Türkiye, AKP iktidarında geçirdiği son 20 yılda çok kapsamlı ve hızlı bir sosyolojik dönüşüm yaşadı. Hızlı kentleşmeye paralel olarak vatandaşların tüketim alışkanlıkları, sosyalleşme biçimleri ve devletle kurdukları ilişki değişti. Bu dönem aynı zamanda genç nüfusun giderek daha fazla seçmen evrenine katıldığı, dolayısıyla toplam seçmen havuzu içinde gençlerin payının her seçimde biraz daha arttığı demografik bir değişime de tanıklık etti.
Önümüzdeki seçimde ilk kez oy kullanacak 18-22 yaş aralığındaki seçmenlerin oranı, seçimin tarihine göre değişiklik gösterecek olmakla birlikte, tüm seçmenlerin yaklaşık olarak yüzde 10’unu oluşturacak. Yaklaşık 6 milyonluk yeni bir seçmen kümesinin seçmen evrenine dâhil olması, yeni genç seçmenlerin siyasal tutum ve tercihlerinin analizini oldukça önemli kılıyor.
Yöneylem Araştırma, Nisan ayının son haftasında Türkiye seçmen evrenini temsil eden 27 ilde 18-22 yaş aralığındaki 3.444 yeni seçmenle yüz yüze görüşme yöntemiyle bir gençlik araştırması gerçekleştirdi. Araştırma bulguları, önümüzdeki seçime olduğu kadar ilerleyen süreçte Türkiye siyasetinin nasıl şekillenebileceğine dair de çarpıcı ipuçları sunuyor.
Öncelikle bu seçmen kümesinin hem siyasi tercihlerinde hem de pek çok konudaki siyasi tutumlarında Türkiye ortalamasından farklılaştığı görülüyor. 18-22 yaş aralığındaki yeni seçmenlerin -kararsızlar ve oy kullanmayacaklar dağıtılmadan- yüzde 36,9’u önümüzdeki seçimde CHP’ye oy vereceğini söylüyor. Buna karşılık AKP’ye oy verme eğilimindeki genç seçmenlerin oranı yüzde 21,2.
Gençlerin anne-babalarının sahip olduğu ideolojik bagajları taşımadığı, muhafazakâr ailelerden gelen gençlerin farklı siyasi geleneklere oy vermek konusunda bir çekince taşımadığı görülüyor. Yaşamak istedikleri ülkeyi yansıttığına inandıkları parti onlar için ideolojik yelpazedeki yerinden bağımsız olarak oy verilebilecek bir parti haline geliyor.
Araştırma bulgularına göre AKP’ye oy veren ailelerin çocuklarının yalnızca yüzde 53’ü ailelerine paralel bir biçimde AKP’ye oy verme eğiliminde. Bu oran MHP’li aileler için yüzde 63,5.
Sosyal medya kullanımının çok yüksek oranlara ulaştığı bu genç seçmen kümesine yönelik apolitiklik eleştirisinin de çok gerçekçi olmadığı görülüyor. Gençlerin geleneksel siyasete son derece mesafeli ve tepkili oldukları doğru olsa da, kendi öncelikleri ve kaygıları doğrultusunda siyaseti takip ettikleri ve pozisyon aldıklarını söylemek yanlış olmaz. Gençlerin yüzde 19’u düzenli olarak, yüzde 43’ü de kısmen siyaseti takip ettiğini ifade ediyor. Siyaseti hiç takip etmediğini söyleyenlerin oranı yüzde 12,6. Siyasete yönelik en yüksek ilgisizlik AKP seçmeni gençler arasında görülürken, CHP’ye ve HDP’ye oy verme eğilimindeki genç seçmenlerin siyasete daha çok ilgi duydukları görülüyor.
Gençlerin Türkiye seçmen ortalamasından farklılaştığı başlıklardan biri de oy davranışlarını belirleyen etkenlerle ilgili. Türkiye genelinde seçmenlerin yüzde 18’i oy davranışını belirleyen en önemli etkenin lider olduğunu söylerken, gençler arasında bu oran yüzde 3,1’e düşüyor. Dolayısıyla Türkiye siyasetindeki “Tayyip Erdoğan olgusu”nun bu seçmen kümesi üzerinde anlamlı bir etki yaratmadığı söylenebilir. Benzer şekilde ülke genelinde seçmenlerin yaklaşık yüzde 10’u dini inancına göre oy verdiğini ifade ederken, gençlerin yüzde 6’sı bu etkeni öncelikli olarak dile getiriyor. AKP’ye oy verme eğilimindeki genç seçmenler üzerinde aile ve dini inancın diğer etkenlerden daha belirleyici olması dikkat çekici.
Önümüzdeki seçimin kaderini belirleyecek en önemli seçmen kümesi olan genç yeni seçmenlerle ilgili en önemli bulgulardan biri ise ülkenin ve kendilerinin geleceğine dair umutsuzluk. Bundan beş yıl sonra yaşamının çok daha iyi olacağına inananların oranı yalnızca yüzde 8,6. Biraz daha iyi olur diyenler yüzde 27 seviyesinde. Yüzde 58’lik bir kesim Türkiye’nin gelecekte daha kötü durumda olacağını düşünüyor. Gençlerin yüzde 74,5’i imkânı olması durumunda yurtdışında yaşamak istiyor.
Sonuç olarak gençlerin umutsuzluğu iktidar için olduğu kadar muhalefet için de bir uyarı niteliğinde. Bu umutsuzluk, ülkenin kötü yönetildiğine ve sorunların iktidar tarafından çözülebileceğine dair bir inancın olmadığına işaret ediyor olsa da, muhalefetin gençlere daha iyi bir yaşam vaadi sunamadığını da gösteriyor.