Bu yazıyla hem sohbet edelim, hem de korona denilen kurnaz, sinsi, acımasız, hain virüsün kulaklarını çınlatıp 65 yaş ve üstüne açtığı belaların hesabını soralım! Ama önce girizgâh niyetine sanatsal ve bilimsel anılara kısa ve özlü bir yolculuk…
Sophokles! “Kral Oidipus’u” yazdığında 80 yaşındaymış.
Goethe! “Faust’u” bitirdiğinde 80’ini geçmiş.
Michelangelo! 80 yaşında hala mermeri yontuyormuş.
Picasso! 90’ında hem âşık olup hem resim yapıyormuş.
Sümerolog Muazzez İlmiye Çağ; “Kitaplar ve dostlarım beni hayata bağlıyor. Yoksa 106 yaşına nasıl gelirdim?” diyor.
Veeeee yönetim 65 yaş ve üzerinin hayatla bağlarını koparıyor. Ne adil değil mi?
Gelelim yönetimin böyle bir derdi olmasa da günümüzün sahici ve saygın örneklerine…
Rolleri şöyle dağıtabiliriz. “Vatandaşın bize emanet ettiği vergileri ekonomik ve verimli kullanıyoruz! Demokrasi ve özgürlüklerde sessiz bir devrime imza attık” diyen CB…
Aylardır her konuda ama başta aşı olmak üzere dokunaklı sesiyle durmadan “gelecek, tamamlanacak, olacak” diyen Sağlık Bakanı…
İnsanları ölümün elinden almak için canla başla hizmet veren, olağanüstü çaba, ilgi ve duyarlıklarıyla nefes kesen sağlık ordusu çalışanları…
Yazarken, çizerken, anlatırken, paylaşırken bir yandan zamana tanıklık edip, diğer yandan topluma katkı sağlayan, hepimizin hayatına ve kültürel belleğine bir şeyler katmak için mücadele eden yazarlar, aydınlar sanatçılar…
Dokunaklı kelimesinin az kaldığı yaratıcılıklarıyla bu zorlu süreçte evini, ailesini, işsiz çocuklarını, aşsız mutfağını ayakta tutmaya çalışan özveri timsali kadınlar…
Ülkenin kaynakları, fabrikaları, bankaları, limanları, madenleri, barajları üç otuz paraya yabancı sermayeye giderken sesleri çıkmayan, ancak 209 üniversite içinde adı RTEÜ olana 201 milyon lirayla en büyük bağışı yapan hayırseverlerimiz…
Başta MEB olmak üzere bütçesi 7 bakanlığın bütçesini katlayan DİB…
Gözümüzün içine baka baka alenen yalan söyleyen bir eli yağda bir eli balda emekçiler, emekliler ve işsizler ordusu…
1 yılda 100 bin esnafın iflas ettiği yalanı gibi, bazı kanalların haberleri karşısında mıhlanıp kaldığımız anlar…
Ve sık sık önümüze anahtar tanım olarak çıkarılan; “Külliyen yalan, abartı, iftira, algı yönetimi, çekemeyen batı ve onların iç ve dış destekçileri” gibi kalıplaşmış ifadeler…
Özetle; Kendi ülkemizde bu kadar hareketli ve bereketli bir gündem varken; Halkın derdine çözüm üretmek, öncelikle korona virüs belasını def etmek adına aşı takvimini düzene sokmak, ivedi olarak başta açlık ve işsizlik olmak üzere sorunları masaya yatırmak varken kurulan medya hâkimiyetiyle pespembe tablolar çizenlere inanmak…
Mühim Not: Derin yoksulluğa dair neden, niçin, nasıl, niye sorularını ısrarla sorduğumuzda 4 kişiden birinin işsiz olduğunu görüyor, gençler arasında durumun daha da vahim olduğunu, fiilen her üç gençten birinin işsiz olduğunu öğreniyoruz. “Çalışmasam açım!” diyen, “ya açlıktan ya virüsten öleceğim” diyen milyonların sesine kulak tıkarken, mamasız kalan bebeleri, işsiz kalan babaları, gündelik işe gidemeyen kadınları, tarımda yaşanan ithalattan ötürü ürünü tarlada çürüyen çiftçiyi yok sayarak, görmezden gelmek…
Tüm bunlar muhalefetin yalan ve iftiraları olsa da! Ne hazin bir tablo değil mi?