduğu da artık netleşmişti. Önce bir kadın olduğu söylendi. 33 gencin yaşamını yitirdiği kültür merkezinin bahçesinin yanında yayına bağlanıyoruz. Yayına görgü tanıklarını alıyoruz.

"Birden bir patlama oldu ama ne olduğunu anlayamadım. Kulaklarım duymaz oldu. Yere düşmüştüm.”

"Her taraf yanmıştı. Güçlükle ayağa kalktım. Yaralılara müdahale ettim. Ardından polisler ve ambulanslar geldi. Hastaneye kadar yaralılara müdahale ettim. Buraya beraber geldiğim arkadaşlarımı arıyorum ve hepsinin telefonu kapalı”...

100’den fazla yaralı var. Kültür Merkezi’nin girişine siyah bez asıldı. Artık olay yeri inceleme ekipleri gittikten sonra, bahçeye çok sayıda SDGF bayrakları ve flamaları bırakıldı. Merkezin bahçesine girenler ise teker teker arandı. Yoğun güvenlik önlemlleri alındı. Sık sık toplu bir şekilde durulmaması yönünde uyarılar yapıldı. İkinci bir saldırı olacağına dair bir söylenti hızla yayıldı. Yine de insanlar dağılmıyordu. Demiştim kültür merkezinin bahçesi ikiye bölünmüştü. Bir yandan patlamanın olduğu yer diğer yerde de öfkeli ve hüzünlü insanlar.

MAHCUBİYET VE ÖFKE

Mahcuptular Suruçlular. Sanki zamanı geri almak istiyorlar, o an hiç yaşanmamışcasına. Ev sahibiydiler, gençleri koruyamamın mahcubiyeti vardı üzerlerinde. “Onlar misafirdi, keşke biz ölseydik” diyen Suruçlular. Bir ilçe yasa bürünmüştü, sanki her evden bir cenaze çıkmıştı. Ne korna sesi, ne de müzik sesi vardı..

Patlamadan sonra ilçe esnafı hemen kepenkleri kapatmıştı. Kültür merkezinin olduğu cadde boyunca kalabalık hiç azalmadı. Bir yandan da gerginlik hakimdi. Cadde üzerinde toplanan kalabalık grup, bir anda hareketlendi. Belediye tarafından kültür merkezine doğru gelen sakallı bir genç linç edilmek istendi, polisler müdahale etti. Suruçlular sakallı gencin IŞİD üyesi olduğunu ve çantasında siyah bayrak taşıdığını söylüyordu. Polisin müdahalesiyle kalabalık dağıtıldı.

Artık yaşamlarını yitirenlerin kimler olduğu da netleşti. Kimisi gencecik üniversite öğrencisi, kimisi daha önce Kobani’de kaybettiği çocuğunun ardından, o toprakları görmek için giden baba, kimisi topladığı oyuncakları dağıtmak için yola koyulan çocuklu bir anne kimisi öğretmen... Tam 33 kişi..

Trabzon, Samsun, Dersim, Diyarbakır, İstanbul, Urfa, İzmir... Türkiye’nin dört bir yanından otobüslerle, özel araçlarla yola çıkıp Suruç’ta buluşmuşlardı. Kobani’ye yardım planlarken, cansız bedenleri otopsi için Antep Adli Tıp Kurumu’na gönderildi.

TABUT YOLDAŞLIĞI

21 Temmuz günü. Katilama çok büyük bir tepki vardı. Cenazelerin kimisini annesi, kimisi oğlu, kimisi kardeşi, kimi babası gözyaşları içinde teşhis etti. İşlemlerin ardından ilk cenaze töreni Bahaeddin Nakıboğlu Camii avlusunda yapıldı. Bir önceki gün birlikte yola çıkan gençler, yan yana tabutlarda.

Kırmızı renkle bezenmiş tabutlar peş peşe omuzlarda taşındı 33 kişi. Ağıtlar, yakarışlar delip geçiyordu günü. Beyaz bir kağıda yazılmış isimler tabutların üzerine konuldu. Gençleri uğurlamak için çok sayıda kişi gelmişti cami avlusuna. Yoğun güvenlik önlemi alınmıştı. Yapılan konuşmaların ardından slogan ve gözyaşları arasında uğurlandı cenazeler Türkiye’nin değişik değişik kentlerine. Kobani’ye yardım planlarken cansız bedenleri tabutlar içinde toprağa verilmek üzere memleketlerine gönderildi.

Hayatlarını kaybettikleri yer oyuncaklar ve karanfillerle bezendi. Günlerce, haftalarca Kültür Merkezi’nin bahçesi hiç boş kalmadı. Türkiye’nin bir yerinden gelip, andılar gençleri.

Suruç ilçesindeki canlı bomba saldırısında can veren 32 kişiden geriye dramatik hikâyeler kaldı.

Tüm yazılarını göster